Cafer Panahi, 63. Berlin Film Festivali’nde yarýþan yeni filmi “Perde” ile sinema sanatýnýn günümüzdeki en önemli yaratýcýlarýndan birini olduðunu kanýtladý. Ýran’daki hükümet acaba film çekme özgürlüðünü elinden almaya çalýþtýðý Panahi’nin ülkelerinin kültürünün evrensel bir temsilcisi olduðunun farkýnda mý? Aðýr baský altýnda bile film dilini ve gramerini geliþtirmeye, farklý bir anlatý denemeye, hem çok kiþisel hem çok zamana ve zemine özgü bir öyküyü yenilikçi bir stille anlatmaya muktedir olduðunu sinema dünyasý gördü.
Düþünün ki Venedik Film Festivali’nde Altýn Aslan dahil büyük ödüller kazanmýþ, övgüler toplamýþ Cafer Panahi’nin konumunda bulunup sadece siyasi nedenlerle cendereye alýnmýþ bir sinemacý ne yapsa ilgi görür. Kaba saba politik propaganda yaptýðý bir belgesel ya da kendini kurbanlaþtýrdýðý basit bir kýsa film de yapsa önem atfedilir. Fakat Cafer Panahi sinemaya tutkulu olduðu kadar, ülkesini ve halkýný da içtenlikle seven bir yönetmen. Ayrýca özsaygýsý var! Bu yüzden elinden gelenin en iyisini yaptýðý bir filmle karþýmýza çýktý Berlinale’de. “Perde” Altýn Ayý’ya layýk bir film!
***
Panahi, izleyiciye zihnini açýyor bu filmde... “Dýþarýya”, “dünyaya” açýlan pencereyi “kapatan” evin içerisindekini dýþarýdan, dýþarýdakini içeriden “saklayan” perde metaforuyla oynayarak. “Perde” ak saçlý bir adamýn bir çantanýn içine sakladýðý son derece sevimli ve akýllý bir köpekle kýyýda bir villaya gelmesiyle açýlýyor. Ýlk iþ bütün perdeleri çeken ve üstlerine bir kat da siyah perde takarak karartma yapan adamýn, can dostunu Ýran’daki köpek besleme yasaðýndan korumaya ve bir senaryo yazmaya çalýþtýðýný anlýyoruz. (2011 yýlýnda çýkan bir yasaya göre dinen mekruh sayýldýðý için Ýran’da köpekler toplumsal alandan yasaklandý. Birçok insanýn köpeðine el kondu tehlikeli olduklarý iddiasýyla. Tahran dýþýndaki barýnaklarda yaþam savaþý veriyorlar. Birkaç tanesinin ABD’ye sýðýnmacý olarak gittiðine dair haberler çýktý 2012 Eylül ayýnda.) Derken eve nasýl girdiklerini anlamadýðýmýz iki kiþi çýkýyor ortaya. Ýntihar eðilimli genç kadýn adamýn baþýna kalýyor...
Çok geçmeden bu karakterlerin, en tanýnmýþ örneði Luigi Pirandello’nun “Altý Kiþi Yazarýný Arýyor” adlý oyunu olan üstkurmaca (metafiction) ürünü olduðunu anlýyoruz. Ancak edebiyat ve sinemadaki diðer örneklerin aksine sonradan filme dahil olan evin sahibi Cafer Panahi’ye görünmüyorlar. Onun zihninde varolduklarýný bilincindeler... Bir yandan da Panahi’nin onlarýn oynadýðý filmi çektiðine, o filmin bizim izlediðimiz “Perde”nin içindeki film olmasýna tanýklýk ediyor. Senarist ile intihar eðilimli genç kadýn, Panahi’nin zihnindeki “çalýþarak direnme” ve “intihar etme” idelerini temsil ediyor. Üstkurmaca, film içinde film, bilinçaltý - bilinçdýþý, gerçeklik ve düþünceler filmin örgüsünü oluþturuyor. Bu örgüyü oluþturmak için görüntüde cep telefonu kayýtlarý dahil farklý formatlarý birleþtiriyor.
Cafer Panahi’nin ustalýðý tam da burada belli ediyor kendini. Böyle karmaþýk bir anlatýyý nasýl yalýn ve anlaþýlýr kýlacaðýný çok iyi planlamýþ. “Perde”yi yavaþ yavaþ aralýyor önümüzde. Bir yandan kendi durumuna, ruh haline, mesleðine özgü çok kiþisel bir öykü anlatýyor öte yandan anlatýnýn psikolojik ve sosyolojik boyutlarýyla, politik referanslarýyla nasýl katmanlandýrýlabileceðine de mükemmel bir örnek veriyor.
Berlinale Palast’ýn perdesi Cafer Panahi’nin “Perde”sinin üzerine kapanýrken olaðanüstü bir adamýn olaðanüstü filmine saygý duymaktan ve hak ettiði özgürlüðe ve takdire kavuþmasýný dilemekten baþka bir þey gelmiyor elden.