Leo Tolstoy “Harb ve Sulh”ün bir yerinde þöyle der: “Beþeriyet ancak yeryüzündeki en son mezbaha da mâzîye karýþdýkdan sonra ‘medenî” sýfatýný hakedecekdir.”
Bu sözün doðru olmasý ihtimâli var. Zâten benim bu aðabeyimize karþý saygým ve sevgim asýl bu sözüne muttalî oldukdan sonra daha da bir anlam kazandý. Ancak ben müteâkýben, Tolstoy acabâ‘mezbaha’ derken tam olarak neyi kasdediyordu diye merâk etmeye baþladým. Ýnsanlarýn birtakým baþka, üstelik mâsum canlýlarý boðazlayarak parçaladýkdan sonra kemâl-i âfiyetle gövdeye indirmeleri elbet son tahlilde ‘vahþet’ kavramýndan baþka bir ifâde tarzý bulamaz. Ben de inanýyorum ki bundan yüzlerce, belki binlerce yýl sonra mensûbu bulunduðumuz bu canlý türü bu vahþetden vazgeçecekdir. Nitekim yine onbinlerce senelik bir ‘tekâmül’ sonucu birbirimizin etini yemekden de, kýsmen bile olsa, vazgeçebildik - kýsmen! Çünki yamyamlýk hâlâ tam olarak silinmiþ deðil.
O bakýmdan ileride, çok ileride bir gün mezbahalarýn da târihe karýþmasý ihtimâli bana göre de gerçekçidir.
O öyledir ama acabâ mezbahalar târihe karýþdý diye insanlýða bundan böyle ‘medenî’ sýfatýný vermek câiz olacak mý?
Tolstoy mezbahalardan bahsediyor.
Yâni insanlar artýk hayvanlarý boðazlayýp etleriyle beslenmekden vazgeçerlerse insanlar da medenî olma seviyesine çýkar demeye getiriyor. Yâhut ben öyle anlýyorum ama dediði de apaçýk böyle.
Ýyi de insanlar hayvanlarý boðazlamakdan vazgeçince, geçerler ise, geçdiler diye, birbirlerini boðazlamakdan da vazgeçecekler mi?
Rahmetli Hayrünnisâ Halamýn dediði üzere “Det iz dý kývesçýn!”
Þahsen bu konuda pek ümidvâr deðilim.
Bu kötümserliðimin sebebi ise biz insanlara has ve sâdece, ama sâdece bizlere has bir huyumuz:
Biz kötülük etmekden zevk alýyoruz!
Türkçesi, bizim baþka bir canlýyý, hattâ bir hemcinsimizi, hattâ bâhusus bu canlý türünden birini öldürmemiz için ille bunun hayâtî bir ihtiyaçdan ileri gelmesi gerekmiyor.
Biz bu iþi keyif için de yapabiliyoruz.
Ýþte ben insan olduðuma bundan ötürü þükrediyorum.
Tasavvur ediniz ki onyýllardýr gün-be-gün gazetelerde, dergilerde, radyolarda, televizyonlarda ve her yerde her yerde düzinelerce, yüzlerce, bâzen binlerce sivilin, en çok da savunmasýz bîçâre miniklerin, kadýnlarýn, hastalarýn, düþkünlerin en alçakça yöntemlerle katlediklerini izliyorsunuz.
Bu görüntülerden, haberlerden, seslerden, en acýsý da “tarafsýz” bir sesle ve sanki alýþveriþ listesi gözden geçirir gibi bültenlerden sizlere iletilen bu toplu ölüm istatistiklerinden sonra zaman zaman sizin içinizden de bir “muqâbele bi-l- misil” þehveti geçmiyor mu?
Öyleyse bu yazýyý keþke hiç okumasaydýnýz...
YAÞASIN ÝNSANLIK!!!
ne çok ölenler oldu bir bir gitdiler
köþe baþlarýnda burun buruna
ya da kol kola geldiklerimiz
ve boðaz boðaza bir hiç uðruna
kalleþ ve yiðitdiler
dudaklarýnda kiminin eðri büðrü
olmadýk akarsular örneði kiminin
dolgun ve gür ezgiler vardý
kimi yüz yaþýnda hâlâ bebek
ve kimi doðarken ihtiyardý
öldüler demek
sonra geride kalanlar filan
cenâze namazý ve gözyaþý
aksaray lâleli þehzâdebaþý
ikinci kadehden sonra biraz
rahmetlinin en sevdiði meze
ömründe en mutlu olduðu an
ve tabii yediði birkaç herze
sonra biraz memleketin hâli
biraz yoksullukdan kýrýlan ahâlî
sonra yine geride kalanlar filan
sonra biraz tarama sonra biraz
bilmemkaçýncý beþ yýllýk plan
ne çok ölenler olmuþ bir bir gitmiþler
kalleþ ve yiðitmiþler
(Münih, 26 Aralýk 1977)