Velev ki takas oldu! Ölüm olmadı ya!

Türkiye, terör örgütü IŞİD’in elinden 49 vatandaşını, hem de burunları dahi kanamadan alıp sevdiklerine kavuşturdu diye resmen yas tutuyorlar. 

Kendilerini gizleyemiyorlar artık. Operasyonu lekelemek için ağızlarından, kalemlerinden çıkan her cümle kalplerinin karanlığını gösteriyor.

O ilk şaşkınlık da yerini hırsa bıraktı.

Sınırımızda insanlık sınırlarını yerle bir eden bir savaş üç yıldır sürerken Türkiye siyasi ekonomik istikrarını hala nasıl koruyor diye bozuluyorlar.

Mezhep çatışması kapımıza dayanmışken bu toplum Alevi’si Sünni’siyle, Türk’ü Kürt’üyle nasıl hala iç içe kalp kalbe diye karalar bağlıyorlar.

Sokak hareketleri Arap dünyasında iç savaşlarla, Mısır’da askeri darbeyle, Ukrayna’da bölünmeyle sonuçlanırken Gezi kalkışması kadük kaldı diye içleri şişiyor.

Paralel örgütün sofistike darbe girişimleri sonuçsuz kaldı diye, ‘ne Hükümet düştü, ne Tayyip’ diye diye hırslarından ağlaşıyorlar.  

49 rehineden bir kaçının başı Amerikalı, İngiltereli rehinelerinki gibi kameralar karşısında kesilseydi, bebeklerin kadınların başına bir şeyler gelseydi yahut Türkiye devletinin, milletinin, bayrağının onuruna halel gelseydi, belli ki sevinçten davul döveceklerdi.

Her sıkıntıda göğümüzü saran leş kargaları bunlar. Şükür ki bir avuçlar. İsimlerinin, sözlerinin değeri yok. Yaktıkları yer cürümlerini aşmayınca iyice çıldırıyorlar. 

6532 sayılı kanun der ki:

Bir kez daha gördük ki Türkiye toplumunun sevincinde, devlete hükümete güveninde iğne ucu kadar boşluk yok. Süreçler aklın vicdanın ve siyasetin gerektirdiği şekilde başarıyla yönetiliyor. 

‘49 rehine takas mı edildi’ sorusuna önceki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan “oldu veya olmadı, 49 vatandaşımız geldi. Hiçbir şeyle değiştirmemiz mümkün değil bunları. Velev ki takas oldu, ben bir Cumhurbaşkanı olarak “artık ülkemize geldiler, hamdolsun ailelerine kavuştular diye düşünürüm” şeklinde cevap verdi.

Her durumda, herkes için, her zaman, en doğru cevap budur. Bunun tartışması olmaz. İster askeri, ister diplomatik yolla olsun, önemli olan sonuçtur, vatandaşlarınızın sağ salim dönmesidir. Karşılığı değil.Bir devletin kendi vatandaşına verdiği değerin bir göstergesi de bu değil midir zaten?

Ayrıca takas olduysa bile, bunun sağlam bir yasal zemini olduğunu da hatırlamakta fayda var. 17 Nisan 2014’te kabul edilen ve kamuoyunda MİT Yasası diye bilinen 6532 Sayılı Kanun’un 6. maddesi aynen şöyle der: “Türk vatandaşları hariç olmak üzere, tutuklu veya hükümlü bulunanlar, millî güvenliğin veya ülke menfaatlerinin gerektirdiği hâllerde Dışişleri Bakanı’nın talebi üzerine, Adalet Bakanı’nın teklifi ve Başbakan’ın onayı ile başka bir ülkeye iade edilebilir veya başka bir ülkede tutuklu ve hükümlü bulunanlar ile takas edilebilir.” 

Bu yazı yazılırken Ankara’da Başbakan Davutoğlu başkanlığında Ulusal Güvenlik Toplantısı yapılıyordu. Muhtemelen kurtarma operasyonunun ardından IŞİD’e karşı oluşan koalisyonla nasıl bir işbirliğine gidilebileceği, sığınmacılar ve çözüm süreci konuşuluyordu.  Bölgede şartlar çok hızlı değişse de Türkiye ilkesel siyasetine devam ediyor. İnsani yardımlar konusunda sadece gönlünün değil elinin de zengin olduğunu gösteriyor, Kürt, Türkmen, Arap, Ezidi bütün kardeşlerine güler yüzle kucak açıyor. Sadece sınır dahilinde de değil üstelik. AFAD’ın Duhok’taki Şarya Kampı’nı gezen Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani “Türkiye sadece şimdi değil geçmişte de birçok felakette yardımımıza koştu” diyordu daha dün. 

Doğrusu budur. Buna şeksiz şüphesiz devam etmeli Türkiye.

Yapması gereken fiili savaşa katılmak değil, IŞİD’e asıl gücünü veren yerel destekçileri, bölgedeki aşiretleri ve diğer aktörleri iknaya çalışmak, diplomatik becerisini ve yumuşak gücünü İŞİD sonrasının denklemi sağlam kurulsun diye kullanmaktır.

Yoksa İngilizce konuşup Batı pasaportları taşıyan IŞİD militanları da, onlarla savaşmak için bölgeye gelen Amerika, İngiltere ve diğerleri de çekip gittiğinde biz yine biz bize kalacağız.