Okadar hassas mýdýr? O kadar duyarlý mýdýr? O kadar mahcup mudur? O kadar utanýyor mudur?
Hassas görünmeyi sever, biliyorum, duyarlý görünmeyi, mahcup görünmeyi sever.
Ama utanmýþ mýdýr?
Ben, bugün, Türk Hava Yollarý’ný yazacaktým.
Diyecektim ki ‘be hasta kafalýlar. Sizi Allahu Teala aldý, bu memlekete yerleþtirdi. Okulda öðretmeniniz size, bu memleketin, üç kýtanýn buluþtuðu yerde, çok stratejik bir mevkide olduðunu öðretti. Dedi ki, ‘ülkemizin üç tarafý denizlerle çevrilidir.’
Ne oldu, sevgili beyaztürkler? Ne yaptýnýz, üç tarafý denizlerle çevrili çok stratejik mevkideki ülkemizle?
Hiç!
Gittiniz, üç tarafýndaki denizlerde çimdiniz, sevgili beyaztürkler. Baþka hiç bir halt etmeyi baþaramadýnýz. Sadece çimdiniz!
Bir de bu milletin deðerlerine sövdünüz.
Uzatmayalým. Türk Hava Yollarý’ný yöneten üç beþ adam, Türkiye’nin dünya üzerindeki stratejik mevkiini gördü, keþfetti.
Sizin bir asýr aval aval baktýðýnýz, öküzün trene baktýðý gibi baktýðýnýz haritaya adam gibi baktýlar ve Türkiye’nin haritadaki yerinin bir deðeri olduðunu gördüler.
Türkiye’nin haritadaki yerini, kendi mesleklerinde bir üretime dönüþtürdüler ve THY’yi dünyanýn bir numarasý yaptýlar.
THY’yi kelimenin bütün anlamlarýyla uçurdular. Milleti de uçurdular. Þimdi THY, British Airways kadar, Lufthansa kadar, American Airlines kadar itibarlý. Air France’tan daha itibarlý daha kaliteli.
Bunlarý görmediniz, göstermediniz. Sadece iki þey gördünüz: Apronda kesilen deve, ve hosteslerin kýyafetleri.
Oðlum, siz haritaya da ayný öyle bakýyordunuz. Trene bakar gibi. (Veya uçaða bakar gibi.)
Ah, bir de, iç hatlarda içki servisi yapýlmýyormuþ. Ýç hatlar dedikleri de çoðu 45 dakika bilemedin bir saat. Ýki saati bulan bir hat yok bile.
Chicago’dan Los Angeles’e gidiyoruz bir defasýnda. American Airlines’la... Uykusuzum, yorgunum. 6-7 saat havalimanýnda beklemiþim. Periþaným. Los Angeles 5 saat sürüyor.
Su bile vermediler. Sattýlar. Cebimden parayý çýkarttým ve kafam yerine gelsin diye bir kahve satýn alýp içtim.
Amerika’da uçakta þarap içemedim diye yazan bir tane beyaztürk görmedim. (Beyaztürk de ne yaa? Neresi beyaz? Neresi Türk?)
(Sözümü geri alýyorum. Bir teoriye göre, kendisini Türk hisseden Türktür. /Kürt hisseden de Kürttür.)
Hoþ, dedikleri haberin aslý var mýymýþ, yok muymuþ o da anlaþýlamadý. Ama arkadaþlar devam ediyorlar, yaz babam yaz.
Ýþte bunlarý yazacaktým. Eh yazmýþ oldum. Biraz ‘kuþuçuþu’ oldu ama, yazýldý iþte.
Araya Ertuðrul Özkök’ün lafý girdi.
Ben, kabalýk etmek istemiyorum. Seyrek de olsa, yüzyüze bakýyoruz.
Ayrýca ben, herkesin yüzüne, gözüne bakabiliyorum. Çünkü kimseye kötülük etmedim. Bu durumumun devam etmesini isterim.
Ertuðrul Özkök, ‘Türbanlý kadýnlarla konuþurken hala gözlerine bakamýyor’muþ.
Samimiyetle samimiyetsizlik, o kadar birbirinin içine girdi ki.
‘Mahcubum’ diyen bir adama, ‘mahcup deðilsin’ demek, bana yakýþmaz. Yalan da olsa, doðru da olsa beyana itibar etmem lazým.
Ben, baþýný örten kadýnlara/kýzlara bir kötülük etmedim. Örtmeyenlere de... Edebildimse, iyilik ettim. Edemedimse, etmek istedim. Kötülük etmeyi hayatýmda bir an bile düþünmedim.
Hepsinin gözlerine bakabilirim. Kinsiz, nefretsiz, insan gibi.
Sen, sadece, senin yanýna gelen kadýnlarýn gözlerine bakabilirsin. Diðerlerinin gözlerine bakamazsýn, istesen bile.
Baþörtülü kadýnlarýn gözlerine, utanýyorsan bakma, utanmýyorsan bak, Ertuðrul Özkök.
Böyle çýkýþlarý umursamam aslýnda. Hatta, ‘hoþ bir þey, hüzünlü bir itiraf’ der geçerim.
Geçerdim de... Geçemedim.
Takýldým.
Ertuðrul Özkök’ün, þu ahval ve þeraitte dahi, lutfedici tavrýna takýldým. Rüþvet-i kelam etmesine takýldým. Böyle hissettim.
Kaf daðýný aþan sabýkasýna raðmen, iki baþörtülü kadýnla konuþtu diye, alacaklý çýkacak adam, oraya takýldým.
Onbinlerce kýz, okulu býraktý veya gidemedi. Binlerce kýz iþsiz kaldý veya iþten atýldý. Ve bunda senin katkýn büyük.
Üste ne istiyorsun, Ertuðrul Özkök?
(Bu, belki de benim ilk Ertuðrul Özkök yazýmdýr. Bilemediniz, ikinci. 20-30 senedir. Çok görülmez inþallah.)