Washington’da Türkiye konuşmak

Türkiye tarihinin önemli krizlerinden birini geçirirken Amerika’nın başkentindeyim. Geliş amacım iki yıldır üstünde çalıştığımız siyasetle ve diplomasiyle doğrudan ilgisi olmayan bir kitabın sunumunu yapmak. Kitap 1932 yılından bu yana bu ülkedeki Türkiye büyükelçilerine ve uzunca bir süre de büyükelçiliğe ev sahipliği yapan Everett House ile ilgili.

Ohiolu zengin bir işadamı olan Edward Hamlin Everett tarafından Türkiye’yi tanıyan bir mimara 1910’lu yıllarda yaptırılan ve imparatorluk dönemi mimarisinden esintiler taşıyan bina, orijinal haliyle korunmuş tam bir kültür ve sanat harikası. İçinde muhteşem resimler ve bir o kadar da muhteşem tarih barındırıyor. İki ülke ilişkilerine tanıklık etmiş bir yer söz konusu olan.

***

Benim binayla tanışmam iki yıl kadar önce yine bir kitabın sunumu için Carnegie’de gerçekleştirdiğimiz bir toplantı sonrasında Büyükelçi Namık Tan’ın davetiyle katıldığım yemek vesilesiyle oldu. Meslektaşım Sylvia Tiryaki ile birlikte, Denktaş’ın torunu Elçilik Müsteşarı Rauf Denktaş’ın bina hakkında anlattıklarından o kadar etkilendik ki, gider gitmez okulumuz Mütevelli Heyeti Başkanı Bahar Günver ile görüştük.

Onun maddi ve manevi desteğini alarak Kültür Üniversitesi’nin bir sosyal sorumluluk projesi olarak binanın mimari, sanat ve müzik tarihi içindeki yerini anlatan kitap için çalışmaya başladık. Hiç bilmediğimiz bir alanda Büyükelçi Tan’ın desteği, Skip Moskey, Caroline Mesrobian Hickman, John Edward Hasse gibi üç yetkin yazarın katkısıyla sanırım okuyanların keyif alacağı bir kitap ortaya çıkarttık.

Kitaba Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da iki ülke ilişkilerinin önemini vurgulayan bir önsöz yazdı. Kitapta siyaset ve diplomasi dışında iki ülkeyi birbirine bağlayan her şey özellikle de Caz var. Smithsonian Enstitüsü’nden John E. Hasse yazdığı bölümde binanın Ertegün kardeşlerden günümüze uzanan caz macerasını anlatıyor.

Dün de yaklaşık 100 kişinin katıldığı bir toplantıyla kitabın sunumu ait olduğu yerde Everett House’da yapıldı. Caz konuşuldu, sanat konuşuldu, Washington’un sosyal gelişimi ve mimari tarihi anlatıldı, siyaset ise siz bu satırları okuduğunuz sıralarda Brookings’de yapılacak toplantıya kaldı.

Orada her ne kadar Kıbrıs konuşmak için randevulaşmış olsak da eminim Türkiye’nin yaşadığı gerilim de bir şekilde gündeme gelecektir. Kıbrıs sorununun çözülüp çözülemeyeceğini merak edenler dahi Türkiye’deki krizin boyutlarını bilmek, anlamak ve anlamlandırmak isteyecektir.

***

Unutmayalım ki Türkiye Amerika açısından önemli bir ülke. Pek çok bölgesel sorunun çözümü için kilit konumda. İstikrarsızlaşmasını, ekonomisinin ve siyasetinin çıkmaza girmesini istemezler. Tam da İsrail’le uzlaşma yolunda ilerlerken, Ortadoğu’da bütün dengeler sarsılmışken Amerika Türkiye’yi sarsıntıda görmek istemez.

Başbakan Erdoğan’ın bazı açıklamalarından rahatsızlık duyduklarına, insan hakları ihlalleri olabileceğinden endişe ettiklerine eminim. Zaten şimdiye kadar yaptıkları açıklamalar da bu görüşümü doğrular nitelikte. Ancak bazılarının zannettiği gibi Amerika’nın Türkiye’yi, daha doğrusu Başbakan Erdoğan’ı gözden çıkartmış olduğunu hiç sanmıyorum.

Amerikalılar gerçekçi insanlardır. AK Parti’nin tabandan gelen desteğini görmüşler, düşünce kuruluşlarının yazdıkları raporları okumuşlardır. Taksim meydanında neler olup bittiğini, kimin ne istediğini çoktan tespit etmişlerdir. AK Parti MKYK’sında alınan, uzlaşma ve mücadeleyi eş zamanlı olarak içeren kararın krizin yönetimini kolaylaştıracağını anlamışlardır...