Çok önemli bir eşikten daha atladı Türkiye. Ergenekon davasında kararın açıklandığı gün Türkiye siyasi tarihine darbe ve vesayet döneminin resmen bittiği gün olarak geçecek.
Devletin ve milletin, her birimizin sahibi olduğuna inananların halka rağmen halk için mottosuna yaslanarak ve muhtaç oldukları kudreti ellerindeki silahtan alarak ülke yönetmesinin sonuna gelinmesinin tarihidir 5 Ağustos 2013. Silahla vesayetle siyaset yapmanın yargılanıp hüküm giymesidir. Bundan böyle kimsenin bunu aklından bile geçiremeyecek olmasıdır.
Bu yüzdendir ki Ergenekon davasından çıkan karar, orada yargılanan sanıkların şahsıyla sınırlı değildir.
Evveli olsa da 1946’dan bu yana kendi ülkesinin sömürgecilerine karşı büyük bir varlık ve saygınlık mücadelesi veriyor çünkü bu millet.
Sınıfsız imtiyazsız kaynaşmış diye tarif edilse de halkla vatandaş ayrımının fena halde yapıldığı, makbul bulunmayanların ayrı ayrı kıyıma, baskıya, asimilasyona uğratıldığı çarpık bir anlayıştan kurtulmaya, adım adım bir yere -hukukönünde herkesin gerçekten eşit olduğu yere- varmaya çalışıyor.
Bu dava işte bunun davasıydı.
Giderek daha sofistike hal alsa da üçü hakiki, biri post-modern olmak üzere her on yılda bir askeri darbeye maruz kalmış, Başbakan’ı asılmış bir ülke sonuçta burası. Dahası var mı?
İnsanların eşlerinin çocuklarının gözü önünde infaz edildiği, beyaz bir Toros’a bindirilip kaybedildiği, asit kuyularına atıldığı, annelerin evlatlarının mezarına hasret öldüğü, dindar ya da Kürt olmanın başı ezilesi ikinci sınıf vatandaş olmak için yeter sebep sayıldığı bir ülke değil miydik?
Ordu içinde cuntalar oluşuyor, darbe hazırlıklarına girişiliyor, üniversitelerin, iş dünyasının, sendikaların, medyanın, sivil görünümlü kimi toplum kuruluşlarının işbirliğiyle hükümetler çatır çatır düşürülüyordu. Kimse de “hop n’oluyor” diyemiyordu. Aklından geçirenin canına okunuyordu.
27 Nisan bildirisine verilen cevaptır o yüzden, her şeyi başlatan. İlk kez, seçilmiş yetkilendirilmiş bir hükümet, kendi memuru olan ve haddini aşan askerlere “hadi oradan!” demiştir. Ergenekon davası bunun devamıdır, vesayetçilere “bir daha görmeyeyim” demektir.
Türkiye siyasetine silahın mı, hukukun mu hakim olacağı mücadelesi hukukun zaferiyle sonuçlanmıştır. Neticeden duyulan memnuniyet de bununla ilgilidir.
Kuşkusuz 23 iddianamesi, 66’sı tutuklu 275 sanığıyla 6 yıldır devam eden Ergenekon davası büyük ve zor bir davaydı. Siyasetin vesayetten arındırılmasında hayati öneme sahip olduğu için de siyasiydi. Bundan dolayıdır ki, zihnen ve fiilen vesayet düzeninden beslenenlerle Türkiye’nin sivilleşmesini, siyasetin ve hukukun hakim olmasını isteyenler arasında bir gerilim yaşandı.
Ama bu noktada üzüntülerine saygı duyulacak olanlar sadece yakınları hapse girecek olanlardır.
Onların dışında kalanların, daha şık duruyor demokrat gösteriyor diye giderayak Cumartesi annelerinin yanında poz verip Taksim kalkışmasına devam kabilinden Diren Lice diye yürüyenlerin Kürtleri asit kuyularında eritenlere, Hrant’ı yüzükoyun yatıranlara, dindarlara her şeyi müstehak görenlere merhamet çağrısı yapması sadece mide bulandırır.
Tutukluluk sürelerinin uzun olması, bazı usul hatalarının yapılması can sıksa da davanın meşruiyetine halel getirmez.
Davanın başladığı günden beri Türkiye’de siyasi cinayet işlenmemiş olması bile davanın gerekliliğine ve Ergenekon terör örgütünün varlığına önemli bir kanıttır.
Ama elbette hala pek çok sorunu eksiği kusuru var Türkiye’nin. Ama halledilmeyecek şeyler değil bunlar. Bir dipçik değil mesela, asit kuyusu değil, “genç subaylar rahatsız” değil.
Güzel olan şu ki, silahın gölgesinde yaşama dönemini tümden geride bırakmaya çalışıyor Türkiye. Askeri vesayet, siyasetten sonra hukukun eliyle de tarih oldu. Sırada PKK’nın şiddetle siyaset dayatması var. Çözüm süreci de işte bunun için var ve yürüyor Allah’tan.
Karar Türkiye’ye hayırlı olsun. Ramazan bayramınız mübarek olsun.