Prof. Dr. Kemal Sayar: Vatanımız evimizdir, Türkiye evini savunuyor

Sayar: PKK camilere, okullara, Mushaf’a yani bu ülkeyi vatan yapan ortak simgelere özellikle saldırıyor. Ama Türkiye toplumu çok dayanaklı ve inançlı. Terörün ve yandaşlarının ne yapmaya çalıştığını gördüğü için aynı yürek hizasında durdu.

Nasıl dayandık bunca saldırıya ve can yakan acıya?

Bir asırlık Kürt sorununun, kırk yıllık terör belasının ardından Türkiye, tam da Ortadoğu’da sınırlar yeniden çizilirken çok yönlü bir saldırı altında tutuldu. PKK başta olmak üzere DAEŞ, DHKP-C, MLKP gibi terör örgütleri kaba saba vahşi saldırılarla, sivil alandaki terör yandaşları sofistike kamuflajlarla Türkiye’nin fiziki ve manevi bütünlüğünü mümkünse parçalamaya, değilse zedelemeye çalıştı. Şükür ki Türkiye bu süreçten bölünerek değil birleşerek çıkıyor. Peki nasıl dayandık bunca acıya ve saldırıya? Toplum genelinin, bölge insanının ve şehit yakınlarının psikolojisi nasıl? Terörle mücadele döneminin psikolojisini Prof. Dr. Kemal Sayar ile konuştuk.

Zor bir çağda, zor bir coğrafyada yaşıyoruz ve ülkemiz için de zor bir dönem. Türkiye’nin psikolojisi nasıl sizce?

Türkiye toplumu çok dayanıklı bir toplum. Vatanımız çok büyük bir saldırı altında, şer odakları birleşerek farklı cephelerden Türkiye’ye hücum ediyorlar. Fakat insanımızda bir dağılma, çözülme belirtisi görmüyorum. Bu meseleyi bir varlık ve yokluk meselesi olarak okuduğunu sanıyorum ekseriyetin. Tüm bu saldırılara karşı zihinsel ve ruhsal açıdan bunlarla başa çıkmaya hazır bir toplum görüyorum ben.

TÜRKİYE’DE SİYASETİ TOPLUM BELİRLİYOR

Bunu sağlayanın ne olduğunu düşünüyorsunuz?

İnsanlar yanı başımızda cereyan eden olayları çok büyük bir dikkat ve bilinçle okudular. Türkiye toplumunun politik bilinç düzeyi yüksek. Siyaseti büyük fırça darbeleriyle yeniden dizayn ediyor, yeri geldiğinde. Bir kaç hafta önce bir konferans için Hollanda’daydım. Seçimlere katılma oranın yaklaşık yüzde 40 olduğunu söylediler. Türkiye’de insanlar yüzde 80-90 gibi rakamlarda sandık başına gidiyor ve demokrasinin alacağı şekli, kıvamı tayin etmek istiyorlar. Dolayısıyla bütün o göbeğini kaşıyan adam, bidon kafa gibi kaba benzetmelerin aksine dipten akan, ferasetli ve basiretli bir kavrayış var. Olayları okuma ve politikayı dizayn konusunda. Hatta ben politikanın halkın arkasından gittiğini, halka yetişmeye çalıştığını düşünüyorum.

LİDERLER KRİZ ZAMANLARINDA ÇIKAR

Buradaki siyasi iradenin, siyasetçilere değil, toplumun kedisine ait olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Sosyal psikolojide bir tartışma vardır: Liderler mi toplumları şekillendirir, toplumlar mı liderleri? Üzerinde ittifak edilen şey, toplumların beklenti anlarında, toplum talepleri yoğunlaştığında buhran çözücü liderlerin ortaya çıktığı görüşüdür. Yani bir lider ortaya çıkıp toplumu yukarıdan aşağı dizayn etmez. Aslında o toplumun beklentilerine uygun insan ortaya çıktığında o liderleşir. Ülkemizin insanı, Suriye’de, Irak’ta, Libya’da olanları büyük bir kalp temizliği ile doğru okudu. Türkiye’nin bir vatansızlaştırma operasyonu ile karşı karşıya olduğunu düşündü. Ve vatana saldıran şer odaklarını çok iyi tespit etti, o yüzden bir çözülme emaresi görmüyoruz, o yüzden büyük bir metanet ve dayanışma halinde aynı yürek hizasında duruyor insanımız.

2010’dan beri Türkiye sistematik saldırı altında ve hedefte politik bir lider var?

İtibar veya şahsiyet suikastıyla politika yapıcı insanların, onları destekleyen geniş kitlelerin ve onların seçimlerinin itibarsızlaştırılması hedeflenebiliyor. Bir politik liderin eleştirilmesi gayet doğaldır ancak karikatürize edilerek karakter suikastine uğraması aslında ona gönül vermiş, ona inanmış, onu değişimin taşıyıcı unsuru yapmış kitlelerin de itibarsızlaştırılması demektir. Bu da Türkiye’nin yıllardır aşina olduğu kendi kendini sömürgeleştirme söylemleriyle yapılıyor. Öz sömürgeleştirme, aynı ülkeyi paylaşan bir toplumsal kesimin başka bir toplumsal kesime buyurmaya, onu köleleştirmeye, ona ancak kendi mutlak iktidarına boyun eğmekle varlık hakkı tanımaya dayanan mutlakiyetçi bir bakış. Ötekinin kendini hikaye etme kudretinin elinden alınması üzerine kurulu. Batılılaşma ve küreselleşme üçüncü dünyada her zaman Batıcı eğitimden geçmiş elitler üzerinden yürütülür. Batıcı elitler Batılı değerlerin gönüllü misyonerliğini üstlenmişlerdir ve tepeden aşağı toplumu çağdaşlaştırmayı misyon edinmişlerdir. Üstün beyaz efendi Afrika’ya gittiğinde sömürgeciliğin keşif kolu antropoloji Afrikalı insanın ‘neredeyse beyinsiz’ olduğunu söylüyordu. Bugün Türkiye’nin ruhunu taşıyan geniş gövdenin de uğramadığı hakaret kalmadı.

VATAN KAYBETMEK NE DEMEK, GÖRDÜK

Türkiye toplumu saldırıların vatansızlaştırmaya yönelik olduğunu anladı dediniz. Bunu biraz açalım.

Saldırılan yerlere bakın, okullara saldırılıyor, camilere saldırılıyor, tarihe ve hatta bazen mushafa saldırılıyor. İnsanın bir vatanı, işaretlerinden tanıyabileceği her yere saldırılıyor. Suriye’de milyonlarca insan ülkesinden göç etmek zorunda kaldı. Türkiye bir vatanı kaybetmenin ne olabileceğini bizatihi bu insanlarla gönül teması yaşayarak gördü. Bunun çok önemli bir tecrübe olduğunu düşünüyorum çünkü sabah evden çıktığımız zaman hepimiz akşam dönecek bir evimiz olduğunun bilgisiyle yaşarız. Vatan kendimizi güvende hissettiğimiz yerdir. Eğer kendimizi, yurt bildiğimiz bu topraklarda emniyette hissedemezsek, akşam geldiğimizde sığınacak bir yuva bulamazsak, o zaman geleceğe büyük bir korku ve endişeyle bakmaya başlarız ve aramızdaki o dayanışma duygusu da çözülmeye başlar. Terör insanların geleceğini gasbetmek suretiyle büyük korku ve belirsizlik havası yaymaya çalışıyor. Ancak Türkiye toplumu da büyük bir dayanışma gösteriyor.

Dayanışma işaretleri ne?

Cenaze törenlerinde devlet aleyhine sloganlar atılmıyor. terör örgütünden hesap soruluyor, devletten değil. Anadolu adeta yekvücut oluyor, şehirlerde 10 bin kişilik cenaze namazları kılınıyor. Bu hal, insanımızın çok büyük bir tehdit ve tehlike algısı içinde olduğunu, teröre karşı yanyana aynı yürek hizasında durabildiklerini gösteriyor. Sosyal medyada sesi çıkan üç beş kişi Türkiye yi temsil ediyor. Anadolu şehirlerinde kabaran bir öfke var, teröre ve teröre yandaş saydıkları her yere karşı.

Kürtlerin de gönlü tarümar

Bölge insanının psikolojisi nasıl sizce?

Oradaki psikoloji çok hızlı bir şekilde müdahale edilmesi gereken bir psikoloji. Aylarca evinden çıkamayan, çıktığında sokağı, dükkanı, mahallesi tarümar olmuş insanın gönlü de tarümar olur. Devlet yıkılan evleri ve gönülleri hızla imar ve inşa etmeli. Çünkü evsiz insan, güvensiz insandır. Evsiz insan vatansız insandır. Gelecek korkusu insanı felç eder.

Şehitlerimizin aziz hatırası için

Ya kaybettiklerimiz için?

Üzerimize düşen vazife şehitlerimizi unutmamaktır. Bir toplumu ayakta tutan şey hatıralardır. Zor bir savaş verdik, evlatlarımız şehit düştü. Onların aziz hatırası için hafıza mekanı olacak bir anıta veya bir eyleme ihtiyaç var. Ayrıca şehitlerimizin hatırası için katillerin yüzüne de bakmamalıyız. Ama elinde kan olmayan, kafası karışıklarla oturup konuşmaya hazır olmalıyız.

Liseliler canlı bomba olmasın!

Terör örgütü açısından canlı bomba süreci nasıldır?

İntihar terörizmi çok büyük psikopatların oynadığı tehlikeli ve büyük bir oyun, büyük psikopat derken zehirleme ve manipülasyon kudreti olan kişileri kastediyorum. Kendisi ölmeyen ama bir başkasının ölümüne kolay karar verebilen savaş ağaları yani. Lise çağları ve üniversitenin ilk yılları insanın sistemle başının hoş olmadığı, mücadele dürtüsünü bir kanala aktarmak istediği çağlar, böyle çağlarda terör örgütü festival adıyla pek çok genci bünyesine katmış, bunların içinden telkine yatkın olanları seçiyor ve bir tür hipnotizasyonla onları hayatlarını vermeye ikna ediyor. İntihar teröristlerine dair çalışmalar kesin bir psikolojik profil ortaya koymuyor. Fakat genelde intihar bombacıları örgüt içinde kendilerine verilen üstün paye ile hayatta bir değer bulduğuna inanan insanlar. Önceki hayatında kendine, yaptığı işlere inanan insanlar kolay kolay intihar bombacısı olmuyor. Tabii bir beyin yıkama sürecinden de geçiriliyor insanlar. Karşı taraf mutlak düşman olarak gösteriliyor ki vücudunu yok edecek kişi sözüm ona onurlu eylemi yapabilsin.

Aileler çocuklarında neye karşı dikkatli olmalı?

Aile çocuğunun kimlerle arkadaşlık ettiğini bilmeli. Bu bir ailenin ister doğuda ister batıda en önemli vazifesidir. Gençler bazen kendileriyle ilgili memnuniyetsizliklerini seçilmiş olmanın memnuniyetine tahvil etmek isteyebilirler. Seçilmişlik fantezisi gençler için biçilmiş kaftandır.

VİVA LA MUERTE demeden öfke ahlakı

Bu süreçte maskeler de düştü öte yandan. Terör bittiğinde terör destekçileriyle yaşamaya nasıl devam edebileceğiz?

Bu mühim. Bir hakikat ve yüzleşme komisyonu mu kuralacak? Bence insanların kriz zamanlarında aldıkları yanlış kararlar yüzünden onlarla bağımızı koparmamalıyız. Bunun yolu konuşmaktır. Teröre teşvik etmeden, insanı yaşatmaya çabalayarak ‘Viva la muerte!’ (yaşasın ölüm) demeden. Bu gerginlik sürdürülebilir değil, bunun için bir toplumsal rehabilitasyona ihtiyacımız var.

Terör sürerken mi?

Ölüme yandaş olanla cinayeti övenle uzlaşamazsınız. Onlar ne bizim yüzümüze baksınlar ne biz onların yüzüne bakalım. Eşkıyadan, caniden yüz çevirmek; kaybettiğimiz bine yakın şehidimizin hatırasını canlı tutabilmek için de şarttır. Ben buna ‘öfke ahlâkı’ diyorum.Zalimlerin ve onların kurbanı olanın mazlumların olduğu bir dünya bizi tanıklığa çağırır.

RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN TIKLAYIN