Vefa Yahu...

Geçenlerde katıldığım programlardan birinin öncesinde bir kanal yetkilisinin odasında bekletildim. Genişçe bir odaydı. En göze çarpan yerinde Arap harfleriyle bir tablo asılıydı. Evsahibi dostlara dönüp, “Kimin odası burası Allah aşkına” diye sordum...

Eskiler hat sanatının güzel örneklerini duvarlarında sergilerken, arasına mutlaka bir adet de ‘Edeb Yahu’ levhası serpiştirirlerdi. Benim evimde de var ‘Edeb Yahu’ yazılı bir hat. Ancak televizyon yetkilisinin odasındaki levha ilk kez karşılaştığım bir yakınmayı dillendiriyordu: ‘Vefa Yahu’...

Vefasızlığın dizboyu yaşandığı ortamlardır gazetecilik... İş arkadaşlarınız vefasızdır; ilişki kesilmesini “Bana dokunmadılar, ne güzel” sevinciyle izler... Yayın yönetmeni vefasızdır; patron “Bu gitsin” dediğinde, allem eder kallem eder, ayağınızı kaydıracak formulü bulur... Patron ise...

Kendi başımdan geçenlerden hareketle vardığım bir sonuç değil bu; nereden ayrıldıysam hem mesai arkadaşlarım hem de yayından sorumlu olan meslektaşlar üzüldüler; kalmam için büyük çaba gösterdikleri için herbirine minnettarım da... Ancak medyada genel durum yukarıda anlattığım gibidir.

Galiba tek istisna ‘ülkemizin en büyük medya patronu’ unvanına da sahip Aydın Doğan... Ak Parti iktidarıyla birlikte ‘vefa’ âbidesine dönüştü Aydın Bey... Kimseleri yerinden etmiyor; ne kadar üzerine gidilirse gidilsin, siyasiler yüzünden yazarlarından ve yöneticilerinden vazgeçmiyor.

İstisnalar olduğunu biliyorum; ancak onlar anlaşılabilir tasarruflar... Siyasileri rahatsız ettikleri için değil, etrafta söylendiğine göre, kendisine ve ailesi fertlerine saygısızlıkta bulundukları ve burunları büyüdüğü için birkaç yazarla yollarını ayırdı. Görevden aldığı yayın yönetmeni ise, sonraki gelişmelere bakılırsa, terfi etmiş sayılabilir. Yönettiği günlerden daha etkili çünkü... Başyazarı da milletvekili yaptı.

Onun dışında bütün kadrosu yerli yerinde duruyor. Dışarıdan bakanların “Katolik nikâhı kıyılmış gibi” dedikleri bir durum...

Geçmişte öyle değildi halbuki. Üçlü koalisyonu döneminde, DSP ve ANAP liderlerinin alınacağı şeyler yazdıkları için, bir gazetesinin altı yazarının yazıları sansürlenmişti. Aynı gazetenin on yazarıyla yollarını ayırmakta da tereddüt etmemişti Aydın Doğan...

İktidar partisi sözcüleri şimdilerde her gün manşetlerinden şikâyet ediyor, yazarlarıyla söz düellosuna giriyor, Genelkurmay başkanı bile “Bu ne biçim gazetecilik” diye aleni eleştiride bulunuyor; Aydın Bey hiçbirine aldırmıyor, yoluna devam ediyor.

Takdirlerimi buradan iletmek isterim.

Vefa duygusu bir yana, şansı da yaver gidiyor. Yolun başlarında vergi kaçakçılığı ve usulsüzlükler iddiasıyla büyük cezalara çarptırıldığı duyulmuştu ya, onların hepsini aşmayı bildi. Cezalarının çoğu kalktı, kalanlar ufaldı. Gazetelerinin hiçbir mensubu 28 Şubat süreciyle ilgili başlatılan soruşturma kapsamına alınmadı; Silivri’de devam etmekte olan darbe girişimi davalarında hiçbir yazarının ve yayın yöneticisinin ismi geçmiyor.

Ben takdir etmeyeyim de kendisini kim etsin...

Medya grubunun iktidar nezdinde temsilini yapan, gayretleri içine ABD ziyaretleri de giren ailesinin önemli bir ferdi şu yakınlarda grup içerisindeki görevlerini bıraktı, bir Rus internet şirketinin Türkiye operasyonlarının başına geçti. Bazıları, “Bunun zararını görür” beklentisine girse de, medya grubu, eskisinden daha emin adımlarla ilerlemeyi sürdürüyor.

Bütün bunları “Medyayı baskı altında tutuyor” yaygaralarına muhatap bir iktidar döneminde başardı; hem de iktidara en ufak bir jest girişiminde bulunmadan...

Hürriyet’te, Posta’da eskiden kimler yazıyorsa yine onlar yazmaya devam ediyor... CNN-Türk’teki programlar hiç değişmedi... İktidarın hoşuna gitsin diye çaba gösterilmedi... Ne daha önceki yıllarda, ne de yeni yayın döneminde...

Vefasızlığın dizboyu olduğu medya ortamında bir vefa timsali patron Aydın Bey... Her seçim öncesinde kendisine “Bunlar gidici” müjdesini veren kadro patronu sürekli yanıltmaktan yoruldu, Aydın Bey onların kendisini yanıltmasına ses çıkartmıyor.

Ne yapayım, kıskanıyorum işte... Allah nazardan saklasın...