Vefalý Türk geldi yine - Yol ver Türk’ün bayraðýna

Bu sözlerin sahibi Azerbaycanlý ünlü aydýn ve yazar Ahmet Cevat,  Türk insanýnýn ruhunda derin izler býrakan, hüzün ile coþkunun , vefa ile minnetarlýðýn içiçe girdiði bu etkileyici þiiri 1914’te kaleme alýr. 

Ahmet Cevdet, Kafkasya-Batum savaþýnda Osmanlý ordusuna gönüllü olarak katýlýr. Osmanlýnýn Kafkasya’daki mücadelesinde fiilen  yer alýr ve bizzat asker olarak savaþýr.  Daha sonra Osmanlýya baðlýlýðý ve muazzam devletin varisi Türkiye’ye duyduðu sonsuz sevgi yüzünden Bolþevikler tarafýndan kurþuna dizilir.

Bu þiirin sahibinin hüzünlü yaþamý bu þekilde son bulur...

Özellikle Türkiye ve Azerbaycan’ýn gündeminde yer tutan “Çýrpýnýrdý Karadeniz, bakýp Türkün bayraðýna” dizeleriyle baþlayan bu hüzünlü ve etkileyici sözlerin þairi Ahmet Cevat gibi þiirin öyküsü de oldukça etkileyici ve hüzünlü...

Bakü iþgal altýndadýr...

30 bin Müslüman Türk Ermeni-Bolþevik çetelerce katledilmiþtir.

Osmanlý ordusu, Kafkas Ýslam Ordusu adý altýnda Azerbaycan’daki Müslüman- Türk ahalinin yok edilmesini engellemek üzere  bölgeye gelir.  Nuri Paþa’nýn komutasýndaki ordu,  Azerbaycan’daki Müslümanlarý Ermeni-Rus çetelerinin elinden kurtarýr.  Ýþte Türk ordusunun o tarihlerdeki muazzam yardým ve baþarý öyküsünü Azerbaycan’ýn ünlü bestecisi, Doðunun ilk opera bestekarý Üzeyir Hacýbeyli teþekkür niteliðinde müziðe döker. Bu þiirle Osmanlý ordusuna minnetini  dile getirir. Üzeyir bey,  Kafkasya Ýslam Ordusunun Bakü’yü 15 Eylül’de düþman iþgalinden kurtardýktan sonra bu eseri, 1918 yýlýnda Nuri Paþa ve kahraman askerlerine ithaf eder . Bakü’nün ilk kez baþkent olmasý bu iþgalin bitmesinden sonra gerçekleþir.

Osmanlý Türk askerinin bu fedakarlýðý, Azerbaycan’da yaþayan hiçbir bireyin hatýrýndan hiçbir zaman çýkmamaktadýr. Zira Sovyet  döneminde bile ninelerinin,  dedelerinin  gizlice torunlara anlattýðý bu hikaye, Azerbaycan’daki Müslüman Türkler için derin anlam taþýmaktadýr. Dolayýsýyla bu anlama ufacýk gölge, sýnýrlarý zorlayan ve gerginliði tetikleyen duruma yol açmaktadýr.

Maalesef geçtiðimiz günlerde Sabah gazetesinde “Çýrpýnýrdý Karadeniz”in Ermeni eseri olduðunu öne süren haber yayýnlandý. Gerçi burada haberden daha ziyade, haberin kaynak olarak dayandýrdýðý Kültür Bakanlýðý projesini ele almak daha doðru olur. Evet, Türkiye’nin  Ermeni vatandaþlarýna  jest yapmak düþüncesiyle Kültür Bakanlýðý tarafýndan Sayat Nova isimli Ermeni ozanýnýn eserlerini bir kitapta toplayacak proje hazýrlýðýnda olmasý doðal karþýlanabilir. Ama meselenin doðal olmayan yönü; Ermenilerin yýllar boyunca Azerbaycan’a ait olan kültürel zenginlikleri kendi ürünü olarak topluma sunmalarýdýr. Bu yaklaþým Sovyet döneminde de olmuþtur. Ve ne yazýk ki Türkiye’de de ayný durumla karþýlaþmaktayýz. “Çýrpýnýrdý Karadeniz” eseri,  Azerbaycan Milli Marþý’ndan sonra marþ niteliði taþýyan bir Azerbaycan eseridir.  Sözüyle, bestesiyle tamamen Osmanlý devletine ithaf edilmiþtir.

Böyle bir eserin Kültür Bakanlýðý tarafýndan hazýrlanan bir projede, Ermeni eseri olarak yer alacak olmasý Azerbaycanlýlara ciddi anlamda hakaret anlamý taþýr. Dolayýsýyla bu hassasiyet mutlaka göz önünde bulundurularak daha dikkatli olunmalýydý. Ayrýca bu tür çalýþmalar yapýlýrken, aslolan daha ziyade muhatap tarafýn uzmanlarýnýn fikirlerine baþvurmaktýr. Bu yapýlmalýdýr... Dolayýsýyla ortaya atýlan iddia, bu eserle ilgili Ermeni kökenli uzmanlardan fikir alýþ veriþi yapýldýðý kanaatini güçlendirmektedir. Hal böyleyse çok acý bir durum söz konusudur. Zira bizler, zaten yýllardýr bu eserin Ermenilerce sahiplenmesinin  þahidiyiz...

Öte yandan dikkatleri çekmek istediðim bir baþka konu daha bulunmaktadýr. Bu tür dikkatsizlikten yapýlan hatalar ve yazýlan yazýlar, Azerbaycan’da Türkiye hükumetinin anti Azerbaycan duruþu þeklinde topluma sunuluyor. Sabah gazetesinin bu konudaki haberi, eðer mesela Cumhuriyet ve ya Milliyet gazetelerinde çýksaydý, bu tepkinin adresi direkt gazete yönetimi veya gazeteci olacaktý. Oysa bu haber, Azerbaycan kamuoyuna Türkiye hükumetinin kararý ve duruþu olarak yansýtýldý. Bunun esas nedeni haberin Sabah gazetesinde yayýnlanmasýdýr. Bu durum, meseleyi bir baþka boyutta ele almamýzý gerektirmektedir.

Sonuç olarak; “Veffalý Türk geldi yine Yol ver Türkün bayraðýna” diyen bir þairin bu sözlerine,  Bakü’yü iþgalden kurtaran Osmanlý Devletine saygý ve teþekkürünü ifade eden bu eserin Ermenilere mal edilmesi  gerçekten acý bir durumdur. Çünkü baþta da ifade ettiðim gibi bu eserin yazýlma nedeni, Ermenilerin Ruslarla birlikte Azerbaycan’daki Müslümanlara zulmüdür.Bu eserin yazýlma nedeni “bu zulme dur” diyen Osmanlý devletine minnet borcudur. Bu eserin yazýlma nedeni,  Azerbaycan’ý Müslüman Türk yurdu olmaktan çýkartma çabalarýna, Filistin’den, Bosna’dan, Konya’dan,  Trablusgarp’dan gelen Osmanlý askerinin þehadetidir.

Þimdi siz söyleyin, böyle manevi deðer taþýyan esere birinin Ermeni eseri demesi veya onu Ermeni eseri olarak bir kitaba konu etmesi sadece Azerbaycan’daki  insanýn vefa borcuna deðildir, ayný zamanda Azerbaycan’a gelip þehitlik mertebesine yükselen Osmanlý Türk askerine,  Konyalý Mehmet’e, Diyarbakýrlý Ahmet’e, Trabzonlu Hüseyin’e,  Filistinli Mustafa’ya, Bosnalý  Ömer’e, yüzlerce Mehmetcik’e ve en önemlisi paþalarýn paþasý Nuri Paþa ile dava arkadaþlarýna ve nihayet ismini anarken halen aðladýðým o muazzam  medeniyetin  beþiði  Osmanlý devletime hakaret deðil mi?