Vatandaþ Türkçe konuþ

CHP milletvekili Sabri Toprak’ýn 27 Aralýk 1937 tarihli “millî Türk dili yerine yabancý dil kullananlarýn cezalandýrýlmasý” hakkýndaki yasa tasarýsý, her ne kadar benimsenmemiþse de, dönemin ruhunu anlamak bakýmýndan iyi bir örnektir. Yasalaþmamýþ olmasý, onun ruhunun benimsenmediði, reddedildiði ya da paylaþýlmadýðý anlamýna gelmez. Çünkü tasarýnýn ruhu, dönemin ruhuyla örtüþmektedir. Zaten böyle bir ruh örtüþmesi olmasaydý, Toprak bu türden bir öneride bulunma cesaretini gösteremezdi. Dönem, sadece kendi ruhuna uygun olan yasa tasarýlarýnýn seslendirilebildiði bir dönemdir. Aksi bir olguya henüz rastlanmamýþtýr.

Bu yasa “Millî ve ýrkî lisan” meselesi

Tasarýnýn ilk maddesi þöyle düzenlenmiþti: “Türk devleti tâbiiyetinde olup [da], millî ve ýrkî lisanlarýndan gayri bir ecnebi lisanýný, millî Türk dili, yahut ýrkî dili yerinde [yerine] olarak, yalnýz oturduklarý evin haricinde, gerek âilesi efradý ile [ve] gerek[se] diðer bir vatandaþ ile konuþmayý itiyat edenler [edinenler], yirmi dört saatten bir haftaya kadar hapsolunurlar veyahut on liradan yüz liraya kadar nakdî para cezasý ile mahkûm olurlar. Bu nakdî cezanýn yarýsý cürmü bulan memurlara mükâfat olarak verilir.”

Tasarýya göre, anadilleri ne olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti vatandaþlarýnýn Türkçeden baþka bir dille ancak “oturduklarý ev”de konuþmalarý mümkündü. Toprak, kamusal alanda hiç kimsenin Türkçe dýþýnda “yabancý dil”le konuþmasýný istemiyordu.

Konuþaný ihbar edene de ödül

Türkçenin dýþýndaki bütün diðer lisanlarsa bu tanýma girmekteydi: “Ecnebi lisan”. Tasarýnýn gerçek amacý, Türkçe konuþmayanlarýn kamusal alanda, mahrem olmayan yerlerde gerek arkadaþlarý ve gerekse aile üyeleri arasýnda dahi kendi anadillerini kullanmalarýný engellenmekt. Bu katý uygulamanýn ancak para ve hapis cezasý öngörülerek gerçekleþtirilebileceði düþünülmüþtü. Fakat faillerin yakalanmasý için yeterli ölçüde muhbire de ihtiyaç vardý. Bu da düþünülmüþ ve muhbirlere her vak’a için nakdî mükâfat vaat edilmiþti. Nakdî cezanýn yüksek tutulmuþ olmasý, sadece faillerin gözlerini korkutmak için deðil, fakat ayný zamanda görevlilerin heyecanýný artýrmak için de olmalýydý.

Aksi halde diplomalar iptal edilecekti!

Tasarýya göre, mahkûm olanlar; öðretmenlik, doktorluk, avukatlýk, fabrikatörlük, gazetecilik yapamazlar; gazetelerde, dergilerde de yayýn yapamazlardý. Ellerinde bulunan meslek diplomalarý da geri alýnýr ve iptal edilirdi. Böylece cezalarýn þiddeti de artýrýlmýþ oluyordu. Mahkûm olanlarýn mesleklerinden ihraç edilecekleri ve bir daha mesleklerini icra etmelerine de imkân olmayacaðý tasarýda açýkça belirtilmiþti. Özellikle meslek sahibi aydýn sayýlabilecek grubun hedef alýndýðý anlaþýlmaktadýr. Bu ifadeden hedef alýnan grubun meslekî daðýlýmý da öngörülebilir. Meslek sahibi olanlarýn bir þekilde tasfiyesi de bu vesileyle düþünülmüþ olmalýdýr. Bu vesileyle Türkçe konuþmayan meslek sahiplerinin mesleklerini icra etmelerinin önü alýnmak istenmiþti. Bir anlamda piyasaya politik bir müdahale söz konusuydu!

Ýþlem yapmayan memura da aðýr ceza

Tasarýya göre, mahkûm olanlara, onlara yardýmcý olanlara, bir aydan bir yýla kadar hapis cezasý vardý; ayrýca yüz liradan bin liraya kadar para cezasý söz konusuydu. Para cezasýnýn yarýsý faili yakalayan memurlara verilecekti. Daha önce ayný suçtan dolayý ceza almýþ olanlar, eðer uygulamada kendilerine kaçacak bir yer bulurlarsa, bu takdirde yeniden yakalandýklarýnda, bunlarýn alacaklarý ceza eskisinden de aðýr olacaktý. Meslekten uzaklaþtýrma cezasý, elbette yurt dýþýndaki bazý uygulamalara heves edildiði izlenimini uyandýrmaktadýr. Bu, bir anlamda Türkleþtirme sürecinin bir parçasý olarak kabul edilmelidir. Cezalarýn tehiri de mümkün deðildi. Takipte ihmalleri görülen memurlar için de ceza söz konusuydu: Onlar bir yýl için görevlerinden açýða alýnacaklardý.

Potansiyel suçlularýn izlenmesinde mükâfatýn yeterli olamayacaðý da düþünülmüþ olmalý ki, muhtemel muhbirlere de görevlerini aksatmalarý ihtimaline karþý cezalar öngörülmüþtü. Böylece memurlar gözlerini açýk tutabileceklerdi. Gözlerini açýk tutmalarý, bir yandan alacaklarý mükâfat ile diðer yandan da kendi baþlarýnýn da belaya girebileceði ihtimalinden dolayý güvence altýna alýnmýþ gibiydi.

Muhacirler de dikkatli olmalý!

Yine de tasarýnýn “hoþgörü”sünden söz etmek isteyenlere bir fýrsat vermeliyiz: Çünkü bu kurallar, Birinci Dünya Savaþý sonrasýnda Türkiye’ye gelmiþ olan muhacirler hakkýnda, yasanýn yayýn tarihinden ancak üç yýl sonra uygulanacaktý. Þimdiden sonra gelecek olan muhacirler hakkýnda da geliþ tarihlerinden itibaren üç yýllýk süre öngörülmüþtü. Bu hüküm, her göçmenin ülkeye tam olarak ne zaman geldiðinin bilinmesi ve kanýtlamasý bakýmýndan uygulamada her ne kadar hayli sorun çýkaracakmýþ gibi görünse de; burada artýk herhangi bir etnisitenin, cemaatin ya da azýnlýk grubunun lisanýna karþý özel bir tutumdan deðil de, tamamýna yönelik genel bir politikadan söz edildiði yeteri kadar açýklanmýþ olmaktadýr. Hiç kimse Türkçe dýþýnda anadilini konuþamayacaktý. Tasarý, yasanýn kabulünden altý ay sonra yürürlüðe girmesini öngörüyordu. Bu durumda Türkçe bilmeyenlerin Türkçeyi altý ayda öðrenebilecekleri öngörülmüþ olmalýdýr.

Tasarýnýn ruhu dönemin ruhuydu

Tasarý dönemin ruhunu açýða çýkarmak bakýmýndan yeterince anlamlý olmakla birlikte, tasarýnýn gerekçesi de bizi bu konuda hayli aydýnlatmaktadýr. Toprak, özellikle gayri müslim azýnlýklarýn ana dillerini konuþmalarýný engellemek amacýndadýr. Ne var ki, tasarýnýn özü Türkçe dýþýndaki bütün dillerin konuþulmasýnýn yasaklanmasýdýr. Toprak’ýn tasarýsýnda çok sýk geçen “ecnebi” lisanlarý tanýmý, Türkçenin gündelik ve siyasî kullanýmýnda büyük ölçüde batýlý yabancý dilleri içermektedir. Ancak Toprak’ýn önerisinin yalnýzca bununla sýnýrlý kalmadýðý da görülmektedir.

Sabri Toprak’ýn önerisinin gerekçesini de öðrenelim

“Bütün efradý ayný dille konuþan milletlerde millî þuur, millî duygu, tâbileri muhtelif lisan konuþan milletlerden daha yüksektir. Bütün efradý ayný lisan ile konuþan milletler, tâbileri muhtelif lisanla, bilhassa bir kýsmý da ýrkî ve millî lisanlarý yerinde [yerine] yabancý ecnebi lisan konuþan milletlerden pek daha kavi, pek daha satvetlidir. Bunun için millî hâkimiyetine kýskanç olan milletlerin lisanda, dilde vahdete dikkat [ve] itina etmeleri lâzýmdýr.

Bilhassa bir devletin, bir memleketin huzurundan, iktisadîyatýndan, þevketinden, hâkimiyetinden müstefit olan tâbilerinden herhangi bir zümre, devletin millî lisanýný býrakarak, diðer ecnebi bir lisanla konuþursa, sokakta, kahvede, ticarethânelerde, gazinolarda, vapurlarda, tramvaylarda, þehirde, sayfiyede hulasa her yerde, kendi aralarýnda, herkesle ecnebi lisanla konuþmak suretile tâbiyetinde bulunduðu memleketin millî rengini bozmayý itiyat ederse, zümre efradýnýn behemehâl tecziyesi, bu fena itiyattan men’i lâzýmdýr [ve] vaciptir.”

“Atatürk’ün, Ulu Önder’in þu yüksek iþaretleri, millet için, hükûmet için ne âli bir dersi ibrettir, ne mükemmel, ne harikulâde bir millî dil siyaseti düsturudur: ‘Adana’nýn 70.000 nüfusu olduðu halde maalesef büyük bir vatandaþ kemiyeti tarafýndan güzel Türkçemiz konuþulmuyor. Ýster ihmal, ister lâkaydi yüzünden olsun, bu hâl memleketin selâmeti noktai nazarýndan asla tecviz edilemeyecek bir harekettir. Bu vatandaþlarýn behemehal Türkçe konuþmalarýný temin lâzýmdýr. Bu vazifeyi resmî ve gayri resmî alâkadar teþkilât yapmalýdýr.’

Atatürk’ün bu yüksek emir ve irþatlarýna göre, ýrkî lisanlarýný, millî lisanlarý olan Türkçeyi býrakarak, ecnebi bir dil ile konuþmayý itiyat ile güzel Türk Ýstanbul’un büyük bir parçasýný bir ecnebi müstemlekesi þekline sokan vatandaþlarýn bu sakim itiyattan men’i, tahtý vücuptadýr. Ýþte Atatürk’ün bu âli ikâz ve emirlerine tevfikan baðlý kanun teklifi lâyihasý tanzim kýlýnmýþtýr.”

Fenerbahçe Kulübü Baþkaný da olan Sabri Toprak

CHP Manisa milletvekili (Memet) Sabri Toprak, "TBMM’nin ikinci döneminden itibaren toplam dört dönem CHP milletvekilliði yapmýþtýr. TBMM’nin ikinci döneminde (1923-1927) Saruhan milletvekili iken, üçüncü (bu dönemde milletvekilliðinden 23 Þubat 1929 tarihinde istifaen ayrýlmýþsa da, 2 Nisan 1930 tarihinde Cebelibereket’ten yeniden seçilmiþtir), dördüncü ve beþinci dönemlerinde (1927-1935) Manisa milletvekili idi. 3. Ýnönü Hükümeti"Ýsmet Ýnönü’nün Takrir-i Sükûn Kânunu’nu da çýkaracak olan 3 Mart 1925 tarihinde kurmuþ olduðu üçüncü hükümetinde ise tarým bakaný olarak görev almýþtý. Bu görevine 1 Kasým 1927 tarihine kadar devam ettiyse de, daha sonra bakanlýk yapamadý. Siyasî hayatýnýn erken dönemlerinde  1912 Nisan-Aðustos Osmanlý Meclis-i Mebusaný" 1912 yýlýnýn Nisan ayýndan itibaren Osmanlý Meclisi Mebusaný’nýn ikinci ve üçüncü dönemlerinde Saruhan milletvekili olarak yer almýþtý. Bir ara Posta ve Telgraf Genel Müdürlüðü’nde  de bulunmuþtu. Fenerbahçe Kulübü’nün baþkanlýðýný da yapmýþtýr. Kulübün internet sitesinde bu tarihler 1915-1916 olarak verilmektedir. Toprak, çok kýsa bir süre sonra 19 Þubat 1938 tarihinde öldü.