Hayata bir kaybeden olarak başladım.
Bir kazaya uğradım.
Hurdahaş olmuş, çarpılmış bir otomobilden farksızdım.
Bedensel çarpılma iç organlarımı bile etkilemişti.
İç organlarım sağa sola kaymıştı; yerli yerinde değildi.
Kemiklerimin sağlıklı kaynaması için, beni sımsıkı sarıp kıpırdatmayan çelik korse içine alındım.
Senelerce o çelik korse içinde kaldım.
Çelik korse bedenimi bir mengene gibi sıkardı.
Henüz ufacık bir çocuk olan benim körpe derilerimi kanatırdı.
Canımı inanılmaz derecede acıtırdı.
Doktorlar, “Bu acılara dayanacaksın; ileride kanayan derilerin nasır tutacak; bu kadar acı duymayacaksın” diye beni avutmaya çalışırdı.
En ufak bir kıpırdanışımda çelik korsenin verdiği acı daha da artardı.
O anlar benim felaketim olurdu; ağlardım.
Acı çeke çeke acılara alıştım.
Hayata küsmedim; Allah’a isyan etmedim.
Ona hep “Allah’ım beni bu acılarla imtihan ettin; sanırım ben bu imtihanı başarıyla verdim; sana şükürler olsun” diye seslendim.
Derken iyileştim.
“Yürüyüp hayat koşusuna giremez” denilen çocuğu yürütmeyi başardım.
Koşmaya bile başladım.
Hayat koşusunda benden kat kat sağlıklı insanlarla yarıştım.
Bir kaybeden olarak başladığım hayat koşusunu, bir kazanan olarak tamamladım.
Ama çocukluğumda yaşadıklarımı hiç unutmadım.
Nerede yakınlarını kaybetmiş kimsesiz, çaresiz bir insan görsem çocukluğumu hatırlarım.
Çocukluğumda yaşadığım acılar o gün bugündür benim yol arkadaşım.
Ve o gün bugündür beni yönlendiren tek şeydir vicdanım.
Ben hep vicdanımın sesine kulak vererek yaşadım ve yazdım.
Vicdanımın sesine kulak vererek yazdığım için zulümlere uğradım.
Zindanlara atıldım.
Zaten yaralı bedenime uygulanan işkencelerle hırpalandım.
Ne var ki zalimlerin iktidarına direnmekten bir an bile vazgeçmedim.
Ama ben asıl hayata direndim.
Çocukluğumda darbe yemiş, yaralanmış bedenimle hayatta ve ayakta kalmak için direndim.
Direne direne bugünlere ulaştım.
Hayatım boyunca vicdanlı bir insan, vicdanlı bir yazar olmaya çalıştım.
Gençliğimden beri her hafta mutlaka hastanelere gider, geçirdiği ağır kazalar sonucu vücudu kırılıp parçalanmış ya da vücudunun önemli bir bölümü yanmış çaresiz, kimsesiz insanlara gönüllü hasta bakıcılık yaparım.
Onların çektiği acıları bir nebze olsun dindirmeye çalışırım.
Kendimi bildim bileli de “zalim kim olursa olsun ona karşı ol; mazlum kim olursa olsun ondan yana ol” diyen vicdanımın sesine kulak vererek yazarım.
Kardeşlerim; gelin vicdanlı bir hayat inşa edelim.
Başlattığım Vicdan Hareketi’ni hep birlikte yaygınlaştırıp büyütelim.
Toplum olarak birbirimize karşı çok acımasızlaştık, çok vicdansızlaştık, buna bir son verelim.
Hele de toplumu yönlendiren kişilersek, konuşurken, yazarken hep vicdanımızın sesini dinleyelim.
Kendimizi karşımızdakinin yerine koyarak onu anlamaya gayret edelim.
Karşımızdakilere vicdansızlaşıp zalimleşmeyelim.
Vicdanın ölümü insanlığın ölümüdür, bunu bilelim.
Ve de kardeşlerim; şudur size vasiyetim.
Öldüğümde cenazeme gelmesin sevenlerim.
Cenazem için kullanacakları vakti, en yakınlarındaki bir hastaneye gidip çaresiz, kimsesiz insanlara gönüllü hasta bakıcılık yapmak için kullansın sevenlerim.
Ömrüm çaresizlere, kimsesizlere hizmet etmekle geçti; ölümümün de çaresizlere, kimsesizlere hizmet için vesile olmasını isterim.