Benim bir ütopyam var. Gözlerimi kapatýp uykuya dalmadan önce -o ara daha kiþisel bir hevesim yoksa- o bilimkurgu yapbozunun bir parçasýný daha tamamlarým. Ama bir sürü de distopyam var! Dünya ahvali kabus gibi üzerime çöküyor çünkü!
Bugünün en büyük sorunu bu belki de: Ütopyasýzlýk ve distopyacýlýk... Bütün geliþmeleri bize karanlýk bir geleceði iþaret ediyormuþ gibi yorumluyoruz. Pagan uygarlýklar da dinler de yeryüzünde bir ütopya yerine adaletin yerini bulduðu, iyilerin ödüllendirildiði, kötülerin cezalandýrýldýðý öte dünyalar tasarladý. Cennet ve Cehennem’i yeryüzünde hayal edince ütopya ve distopya çýkar ortaya...
***
Peki en son ne zaman yeni bir ütopya okudunuz ya da izlediniz? Sanat ve düþün tarihine geçen ütopyalar bugün geçerli mi? Cennet bahçesi dýþýnda yeni ütopik tablo gördünüz mü müzelerde? Kaç güncel sanatçý var yapýtlarýnda mutlu bir gelecek tasvir eden? Onlara esin verecek kaç bilim insaný ya da siyasetçi çýkar þu dünyada? Daha da fenasý zengin ve nüfuzlu azýnlýðýn temiz suyu, havayý, topraðý ve barýþý feda eden ütopyalarý beslenme ve barýnma sýkýntýsý çeken dünya nüfusunun distopyasý!
Bencilce gelmesin ama geleceðin Türkiyesi için bile ütopya oluþturmakta zorlanmýyor muyuz? Barýþ yolunda önemli geliþmelerin kaydedildiði þu umut dolu günlerde, “önce akan kaný durduralým” refleksine bile sahip olmayan, egemenlik derdine düþen milliyetçileri görünce huzurumuz kaçmýyor mu?
Emek olaylarý üzerine, her þeyin parayla ölçüldüðü zamanýmýz için çok þiirsel, çok hazin bir tamlama yaptý belgeselci arkadaþýmýz Nigol Bezjian “age of greed and ignorance”... Türkçeye çevirince “açgözlülük ve cehalet çaðý” çok daha ürkütücü geliyor kulaða sert ünsüzleri yüzünden. Aslýnda bu kadim bir duygu. Muhtemelen tarihin her çalkantýlý döneminde duyarlý insanlar böyle hissetmiþtir. Otar Iosseliani de “Haydutlar” adlý komedisinde Gürcistan tarihinden birbirine paralel sayfalarla gerek Ortaçað’da gerek Stalin döneminde hep ayný sorunlarýn yaþandýðýný hicveder... Latinlerin deyiþiyle post tenebras lux, karanlýktan sonra aydýnlýk, her gecenin bir sabahý var...
Ve her daim insanlar gökkuþaðýnýn altýndan geçince, Kaf Daðý’ný aþýnca mükemmel masal ülkeleri bulunacaðýna inanmak istedi! Marco Polo Kubilay Han’ýn yazlýk sarayý Þandu’yu öyle bir anlattý ki Samuel Taylor Coleridge’in “Kubilay Han” þiirinde Xanadu adýný alan bu yer bir ütopyaya dönüþtü. Ayný þekilde James Hilton “Lost Horizon” romanýnda Tibet’in bir bölgesini yeryüzü cenneti Shangri - La diye tanýmladý. Bu ütopya sayesinde o bölgenin adý Shangri - La olarak deðiþtirildi. Çok ironik ama Uzakdoðu’da ne çok otel ve tatil köyünün adýdýr Xanadu ve Shangri - La! Eden adlý otelleri de unutmamalý!
***
Son çeyrek yüzyýlda ancak distopyalar yaratýyoruz! Eflatun’un “Devlet”i M.Ö. 380’e dayanýyor. Farabi “Erdemli Þehir”de ondan etkilendi. 16. yüzyýlýn baþýnda Thomas More “Ütopya”yý, sonunda Sir Philip Sidney “Arcadia”yý yazdý. 16. yüzyýl yazarlarý ne çok dini ve eþitlikçi ütopya hayal etti skolastik düþünceden kurtulmak için! Sosyalizm ve feminizm baþlý baþýna birer ütopyadýr. Ayn Rand’ýn “Atlas Silkindi”si, Edward Bellamy’nin “Looking Backward”ý, Ývan Yefremov’un “Andromeda”sý misali ne çok ütopya yazýldý 20. yüzyýlýn ilk yarýsýnda...
Ýkinci yarýsýnda ise savaþ ve nükleer silahlanmayla iklim deðiþimi gezegenimizin geleceðini kararttý... Þimdi de terör ve anti-terör baþlýðý altýndaki petrol - su - uranyum - elmas - uyuþturucu - silah ticareti savaþlarý köreltiyor vicdanlarý... Geliþmiþ ve zengin dünyanýn açgözlülüðü az geliþmiþlerin cehaletini sömürüyor. Bu yüzden bize birçok distopya üretiyorlar sinemada, edebiyatta, gündelik yaþamda... Oysa asýl ihtiyacýmýz ütopyalar yaratmak. Yeni “Devlet”ler, yeni “Erdemli Þehir”ler kurmak...