Üzgünüm, size buradan da ekmek yok!

Sanki Anglo-Sakson demokrasisinden geliyorlar da, “yitirilmiş güzel günlere”ağıtlar yakıyorlar...

Her şey pespayeleşmiş, varoş ahlakı ülkeyi teslim almış, “din”iddiası sorgulanır hale gelmiş, hırsızlar çoğalmış, nezahet yer ile yeksan olmuş, vs...

Bunu kim yapmış?

Erdoğan yapmış... Yani Erdoğan ülkeyi bu hale getirmiş...

Kendilerinin bile inanmadığı bu “gerçek fotoğrafının” (!) arkasından hemen hükmü yapıştırıyorlar: “Gül bu görüntüye daha fazla tahammül edemez. Susuyorsa, efendiliğinden susuyor. Yakın bir gelecekte Erdoğan-Gül kapışması kaçınılmazdır.”

Ülkenin bu hale geldiğinden yakınıyorlar ama dün ne halde olduğuna hiç bakmıyorlar...

Bakamıyorlar... “Varoş ahlakı” ülkeyi teslim almadan önce, herkes “yüksek ahlak”la kalkışıyordu, öyle ya... Niye baksınlar? Müthiş bir düzey vardı... İnsanlar nezahetle yaklaşıyorlardı birbirlerine. Kimse çalıp çırpmıyordu. “Din” iddiası hemen herkes tarafından (özellikle CHP’liler tarafından) memnuniyetle karşılanıyordu. Ulusalcılarımız ve Kemalistlerimiz “salon insanı” kıvamındaydı. Londra’lar Paris’ler görmüş yüksek görgülü insanlar tarafından yönetiliyorduk. Bir “şiir ve vals ülkesi”ydik. Esenler ve Bağcılar hattından Vivaldi ezgileri yükseliyordu. İnsanlar Bach için ölüyordu.

Sanki bilmediğimiz bir ülkeden söz ediyorlar. Bilmediğimiz ve hiç yaşamadığımız bir ülkeden...

Hadi eski “sahipleri” anladık da, memleketteki sosyolojik dönüşümün sonucu olarak kapağı seçkin muhitlere atmış yeni müntesipler de aynı şekvada bulunmaya, “yitirilmiş güzel günlere” ağıtlar yakmaya başladılar... Ve “Erdoğan nobranlığına karşı, Gül nezaheti” diye cümleler kuruyorlar. Tümü de, “Erdoğan nobranlığının açtığı kanallardan” yürüyerek sisteme dahil olmuş, Aydın Bey’in müesseselerinde yer kapmış insanlar. Daha doğrusu, “kabuğunu beğenmeyen yumurtalar...”

Madem bugünün “kötülüğüne” karşı dünün “iyiliğini” sayıklıyorsunuz, bir de dününüze bakalım.

Neyi yitirdiniz, bir görelim...

Dün, “din”diye ağzını açan insanların üzerine tanklarınızı sürüyordunuz.

Kürtçe konuşanları deliğe tıkıyordunuz...

Kürtçe şarkı okumaya yeltenenleri canından bezdiriyordunuz, arkasından “Vay Şerefsiz” diye ünlüyordunuz...

Farklılıkları çatışma nedeni sayıyordunuz ve buradan siyasal bir pozisyon elde etmeye çalışıyordunuz.

Bu imkânı yitirdiniz.

Bugünün kötülüğüne karşı gösterdiğiniz “iyilik kalemleri” arasında bir sürü darbe planı vardı...

Bir sürü muhtıra...

Bir sürü medya manipülasyonu...

Ülkeyi “olağanüstü hal” şartlarıyla yönettiniz.

Binlerce cinayet işlediniz.

Milyonlarca insanın hayatını kararttınız.

Kendiniz gibi düşünmeyen, kendiniz gibi algılamayan, kendiniz gibi yaşamayan insanlara İran’ı, Suudi Arabistan’ı, Afrika çöllerini gösterdiniz...

Demokrasi bir fikriyattı sadece... Kâğıt üzerinde güzel duruyordu.

Bunu kâğıt üzerinde muhafaza ettiniz

Nobrandınız, katıydınız, tahammülsüzdünüz.

İşte buradan elde ettiğiniz “üstünlükleri” yitirdiniz.

Erdoğan’a öfkeniz, Gül’ü hatta tutma çabalarınız, eski nezahetin iadesine yönelik kaygılardan değil, sınıfsal itirazlardan kaynaklanıyor. Gezi’den beri gösterdiğiniz tavır bu. Esas meseleniz “dağdaki çoban”la, dağdaki çobanın değer tercihleriyle...

Fakat kötü haber:

Karşıtlık ilişkisi içinde düşündüğünüz Gül de Erdoğan’la aynı hat üzerinde ve “dağdaki çoban”la ittifak halinde...

Dolayısıyla, oluşturmaya çalıştığınız karşıtlıktan size ekmek çıkmaz.