Uzun Hikaye ama ne hikaye!

Her şey gibi sevdanın da bir kanunu var ve orada şöyle yazar: Sevenleri hiçbir kuvvet ayıramaz”.

Böyle diyor filmin, o güzelim hikâyenin bir yerinde “Bulgaryalı Sülüman pelvanın torunu Ali”, tüm kalbiyle inanarak ve zaten bir ömür böyle yaşayarak.

Sevdiği kadını çok genç kaybetmiştir ama sabah uyanınca ilk iş ona gülümsemekten, gözünün ta içine bakarak fotoğrafını okşamaktan vazgeçmemiştir.

Sevmeye devam ettiği müddetçe ölümü bile ayrılıktan saymayacak denli deli aşıktır.

Uzun Hikaye’den bahsediyorum.

Uzun Hikaye, başrollerini Kenan İmirzalıoğlu ile Tuğçe Kazaz’ın oynadığı Osman Sınav’ın son filminin adı.

Daha doğrusu, filmin de uyarlandığı Mustafa Kutlu o güzelim hikayesinin adı.

İçinden, dumanı şamatası telaşı bol trenlerin, gül yapraklarını da havalandıran balonların, Remington marka taş gibi daktiloların, taşrada şakırdayan ofset matbaaların, gençlik hayallerinin, içli neşeli şarkıların geçtiği bir hikaye bu. Ama ne hikaye!

Kısaca söylemek gerekirse bu hikaye, insanın aşka, sevdaya, doğruluğa ve “çok iyi adam”ların varlığına inancını tazeliyor öncelikle.

Bunu da, böylesine meşakkatli bir iş en sade, samimi ve sahici şekilde nasıl yapılabilirse işte öyle yapıyor.

Bir Mustafa Kutlu klasiği

Filmin hikayesi Türk hikayeciliğinin en yerli, toprak gibi hakikatli yazarı Mustafa Kutlu’ya ait.

Yüz on beş sayfalık cüssesi, ete kemiğe bürünmüş çok sayıda yan karakteri ve olay örgüsüyle pekala roman da olabilecekken olmamış bir hikaye bu.

Çünkü yazar yazdığının “hikaye” olduğunda ısrar etmiştir.

Çünkü her şeyden önce geleneksel anlamda da bir “anlatıcı”dır Mustafa Kutlu ve şimdiye değin bir solukta okunmayan hikaye anlatmış değildir.

Anlatıcı sanki dinleyiciyle diz dizeymiş gibi anlatır her hikayesini.

Belki de bu yüzden, hikayedeki duygu kolayca geçer okura.

Okur ne hikayeyi unutur ondan sonra, ne hikayenin duygusunu.

Uzun Hikaye de öyledir.

“İsyan ahlakı” ile bezenmiş, haksızlığa başkaldırdığı için adı sosyaliste çıkmış, kafa tutmuş, daraldığı yerde teslim olmak yerine sırf hikayesine devam edebilmek için yer değiştirmiş “sevda köylü” Ali’nin, oğlunun ve döneminin hikayesidir.  

 

Çok iyi adamlar ama...

Filmin karnesine gelince: Ali rolünde Kenan İmirzalıoğlu doğrusu çok iyi iş çıkarıyor. Yakışıklılığı ve yakaladığı o doğru gülüşle Ali karakterini üzerine biçilmiş gibi başarıyla giyiniyor.

Tuğçe Kazaz’ın rolü kısa ama “aşkı büyük” ve canlandırdığı Münire karakterinin siyah-beyaz fotoğraftaki hali hafızalarda yaşıyor.

Güzel aşıkların isimsiz oğullarının üç farklı yaşını oynayan oyuncular da, yan karakterlere hayat veren diğer oyuncular da tastamam.

Hikayeyi perdeye aktarmak için yıllardır sabırla çabalayan Osman Sınav’ı hikayenin hakkını verdiği için, doğru oyuncu seçimi ve yönetimi için, dönemi mekanlar geçişler ve müziklerle benek benek dirilttiği için ise yürekten tebrik etmek lazım.

Ve her daim Mustafa Kutlu’ya, bu güzelim “ıscacık hikayeler” için...  

 

Yarın bayram.

Kendinizi ve sevdiklerinizi sevindirmek isterseniz gidin Uzun Hikaye’yi seyredin.

Böyle şeyler filmlerde olur falan da demeyin.

Sinemadan çıktığınızda birbirinize, sevdaya, iyiliğe, doğruluğa inancınızın daha kavi, hayatın daha güzel olduğunu göreceksiniz.

İyi bayramlar...