Vicdanizm’de buluþalým…

Benim için vicdansýz insan ruhsuz bedendir; yani cesettir!

Benim ideolojim vicdanizm’dir.

Benim dilim vicdanca dediðim vicdan dilidir.

Benim partim Vicdan Partisi’dir.

Benim için vicdan her þeyin temelidir.

Ýnsanlarý bu anlayýþta buluþmaya çaðýrýyorum uzun süredir.

Ýþte geçenlerde bu konularý konuþmak üzere CHP’nin yayýn organý Halk TV’nin programcýsý Can Ataklý ile bir araya geldik.

Durumu deðerlendirdik.

Sonra Can Ataklý Sözcü gazetesinde konuþtuklarýmýzýn bir kýsmýný yazdý.

Can Ataklý, benim bugüne kadar gerçekleþtirdiðim vicdani, insani faaliyetleri hatýrlatarak, tanýtarak yazýsýna baþlamýþtý.

Ýlk insan haklarý kampanyasýný ben baþlatmýþtým.

Bu ülkede darbecilerin tanklarýnýn karþýsýnda ilk duran adamdým.

Susma, sustukça sýra sana gelecek” gibi kitlelerin dilinden düþürmediði birçok cümlenin yazarýydým.

Sosyal yardým faaliyetlerinde çýðýr açan insandým.

Saðlýk yardýmýna ihtiyacý olan çaresiz, kimsesiz insanlarýn yardýmýna koþan doktorlardan, hemþirelerden oluþan Yeryüzü Saðlýkçýlarý gibi projelere öncülük yapmýþtým.

Beþ yýldýzlý otellerdeki pahalý iftarlara karþý, iftarlarýn mütevazý yer sofralarýnda yapýlmasýný öneren Yeryüzü Sofralarý’nýn fikir ve isim babasýydým.

Bunlar ve benzeri daha birçok vicdani, insani faaliyet benim tarafýmdan baþlatýlmýþtý.

Ve benim bu faaliyetlerim on binlerce insana ulaþmýþtý.

Evet, Can Ataklý yazýsýnda bunlarý yazdý.

Onun da yazýsýnda dile getirdiði gibi, önce bunlarý konuþtuk.

Ardýndan da þu konu üzerinde durduk.

Türkiye dindar mahalle, laik mahalle, þucu mahalle bucu mahalle diye mahallelere bölünmüþ vaziyetteydi.

Mahallelerin sözcüleri birbirleriyle amansýz, acýmasýz bir çatýþma içindeydi.

Her mahallenin sözcüsü durumundaki siyasetçiler, yazarlar, yorumcular, diðer mahallelere savaþ diliyle seslenmekteydi.

Bu gidiþ iyi bir gidiþ deðildi.

Böylesine kamplaþmaya, düþmanlaþmaya acaba son verilemez miydi?

Savaþýn dili yerine barýþýn dili kullanýlýr hale getirilemez miydi?

Bu konuda insani, vicdani bir harekete giriþilemez miydi?

Bugüne kadar pek çok insani, vicdani faaliyeti baþlatmýþ bir kiþi olarak, böylesine bir sorunun çözümü için öncülük edemez miydim?

En saðdan en sola kadar siyasi fikirleri, yaþam tarzlarý farklý çevrelerin saygý duyduðu bir kiþi olarak, bu sorunun çözümü için çaba gösteremez miydim?

Bu sorularý bana soran Can Ataklý’ya özetle þunlarý söyledim.

Bu sorunu çözebilmemiz için ülkedeki her mahallenin, her kampýn sözcüsü durumundakiler bize eþlik etmeliydi.

Her mahallenin sözcüleri, önce kendilerinde sonra mahallelerinde vicdanýn diliyle konuþulmasýný geçerli hale getirmeliydi.

Herkes konuþacaklarýný, yazacaklarýný vicdan terazisinde tartabilmeliydi.

Herkes kendisini karþýsýndakinin yerine koyabilme duygusuyla hareket edebilmeliydi.

Herkes düþmanlýklarý deðil dostluklarý çoðaltan, farklýlýklarý deðil birliktelikleri esas alan bir zihniyeti benimsemeliydi.

Öncelikle bunlarýn yapýlmasý gerekliydi.

Ülkemizi yüz çiçeðin açtýðý, bin fikrin yarýþtýðý bir demokrasi bahçesi gibi yapmalýydýk.

Bu bahçede farklýlýklarýmýzla birlikte barýþ içinde yaþamalýydýk.

Can Ataklý ile bu konuda anlaþtýk.

Birlikte bir adým attýk.

Ne dersiniz, sizce iyi mi yaptýk?