Vicdanın isyanı

Amerikalı eski yeni liderlerin karşılaştıkları protestoları siz de izliyorsunuzdur. Nereye giderlerse, nerede bir konuşma yaparlarsa, kendi vatandaşları tarafından, İsrail'in, Filistinlilere Gazze'de uyguladığı soykırımı destekleyen tutumlarından dolayı protesto ediliyorlar. Hatta Amerikan ordusunda görevli bir asker, vicdan azabına daha fazla dayanamayarak kendini ateşe verdi. Bu soykırım ve Amerika'nın bu desteği biraz daha devam ederse söz konusu liderler insan içine çıkamayacaklar.

Sadece Amerikan liderleri değil tabi, Avrupa'nın, İsrail'in cinayetlerinin arkasında duran ülkelerinin liderleri de katıldıkları halka açık toplantılarda sık sık protesto ediliyorlar. Meydanlardaki kitlesel muazzam protestoları saymıyorum bile. Eskiden böyle değildi tabi. Başta Amerika olmak üzere batının ülkeleri özgürlüğün, medeniyetin, insan haklarının, demokrasinin, eşitliğin şampiyonu olarak her yerde caka satar, övünürlerdi. Üçüncü dünya ülkelerinden birinin, üçüncü sınıf bir diktatörü, diyelim ki Birleşmiş milletler toplantılarına katılmak için Amerika'ya gidecek olsa, adamı doğduğuna pişman ederlerdi. Efendinin kölesini sorguya çekmesini andırır vaziyette gazetecilerinin karşısına oturtur, sırılsıklam terletirlerdi. Aslında böyle bir görüntü verirlerdi, desem daha yerinde olacak. Kapalı kapılar ardından adama "aslanım, koçum, sen kamuoyunun önünde böyle dediğimize bakma, iyi yapıyorsun, bu vahşiler ancak bundan anlar" dediklerinden adım gibi eminim ama sosyal medya diliyle söyleyecek olursak "ispat edemem." Üçüncü sınıf diktatör, vatandaşlarına zulmedecek ki kendileri sözde özgürlük, demokrasi havarileri olarak meydan meydan nutuk atsınlar. Diktatörü azarladıkça da kararan vicdanlarını aklamış olsunlar. Vatandaşları da şimdiye kadar, özellikle medyanın yönlendirmesiyle bu söylemin, bu tutumun etkisinde kalarak böyle bir medeniyete mensup olmaktan gurur duyarlardı doğal olarak. Ama şimdi, bu vahşetin kendilerinden alınan vergilerle desteklenmesinden gurur duymuyorlar.

Ne olduysa yaklaşık olarak dört ay önce başlayan Gazze katliamından sonra oldu. Küçücük bir kara parçasına sıkıştırılmış, yıllardır dünyanın tepeden tırnağa silahlı en büyük ordularından biri tarafından karadan, denizden ve havadan kuşatılmış, her gün tepesine ölüm yağdırılan, açık hava hapishanesindeki bir halk, yüz yıla yakındır çektiği zulme dur demek için "kaybedecek bir şeyimiz yok" şiarıyla isyan edince, işte bu medeniyet şampiyonlarının bütün makyajları döküldü. Çirkin yüzleri ortaya çıktı. Resmen hazırlıksız yakalandılar. Işığa yakalanmış tavşan gibi donup kaldılar. Kem küm ediyorlar, "ama Holokost", "fakat Antisemitizm", "lakin İsrail'in kendini savunma hakkı" falan diyorlar ve fakat kendi halklarını artık inandıramıyorlar. Neticede halk, gözlerinin önünde işlenen soykırıma daha fazla bigâne kalamadı ve göz göre göre bir halkın kıyımdan geçirilmesine isyan etti. Kuşkusuz kendi halkları olmasaydı, dünyanın geri kalan halklarının tepkisi umurlarında olmazdı bunların. Şaşkınlıkları, afallayıp kalmaları bu yüzdendir. Demek ki medeniyet diye diye uyutulan bir halkın da gözünü açacağı, bunun hiç de ulaşılması gereken bir seviye olmadığını anlayacağı bir günü varmış. Darısı muasır medeniyet seviyesinin canhıraş meftunlarının başına. Kur'an-ı Kerim, bunların piri Firavun ve avanesi hakkında "Biz bu dünyada onların ardına lanet taktık" (Kasas, 42) buyuruyor. Siz ayette geçen "lanet"i bu koşullarda halkların protestosu olarak anlayın.

Yukarıda yer verdiğimiz ayetin devamında, Firavun ve avanesi hakkında "kıyamet gününde onlar yüzleri çirkin olanlardandır" buyuruluyor. Günümüzün modern ve medeni Firavunları, sınırı o kadar pervasızca aştılar ki çirkin yüzleri daha bu dünyada ortaya çıkmaya başladı ve kendi halkları bunu beyaz derili kapkara yüzlerine vurmaya başladı.