Düzce’nin, eski Belediye Başkanı Mehmet Keleş’in, araba sevdasını eleştirmiştik burada.. Hatırlayın; “Bütün belediye başkanları Audi’ye binerken ben yanlarına Passat mı çekeyim” diye serzenişte bulunuyordu ya.. Millete hizmet makamı olan Belediye başkanlarının böyle bir tasarrufta bulunmasının doğru olmadığını yazdık. Sonra ne oldu? Sonra Düzce’de cerahat patladı. Evvela Başkan Keleş’in 9 akrabasını torpille belediyeye soktuğu ortaya çıktı. Amcası, teyze kızı, eşinin yeğenleri falan. Ardından damadı FETÖ soruşturması kapsamında tutuklandı.. Sonra da kendisi bizzat Başkan Erdoğan’ın talimatıyla belediye başkanlığından ayrıldı.. Şimdi bu eski belediye başkanı, milletin parasını Audi’ye yatırdığını yazdım diye bana ceza davası açmış.. Hapse girmemi istiyor yani.. Ve dahası bu adamın, ‘benim Audi almamı eleştiriyor, şuna bir dava açalım’ dediği savcı da, “Beyefendi ne yapıyorsunuz, hem milletin parasıyla (2016’nın rakamlarıyla) 650 bin TL’lik arabaya biniyorsunuz, hem de bunu eleştiren gazeteciye dava açıyorsunuz, insanın aklıyla alay eder gibi” dememiş, açmış davayı. Mehmet Keleş’e söyleyecek sözüm yok.
Mahkemede görüşeceğiz zaten. Fakat davayı açan savcıya iki sorum var;
1) Acaba suç duyurusunu kabul ettiği Keleş hakkında, bizzat Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın masasında bulunan, Başbakanlık Kamu Görevlileri Etik Kurulu raporundan haberdar mı?..
2) Sayın Keleş’in Ekim 2017’de neden görevi bırakmak durumunda kaldığını biliyor mu?..
Geri kalan diğer her şeyi de zaman gösterecek..
Hürriyet gazetesinden Abdülkadir Selvi, Adnan Oktar’dan gelen mektubu yayınladı dün.. Orada dikkat çeken bir not var.. Daha doğrusu Selvi’nin dikkat çektiği bir not.. "Ha bir de iki mektubunda da gazetede çalışan güvendiği bir büyüğünden söz ediyor. Hangi gazetede, hangi büyüğüymüş acaba? Doğrusu Adnan Oktar’ın basındaki güvenilir büyüğünü merak ettim” demiş Abdülkadir Selvi.. O öyle yazınca ben de merak ettim doğrusu. Aslında Oktar’a yazdığı yazılarla çıtır destek atan iki yazar var. Ki Adnancılar da o yazarların ilgili yazılarını sürekli paylaşıp referans gösteriyorlar bu soruşturma sürecinde. Fakat, ‘güvendiği bir büyüğü’ deyince, emin olamadım. Benim bahsettiğim iki yazar da 40’lı yaşlarında.. Bakalım neyse çıkar ortaya..
Ömrü Şile’de geçen bir kardeşiniz olarak bazı şeyleri anlamakta sahiden zorlanıyorum. İstanbul’a köprülerden 40 dakika mesafede bir cennet köşesi Şile. Deniziyle, tarihi güzellikleriyle, saklı cennet bahçesi gölleriyle muhteşem bir alternatif. Ve özellikle İstanbul’a çok yakın olması büyük avantaj.. Ancak bir turizm gözdesi değil. Peki neden? Ne yapılması gerekiyor da yapılmıyor acaba? Tek tek olumsuz yanlarını sayıp yapılan güzel işleri gölgelemek değil niyetim.. Elbette belediye başkanı Can Tabakoğlu ve ekibi çalışıyorlar. Ancak pazarlanması noktasında ciddi sıkıntılar yaşandığı da ortada. Tek örnek vereceğim.. Daha çok yeni bir kitap festivali düzenlendi. Duydunuz mu peki?.. Haberiniz oldu mu? Tertipleyenler neticeden memnunsa söyleyecek söz yok. Ama bu kadar hazırlığa rağmen medyanın yeteri kadar ilgi göstermemesine kafa yormaları gerekiyor.. Böyle bir festival için, insanların özellikle İstanbul’dan kalkıp gelmesi gerekirdi.. Hemen her kitap fuarında rastlayıp imza alıp söyleşisinden istifade edebileceğimiz yazarlar yerine bir Haruki Murakami, bir Dmitry Glukhovsky bir İlber Ortaylı davet edilseydi ya keşke. Şile İstanbul’un küçük ve sıradan bir ilçesi değil.. Biraz daha geniş düşünmek lazım..