‘Vah-vahh!' ve ‘Oh olsun!'lar arasında Sivas ve Başbağlar cinayetlerini unutmamak..

'Kılıç, kanın tadını bir kez aldı mı, kırılmadıkça kana doymaz..' denilmiştir.

Ama, karanlıkta kullanılan o kılıç / silâh, nerede ve kimin elindeydi?

Bugünler, Sivas'ta 3 Temmuz 1993 günü (yani, 28 yıl evvel) ve, bir tahrikle tezgâhlandığı anlaşılan bir otel yangınında 37 kişinin can vermesiyle neticelenen korkunç cinayet ve o korkunç cinayetten iki gün sonra, 5 Temmuz gecesi de, Erzincan'ın Kemaliye ilçesinin Başbağlarköyünde ve sırf İslâmî hassasiyetleri bilindiği için hedef seçildiği anlaşılan insanların, köy meydanında (PKK tarafından) toplanıp taranmasıyla, 33 kişinin katledilişinin yıldönümü..

*

Bugün 40 yaşın altında olanların pek hatırlamadıkları ve sadece, özellikle bir tarafın acılarının devamlı hatırlatılmasıyla, 'gerici güçlerin işlediği cinayet..' diye devamlı taze tutulan 'Sivas Katliamı ve Madımak Oteli Cinayeti', az-çok bilinir.

Başbağlar ise, hak getire..

*

'Sahi ne olmuştu, Sivas'ta ve Başbağlar'da?' sorusuna cevap vermeden.. Önce, bir durum muhakemesi yapalım..

C. Başkanı Turgut Özal vefat etmiş, Başbakan Süleyman Demirel, Erdal İnönü liderliğindeki SHP (CHP'nin) desteğiyle C. Başkanı seçilmiş; DYP'nin başına da Demirel'in yerine, Tansu Çiller getirilmiş ve ve Çiller'in Başbakanlığı ve İnönü'nün Başbakan Yardımcılığı'nda yeni bir hükûmet oluşturulması çabaları devam ediyor..

Hindistanlı Müslüman bir ailenin çocuğu olan Selman Rushdy'nin yazdığı ve -hiçbir edebî değeri olmadığı halde- sırf, İslâm'a ve Hz. Peygamber (S) ve Peygamber hanımlarına ağır hakaret ve iftiralarla dolu bir sövgü romanı olduğu için, emperyal dünyanın edebiyat çevrelerinde övgü ve ödüllere boğulan 'Satanic Verses' isimli kitabın Müslümanlar arasında meydana getirdiği infial ve hele de İmâm Khomeynî'nin, Rushdy hakkında 'idâm fetvâsı' vermesiyle dünya çapında bir gerilime yol açan hadiseler zinciri üzerinden 4 sene kadar bir zaman geçmekteyken..

Aziz Nesin isimli bir ateist mizah yazarının o romanı Türkçe'ye tercüme ettirip, 1993 yılının ilk aylarında bir gazetede tefrika ettirmeye başlaması.. Ve arkasından da, A. Nesin'in Pîr Sultan Abdal Şenlikleri'ne katılmak üzere Sivas'a geleceğinin açıklanmasıyla, Müslüman halkın, bu kişiyi Sivas'ta istemedikleri yönünde tertip ettikleri dev protesto gösterileri..

Ve gösterilerin sona ermek üzere olduğu saatlerde ise... A. Nesin ve onun çizgisindeki bir takım yazar- çizer veya tiyatrocu takımının kaldığı otelin önünde birkaç yüz protestocu kişinin kaldığı otelde yangın çıkmasıyla, 'fitili ateşlenen fitnenin tezgâhlanması..

*

Müslüman halkın, o alçakça saldırıları protesto etmek hak ve sorumlulukları vardı, tabiatıyla.. Ama, o protestolar saatlerce sürmüş ve bir fiilî saldırı da olmamıştı.

Bu noktada, 'Öyleyse, yangın neyin nesiydi?' denilebilir.

*

Sözün burasında şu bir-kaç tespiti yapalım:

1- Müslüman insan, hatta en muzır, zararlı yılan, çıyan, akrep ve benzeri canlıları öldürmek hakkının olduğunu bilir, ama, onları canlı- canlı ateşe atarak- yakarak öldürmenin çok büyük bir vebal olduğunu bilir. Buna rağmen, böyle bir cinayeti işleyen bir Müslüman varsa, kesinlikle İslâm hukuku tarafından himaye edilemez ve sonucuna katlanır.

2- Kıbrıs Buhranı'nın zirveye tırmandığı sırada, 6-7 Eylûl 1955'de, halk kitlelerinin tahrik edilip İstanbul'da o konuyla ilgisini olup olmadığına bakılmaksızın ve sadece 'Rumların değil; bütün gayrimuslimlerin canları, mâbedleri ve mallarına karşı 2 gün boyunca tezgâhlanan, ancak Örfî İdare- Sıkı Yönetim ilân edilerek durdurulabilen ve bedeli de Türkiye'ye en ağır şekilde ödettirilen büyük karışıklıkların üzerinden 42-43 sene geçtikten ve o suç, 'zaman aşımına uğradıktan sonra, eski bir MİT yetkilisinin, 'MİT'in son 40 yılda yaptığı en büyük operasyon, 6-7 Eylûl 1955 Hadiseleri'ydi..' şeklindeki açıklamasını da bir kenara yazalım.

3- Madımak Oteli'nde yangın çıktığı haberi, o gece, saat 23.00 haberlerinde TRT'de, Başbakan Çiller tarafından yapılan, 'borçlarını ödemekte zorlanan otel sahibinin, sigortası parası almak için yangını kasten çıkardığına dair ilk açıklamanın daha sonra yanlış bilgilendirme diye geri çekilmesi çok mu basit bir iddiaydı?

4- Meydana gelen ölümlerin çoğunun yanma sonucu değil, dumandan boğularak gerçekleştiği belirlenmişti. A. Nesin ise, kendisini kurtaran itfaiye erinin, onu yangın merdiveninden aşağı kaydırırken, bir de arkasına, 'Bütün bunlar senin yüzünden!' diye bir tekme savurmasını, bizzat Nesin'in yazdığı da unutulmamalıdır.

5- O sırada CHP m.vekili de olan Ârif Sağ isimli müzisyenin, 'Aykırı Bağlama' isimli kitabında, o akşam karanlığında, 'damalı gömlekli bir sivil kişinin gelip, karşısında selâm duran bir güvenlik görevlisine bir takım emirler verdikten sonra, 'otelde yangın çıktığı' şeklindeki iddiası üzerinde niçin hiç durulmamıştır?

6- O günlerdeki Sivas Emniyet Müdürü Doğukan Öner'in, Sivas Vali Ahmet Karabilgin'in askerî ve diğer güvenlik tedbirlerini arttırmak yönünde saatlerce hiçbir talepte bulunmadığına dair beyanı çok mu basit bir suçlamadır ki, Erdal İnönü'nün eski özel kalem müdürü olan o Vali hakkında soruşturma izni verilmemişti?

*

Ve, malum cenah için, ölümün, sadece kendilerine yönelik olunca önemli ve amma, Başbağlar'da veya diğer yerlerde olunca, 'Oh olsun!' havasında değerlendirilmesi, bir diğer büyük sosyal faciamız değil midir?

Bu cinayetlerde inancımızın aslî değerleri üzerinde can veren herkesi rahmetle anarak..

*