Bundan 66 yýl önce, 1948 yýlýnda, gecekondular büyük kentlerin çevresini henüz sarmaya baþladýðý bir sýrada; Vehbi Koç, CHP’yi gecekondu yapýmýný önlemek için uyarmýþtý.
Gecekondular, büyük kentlerin etrafýný sarmak için o sýrada henüz pusuda bekliyordu. Ýkinci Dünya Savaþý’nýn sona ermesinden sonra süreç hýzlanacaktýr. Üstelik köyden kente göç henüz emekleme dönemindeydi. Karayolu yapýmýna yeni yeni baþlanmak üzereydi. Sanayi henüz emekleme dönemindeydi.
Günümüzde rastlanan devasa gecekondu mahallelerini tahayyül etmek bile zordu.
‘Çok fena bir durum’
Vehbi Koç, muhtemelen pek az bilinir ama, CHP üyesiydi; dahasý CHP Parti Divaný’nda da üyeydi. 1948 yýlýnýn Aðustos ayýnda, bu sýfatýyla, mensubu olduðu divan baþkanlýðýna yazdýðý yazýda; gecekondular hakkýndaki izlenimlerini aktarmýþtý. Koç, yazýsýna þöyle baþlamayý uygun görmüþtü: “Ýstanbul, Eskiþehir ve Ankara gibi üç mühim [önemli] þehirde gecekondu evleri namýyla maruf olan [adýyla bilinen] inþaatýn nazarý dikkati celb edecek [dikkati çekecek] derecede çoðaldýðýný gördüm.” Koç, bu inþaatlarýn bu önemli kentlerin imar durumunu “çok fena bir duruma” soktuðu kanýsýndaydý. Hatta o kadar ki, “birçok yerlerde sahipli arsalara [da] bu tarz inþaat” yapýlýyordu. Üstelik “inþaatý yaptýranlar, hiçbir kanun ve nizam [düzen]” de dinlemiyorlardý. Böylece arsa sahiplerinin tasarruf haklarýný kullanmak imkâný” kalmýyordu.
Gecekondu-Gündüzkondu
Maalesef ne belediye zabýtasý ve ne de hükûmet, “her nedense bu iþe müdahale” etmiyordu. Etse de etkili olamýyordu. Koç bu konuda þikâyetçiydi. Yazýsýnda þöyle diyordu: “Bu evlerin inþaatý birkaç ay evveline [öncesine] kadar gece devam etmekte iken, hükûmetin müdahalesinin azaldýðýný gören birçok insanlar, [artýk] gündüz de bu inþaatlara devam etmekte”ydi. “Gecekondu yerine gündüzkondu evleri alabildiðine” yapýlmaya devam ediyordu. Gecekondu yapýmý sürdüðü takdirde, Koç’a göre, “bir gün en büyük caddelerde gayet fena þekilde binalar yapýlacak ve hükûmet son derece müþkül [güç bir] duruma düþecek ve tedbir [önlem] almak zorunda kalacaktý.” Sonuçta; “hem büyük bir gayrimemnunluk [hoþnutsuzluk] olacak ve hem de milyonlarca liralýk millî servet” boþu boþuna kaybolacaktý.
Peki Koç ne öneriyor?
Elbette Koç da bu sonucun önemli bir nedeni olduðunun farkýndaydý. Kente yeni gelenler oturabilecekleri bir meskene sahip olmalýydýlar. Ama bundan büyük ölçüde yoksundular. Bir eve ihtiyaçlarý vardý ve inþaatý kendileri yapýyorlardý. “Meskensiz halkýn da baþýný sokacak bir yere ihtiyacý vardý.” Bu durumda Koç’un önerisi þu þekilde formüle edilmiþti: “Nerelerde, ne þekilde inþaat yapýlacaðý ve arsa verileceði son derece süratli bir þekilde tesbit edilerek [saptanarak] ilân” edilmeliydi. “Esaslý ve acil tedbir alýnmasý” gerekiyordu; bunun için de sorunun CHP Parti Divaný toplantýsýnda görüþülmesine ihtiyaç vardý. Burada alýnacak kararlar da hükûmete tavsiye edilmeliydi.
Teklifi ele alýndý
Gerçekten de Koç’un 10 Aðustos 1948 tarihli baþvurusundan sadece dört gün sonra toplanan parti divanýnda konu ele alýndý. O günün elimizde bulunan CHP Parti Divaný gündemi bize bunu göstermektedir. Ardýndan da CHP Genel Sekreterliði, kýsa bir süre sonra Koç’un yazýsýný hükûmete iletmiþti bile. Konunun önce hükûmetçe ele alýnmasýnýn ve ardýndan divan toplantýsýnda görüþülmesinin daha uygun olacaðý sonucuna varýlmýþtý. Bu yazý da, Koç’un baþvurusundan on bir gün sonra Baþbakan Hasa Saka’ya ulaþtýrýlmýþtý. Bu kadarla da kalýnmamýþtý. Koç’un baþvurusu, ayný zamanda Ýçiþleri Bakanlýðý’na da iletilmiþti. Ýçiþleri Bakanlýðý’ndan da görüþ alýnmasý istenmiþti.
Ne yanýt verildi?
Baþbakanlýk Cumhuriyet Arþivi’nde bulduðum yazýþmalar burada kesiliyor. Koç’un þikâyetinin ve önerisinin hükûmet ve parti kanadýnda nasýl yanký bulduðunu bilemiyorum. Bir yanký buldu mu, ondan da emin deðilim. Bu türden baþvurular, genellikle bürokratik bir çarkýn içinde eriyip gidiyordu çünkü; baþkaca tecrübeler bana bunu göstermektedir. Vehbi Koç bile olsanýz, bu çarký kýrmak kolay deðildi. CHP de, týpký devlet bürokrasisi gibi çalýþýyordu çünkü. CHP Parti Divaný, partinin en önemli yönetim organlarýndan biriydi. Fakat böylesine bir basit konuda bile, kendi kendine karar almadan önce, hükûmete ve Ýçiþleri Bakanlýðý’na danýþmayý ve önce oradan görüþ almayý tercih ediyordu. Bakalým, ‘devlet’ ne diyecekti? Partinin ‘devlet’ karþýsýndaki konumunun geleneksel zayýflýðý, onun kendi baþýna bir meseleye el koymasýna imkân tanýmýyordu. Bu, CHP’nin tek-parti döneminde de, sonrasýnda da en önemli zaaflarýndan biriydi. Bu zaaf, herkes tarafýndan biliniyordu; fakat ileri bir adým atýlmasýndan da çekiniliyordu. Bu, CHP’nin önemli bir paradoksuydu.
ÝNÖNÜ’LER ÝLE AÝLECE DOSTTU
Belki de artýk unutulmaya yüz tutmuþ olabilir; fakat bilmemiz gereken bir konu da, Koç’un daha 19 yaþýnda Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyeti’ne üye olduðudur. Bunu zaten kendisi anýlarýnda yazmaktadýr. Sonra bu dernek CHP’ye dönüþtüðünde, otomatik olarak parti üyesi olmuþtu. Þöyle yazýyor Koç: “Atatürk devrinde çok gençtim, çok önemsizdim. Ne büyük Atatürk, ne Ýnönü ile temasým oldu.” Ama daha sonraki yýllarda “Ýnönü’lerle ailece dost” olacaklardýr. Þimdi gelelim 1946 yýlýna. Koç anýlarýnda bize bu konuda þu bilgileri aktarýyor: 1946 yýlýnda kendisine parti üyesi olmasý dolayýsýyla Kemal Satýr, bizzat Ýsmet Ýnönü’den mesaj getirmiþtir. Ýnönü, Koç’un CHP Parti Divaný’na katýlmasýný arzulamaktadýr. Koç tereddütlüdür; “politikanýn ne kadar üzücü taraflarý olduðunu” bilmektedir; “bundan dolayý” baþýna “birçok þeylerin geleceðini bilmekle beraber” bu öneriyi kabul edecetktir. Ýki yýl boyunca “devleti yöneten bu kimselerle ayný masada, eþit þartlar altýnda” çalýþýr. Koç þu bilgileri veriyor: “Büyük memleket meseleleri hakkýnda hazýrladýðým raporlarýn önemi, yazýlýþ þekli, böyle bir komisyona verilip verilmemesi konularýný daima aramýzda görüþürdük. Raporlarýmý onlara okur, görüþlerini alýr, tam tasvip gördükten [onay aldýktan] sonra parti divaný toplantýlarýnda bu raporlarý verirdim. Üye olduðum iki yýl zarfýnda yedi rapor verdim. Bu raporlar, bugün reform projeleri diye ele alýnan konulardýr ve tam yirmi beþ yýl önce CHP divanýna teklif edilmiþtir. Bugün de dosyalarýnda duruyordur. Raporlarým ilgili komisyonlara havale edilir ve oralarda kalýrdý. Bu toplantýlarda politikacýlarda iki düþüncenin hâkim olduðunu gördüm: Biri, ‘bu cahil adam bize akýl öðretmeye kalkýyor’; ikincisi de, ‘iþadamý olduðu için kim bilir bunun altýnda ne çýkarý vardýr?’ idi.” Koç anýlarýnda çok açýk bir þekilde itiraf ediyor zaten: “Kýsacasý bu iki yýllýk çalýþmamdan hiçbir sonuç çýkmadý.”
DOLAR TEMÝNÝ ÖNERÝSÝ
Elimde bulunan arþiv dosyasýnda; Koç’un baþkaca önerilerinin de divanda görüþüldüðüne iliþkin bilgiler bulunmaktadýr. Koç anýlarýnda haklý yani. Çünkü, gerçekten de parti divaný gündeminde onun önerileri üzerine hükûmetten gelen, ama baþka konulara dair yanýtlar da ele alýnmýþtý. Koç, ayrýca ayný toplantýda; “Dolar temini için hükûmetçe gerekli tedbirlerin alýnmasý hakkýnda” öneride bulunmuþtu. Dahasý; “ihracat ve ithalatýmýz hakkýnda” Ticaret Bakanlýðý’nýn yayýnladýðý sirkülere iliþkin bir de rapor hazýrlamýþtý. Ýktisat tarihçilerinin belki bu ilgisini çekebilir.
HAYATI ROMAN
Vehbi Koç anýlarýný 1973 yýlýnda yayýnlamýþtý. Benim elimde bulunan üçüncü baský olduðuna göre, hayli ilgi görmüþ olmalý. Bunda da þaþýlacak bir þey yok tabiî; ünlü bir iþadamýnýn anýlarý elbette raðbet görecekti. Üstelik daha önce buna benzer bir örnek de pek yoktu. Bizzat Koç, anýlarýnýn daha ilk cümlesinde, “bugüne kadar birçok büyük, bilgili ve zeki iþadamlarýmýz yetiþtiði halde, bunlarýn hayatýný ve tecrübelerini anlatan bir kitap yazýldýðýný sanmýyorum.” diyecektir. Koç, 1987 yýlýnda da “Hatýralarým, Görüþlerim, Öðütlerim” adýyla bir kitap daha yayýnladý.
Koç’un anýlarýný erken bir tarihte yayýnlamasýna, o zamanki söylentiye göre, Erol Toy’un çok tanýnan ve zamanýnda çok satan romaný “Ýmparator” neden olmuþtu. Yine o zamanki söylentiye göre, Toy, Koç’un hayatýný anlattýðý romanýnda, dönemin sol kesimine zengin iþadamýnýn hayatýnýn arka fonunu anlatýyordu. Romanýn kahramaný olan “Çokzâde Fehmi”nin aslýnda Vehbi Koç olduðu belirtilmiþti. Roman Çokzâde’nin aðzýndan “ya bir kez yitirirseniz” þeklindeki soru cümlesiyle bitiyordu ki, dönemin solcularýnýn beklentilerine de uygundu. Koç’un bu roman üzerine kendi kitabýný yazmak zorunda kaldýðý yönündeki açýklamalar hayli yaygýndý. Ben o sýrada romaný okuduðumda söylentilerin kesin olarak doðru olduðunu düþünmüþtüm. Ne var ki, bugün yeniden geriye dönüp baktýðýmda, ilk baskýsýnýn Ekim 1973 tarihli olduðunu gördüðüm romanýn ardýndan ayný yýl Koç’un anýlarýnýn yazýlýp basýlmasýnýn zaman darlýðý göz önüne alýndýðýnda pek güç olduðunu düþünüyorum. En azýndan kitaplarýn basým tarihleri bu sýralama açýsýndan pek tutmuyor. Hatta Koç’un anýlarýnýn önce yayýnlanmýþ olmasý daha akla yakýn duruyor. Romanýn ise, edebî açýdan herhangi bir kalýcýlýðý olmadýðý kanýsýndayým.