Türkiye’ye gönderilen ABD Büyükelçileri hep “problem” oldu...
Gizli servis deneyimi bulunan ve “doðrudan” CIA’yle dirsek temas halindeki diplomatlar arasýndan “özellikle” seçildikleri için mi? Bilemiyorum.
Hep baþ aðrýttýlar...
Diyeceksiniz ki, “Hangi diplomat ülkesinin gizli servisiyle baðlantý halinde deðildir ki? Problem bunun neresinde?”
Haklýsýnýz...
Diplomatik faaliyet, örtülü olarak, “gizli servis faaliyeti”ni de içermektedir ve seçilen diplomatlarda aranan hususiyet, öncelikle gizli servis deneyimine sahip bulunmasýdýr. Burasý tamam...
Problem þurada:
Diplomatýn, ayný zamanda “örtülü faaliyet”i baþarýyla çekip çevrilmesi, yani kendisini açýða düþürmemesi ve ülkesinin prestijine halele getirmemesi beklenir.
Bu da, peþinen, bir “özen”i gerektirmektedir.
Fakat ABD Büyükelçileri hiçbir zaman bu “özen”i göstermediler ve açýða düþmek pahasýna, tepki çeken (görev yaptýklarý ülkeyi rahatsýz eden) tutumlarýný sürdürdüler.
Eric Edelmandiye biri vardý mesela.
Kýsa sürede ilginç “solcu/sendikacý” arkadaþlar edinmiþti.
Medyadan ve liberal çevrelerden dostlarý vardý.
Onlarla sýk sýk toplantýlar düzenliyor, Güneydoðu Anadolu bölgesine geziler düzenliyordu.
Kendisini “Türk dostu” diye pazarlayan, Türkçe konuþtuðu için de bazý çevreleri kafalayan bu Büyükelçinin biricik amacý Türkiye’de karýþýklýk çýkarmaktý.
Bunu neredeyse ilan etmediði kalmýþtý.
Öyle açýk oynuyor, öylesine pervasýz davranýyordu ki, kýsa sürede kendisini “istenmeyen adam” durumuna düþürdü.
Üstelik küstah bir diplomattý.
Müstemleke valisi edasýyla ortalýkta dolaþýyor, siyasi bir muarýzmýþ gibi sürekli Ankara’nýn politikalarýný eleþtiriyor ve gazetecilerle polemiðe giriyordu.
Polemik yaparken, en büyük desteði de, ilginçtir (hakikaten ilginç), Hürriyet gazetesinden alýyordu.
Bardaðý taþýran damla, 11 ilden gelen “temsilcilerle” (yani PKK’ya yakýn isimlerle) yaptýðý gizli toplantý oldu.
O isimlerin neyin “temsilcileri” olduðu bir türlü açýklanamadý ama herkes de biliyordu ki, yaptýðý þey “kýþkýrtýcýlýk”tý ve casusluk faaliyetinin bir cüzünü oluþturuyordu.
Görünür görünmez mahfillerin þikâyeti sonucu Edelman geri çaðrýldý. Yerine, “Çok yakýnda bir imparatorluðun çatýrdadýðýný hep birlikte izleyeceðiz” diyerek, istikbaldeki FETÖ kalkýþmalarýný müjdeleyen biri geldi.
O gitti, tescilli bir kýþkýrtýcý/provokatör olan John Bass geldi.
Gelenlerin en cüretkârý ama ayný zamanda en beceriksiziydi.
Beceriksizdi, çünkü FETÖ’cülerle temasýný kamufle edemiyor, faaliyetleriyle sürekli açýða düþüyordu.
Bu da Washington’u öfkelendiriyordu.
Bass, geçen hafta sonunda akredite gazetecilerle bir toplantý düzenledi ve “Türkiye’ye veda edeceðini” açýkladý.
Esasýnda, 17/25 Aralýk giriþiminden sonra iþi bitmiþti (gizli baðlantýlarý ve faaliyetleri deþifre edilmiþti) ama 15 Temmuz’un sonucunu bekledi. Çünkü 15 Temmuz hazýrlýklarýnýn bir parçasý ve uzantýsý olarak, istihbarî çalýþmalara nezaret etmesi gerekiyordu.
Ýki kere iki dört:
15 Temmuz, ABD açýsýndan büyük hayal kýrýklýðýdýr.
Bass de, elinde þiþen malzemelerle bu hayal kýrýklýðýnýn baþ aktörüdür.
Hafta sonunda akredite gazetecilerle yaptýðý toplantýda FETÖ baðlantýsýyla ilgili sorulara kaçamak cevaplar verdi. Bir meslektaþýmýzýn ifadesiyle, “masallar okudu...”
Ýstanbul Cumhuriyet Baþsavcýlýðý’nýn konu hakkýndaki sorularýný da geçiþtirmiþti...
Üstelik kayýt dýþý çalýþtýrdýðý personelin FETÖ baðlantýsý deþifre edildiði için, durum Washington açýsýndan da “savunulabilir” olmaktan çýkmýþtý.
Bu nedenle gidiyor!