Vesayet kalýntýsý operasyonlar bize bir þey anlatýyor

Darbelerden muhtýralara bütün ulusal felaketler, toplumsal fitneler üzerine bina edilmiþtir. 

28 Þubat’taki dindar kýyýmýnýn “asýl kahramanlarý” sakallý Müslüm Gündüz ile baþörtülü Fadime Þahin’dir. 

Bu operasyonlar, millet iradesinin en büyük düþmanýdýr. 

Nitekim 2007’deki “vesayet cinneti”, millete “Yeter” dedirtmiþ; vesayetin defedilmesine vesile olmuþtur. 

Kifayetsiz siyasetçiler; “Eski sisteme döneceðiz” türküsü çalsa da, halk fikrini deðiþtirmediði sürece kimse Türkiye’yi vesayet çukuruna tekrar yuvarlayamaz. 

Onun için, son zamanlarda izlediðimiz bayat film sahneleri, “Eski Türkiye” alýþkanlýklarý kýlcal damarlarýna kadar iþlemiþ olan millet iradesi simsarlarýnýn, ölmüþ vesayete sun’i teneffüs çabalarýdýr. 

   

Atatürk darbeci mi!..  

Öyleyse, bu eski alýþkanlýklarýn gündemde yer etmesi ne anlama geliyor? 

Bunun sebebi, bu vesayet yöntemlerine hâlâ “28 Þubat refleksi” vermemizdir. Bu travma psikolojisi, aslýnda fitneci güruhu motive etmektedir. 

Býrakýn; düþtükleri çukurda debelensinler, artýk bu fitneleri krize dönüþtürecek bir vesayet sistemleri yok. 

Bizim yapmamýz gereken þey, tavizkar tavýrlarla bu operasyoncularý cesaretlendirmek deðil, münafýklýklarýný ortaya sermektir. 

Atatürk büstlerini “niþan taþý” yapan teröristlerin hamisi HDP ile iþbirliðini “siyasi bekasý” olarak görenlerin Atatürkçülüðü, çirkin bir istismardýr. 

Bu tartýþmalarla ilgili önemli bir tespit yapan yazarýmýz Hüseyin Gülerce, 15 Temmuz dahil; bütün darbe ve muhtýralarda Atatürk’ün kullanýldýðýný ortaya koydu. 

Atatürk’e “darbeci” demekten daha büyük hakaret olabilir mi? 

Nurettin Sözen döneminde yaðdýrýlan gecekondular yýkýlýrken, Atatürk posteri ile çatýya çýkanlar bile bu istismarcýlardan daha masumdu. 

Bu ucuz oyunlarý, “eski Türkiye”deki anlamda ciddiye almak, vesayetin öldüðüne inanmamak olur. 

    

Saldýrganý niye savunalým...  

Bunlara malzeme verenleri savunmak da, operasyonlara damardan destektir. 

Çarþaflý biri, elindeki çekici dev bir heykelin ayaðýna týklatarak nasýl bir “taat” hedeflemiþ olabilir ve biz bunun neyini savunacaðýz? 

Bu tiplerin “konu mankeni” olmadýðýný varsaysak bile, bu bireysel eylemlerin faturasýný, Ýslamiyet’e ve bütün Müslümanlara kesmek, sadece cehalet belirtisidir. 

Bu tür taþkýnlýklarý savunmak veya “Atatürk ilahtýr” diyenlerin dolaþýma soktuðu, “Atatürk ilah deðildir” söylemlerinin peþine takýlmak, fitnecilerin ekmeðine yað sürmektir.   

*** 

Bence asýl odaklanmamýz gereken konu, bu operasyonlar karþýsýndaki tutumumuzdur. 

“Beþ benzemez” millet düþmanlarýnýn, iftiralar üzerine kurduðu ittifaký, biz neden doðrular üzerinde sergileyemiyoruz? 

Neden hep birlikte; ortak hedefimize doðru deðil de kendi hedefimize koþuyor, asýl görevi hep baþkalarýna býrakýyoruz? 

    

Vesayet gibi rehavet...  

Bu ülke baþýndan bu yana tam bir vesayet cehennemiydi. 

Rahmetli Özal ile baþlayan istiklal mücadelemiz, Sayýn Erdoðan ile tamamlandý. 

16 Nisan’daki karar, bu zaferin “tapusu”ydu. 

Yani liderlik, görevini layýkýyla yapmýþtýr. 

Bu “millet devrimi”nin, kalýcý hale gelmesi artýk bizlerin sorumluluðundadýr. 

Üç-beþ samimiyetsizin, tamamen operasyona yönelik yaygarasý bugün hâlâ etkili olabiliyorsa, milleti temsil eden ana gövde olarak bizler, ciddi bir zaaf içerisindeyiz demektir. 

Siyasetten medyaya, bireyden camiaya herkes, Allah’ýn 200 yýl sonra verdiði bu fýrsatý, iyi deðerlendirmek için azami gayret sarf etmek mecburiyetindedir. 

Bütün kazanýmlarýný, bu büyük yürüyüþ için kullanmasý gerekirken; baþka amaçlara hizmet edenler veya en ihtiyatlý ifadeyle; zaaflarýna esir olanlar, asla bu vebalin altýndan kalkamaz. 

Bunun tespiti de çok basittir. 

Kendi hedeflerini, millet menfaatinin önüne koyanlarýn vay haline...