Ya 15 Temmuz şehitleri olmasaydı?

Bazen birşeyin değerini anlamak için onların varlığı kadar yokluğunu da düşünmeliyiz. 15 Temmuz şehitlerini anlamak için onların yokluğunda neler yaşanabilirdi düşünmek ister misiniz?

Sinemanın gücü hayallerimizi somut bir şekilde perdeye yansıtabilmesinden geçiyor. 15 Temmuz 2016 gecesi Türkiye’de yaşananlar hem insanların kanını dondurmalı hem de yüreğini aydınlatmalı. O karanlık gecede sokağa çıkan yüzbinler olmasaydı başımıza neler gelirdi? Türkiye’yi ne beklerdi? Sinemasal açıdan bu sorunun cevabını verebilecek darbe filmlerini topladık. Filmleri seyrettiğinizde göreceksiniz ki darbe asla bir ülkeyi birlik beraberlik içine sokmaz. Sınıflar arasındaki küçük çatlaklar köklü nefretlere döner. Filmlerdeki ülkeler arasında Türkiye’nin olması kalbimizi kırıp bizi utandırsa da şehitlerimiz sayesinde bu çukura bir daha düşmediğimiz için teselli buluyoruz. Burma, Uganda, Salvador, Nikaragua, Şili, Arjantin ve ne yazık ki Türkiye. İşte darbenin etkilediği hayatlar, toplumlar ve öykülerle dolu 15 filmlik liste.

Syriana (2005)

Bob Barnes (George Clooney) emekliliği yaklaşmış tecrübeli bir CIA ajanıdır. Kendisine yapılan bir teklif planlarını bozar. Prens Nasir suikastini düzenlerse terfi alarak emekli olma şansı yakalayacaktır. Prens Nasir Al-Subaai, Basra Körfezi’ndeki doğalgaz ve petrol zengini bir ülkenin varisidir. Babasının politikalarından farklı tutumlar sergileyen prens, ülkesindeki doğalgaz çıkarma haklarını Amerikan şirketinden alıp Çinlilere verince dengeler bozulur.

Under Fire (1983)

Filmde olaylar 1979’da Nikaragua’da geçer. Başkan Somoza rejimine karşı Sandinistaların başlattığı ve giderek yayılan isyanı izlemek için birçok ülkeden gazeteciler Nikaragua’ya gelmektedir. Alex Grazier, Russell Price ve Claire de bunlardandır. Claire ile Russell arasında kısa sürede duygusal yakınlık başlar ama Alex de genç kadına aşıktır. Film bir yandan o çalkantılı ortamı, bir yandan da hızla gelişen olayları, diğer yandan üç gazeteci arasında olup bitenleri anlatır. 

Salvador (1986)

Oliver Stone’un 1986 tarihli filmi Salvador, yönetmenin en başarılı filmlerinden biri olarak kabul ediliyor. Salvador’da hayatını dünyanın dört bir yanında haber kovalayarak kazanan bir savaş muhabirinin El Salvador’da yaşadıklarını anlatılıyor. 20 yıldır nerede olay çıksa soluğu orada alan foto muhabiri Boyle, içkiye ve uyuşturucuya olan düşkünlüğü yüzünden işsizlikle yüzyüze kalmıştır. El Salvador’da yaşanan iç savaşı izlemenin bir çözüm olabileceğini düşünen Boyle yola çıkar.

The Day of the Jackal (1973)

1962‘de Cezayir bağımsızlığını kazanır ve bu olay Fransa’da tepkilere yol açar. Cezayir’in bağımsızlığını kabul eden Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle, aşırı milliyetçi generaller tarafından ihanetle suçlanır. 22 Ağustos 1962’de, OAS adlı yeraltı örgütü, de Gaulle’e başarısız bir suikast girişiminde bulunur. Film, Frederick Forsyth’in The Day of the Jackal adlı romanından uyarlandı.

Z (1969)

Yves Montard, liberal ve haliyle bolca düşmana sahip bir politikacıdır. Düzenlenen bir suikast neticesinde öldürülür. Devletin yeni görevi, bu cinayeti saklayıp örtbas etmektir. Formalite gereği açılan davaya atanan savcı, olayı inceledikçe bunun sıradan bir dava olmadığını fark eder ve devletin derinliklerinde amansız bir yolculuğa çıkar. Film gösterildiği sene En İyi Yabancı Film Oscar ile En İyi Film Oscar’ı adaylığı kazanmıştı.

The Killing Fields (1984)

Bir fotoğraf muhabiri olan Sydney, Kamboçya’da görevdedir. Oradaki iç savaş hakkında yazması gerekir. New York Times’ın bölge muhabiri olan arkadaşı ve çevirmen Dith, ona eşlik etmektedir. Vietnam bozgununun ardından Kamboçyalılar bölgeden çıkartılmaktadırlar. Dith, arkadaşını yarı yolda bırakmaz ve orada kalır. Çok geçmeden Dith, gerillalara esir düşer. Kurtulmanın yolu her türlü işkenceye katlanmak ve özgürlüğe giden yolu kaybetmemektir.

Carla’s Song (1996)

Carla, Glasgow’a sürgüne gönderilen genç bir Nikaragualı’dır. Ülkesinde karşılaştığı zorluklar onu düzenini ve sevdiklerini bırakmaya itmiştir. Glasgow’da İskoç bir otobüs şoförle karşılaştığında ise aşk onu beklemektedir. Güzel zamanlar geçiren ikili, Carla’yı bekleyen bir dönüm noktasıyla sarsılır. Evine dönmesi gereken Carla, karar vermek zorundadır. Ken Loach’un yönettiği filmde Robert Carlyle, Oyanka Cabezas ve Scott Glenn bulunuyor.

Missing (1982)

Şili, tarihinin en zorlu dönemeçlerinden birini geçirmekte. Süper güçlerinin desteğiyle darbe yapan Pinochet, halka zor anlar yaşatmaktadır. Bu kaosta kaybolan Charles Horman isimli Amerikan vatandaşı karısı Beth tarafından aranmaktadır. Her yola başvuran talihsiz kadın istediği yardımı göremez. Oğlunun durumunu öğrenen baba Ed de Şili’ye geldiğinde olayın ardındaki gerçekler ortaya çıkmaya başlar.

État de siège (1972)

1960-67 yılları arasında Uruguay’da hükümet karşıtı muhaliflerin işkence edilip mahkemeye bile çıkarılmadan hapse atılıp öldürüldükleri dönemde geçiyor. Uluslararası bir örgüt için çalışan bir adam kaçırılır. Halk, onun daima insanlığın yararına çalışan bir iyiliksever olduğuna inanmıştır. Oysa film boyunca yürütülen araştırmada, bu İtalyan asıllı Amerikalının sanılan kişi olmadığı, tersine ülkede meydana gelen birçok siyasal olaydan sorumlu olduğu anlaşılır.

Garage Olimpo (2000)

Hayatını annesiyle beraber geçiren Maria, dikta karşıtı bir militandır. Genç kadın bir yandan fakir öğrencilere okuma yazma öğretirken, bir yandan da askeri yönetime karşı yasadışı eylemler yürüten bir örgütte faaliyetlerde bulunur. Felix adlı geçmişine dair hiçkimsenin hiçbirşey bilmediği ve Maria’nın evinde kiracı olarak kalan bir genç, bu gizemli kadına karşı büyük bir aşk beslemektedir.

Machuca (2004)

1973 yılında Şili dünyanın en kanlı darbelerinden birini yaşar. İnsanların öldüğü ve eskisinden daha büyük bir sefalete sürüklendiği bu darbenin hazırlık döneminde, sokaktaki insanın yaşayışını ve umutlarını, iki küçük çocuğun gözlerinden izliyoruz. Özel bir Katolik okulunun müdürü olan Peder McEnroe’nin hayattaki amacı insanların daha adil şartlar altında yaşaması. Ancak sadece elinden gelen, zengin olmayan ailelerin çocuklarını da, bazı velilerin desteği ile okula kabul ettirmektir. 

Babam ve Oğlum

12 Eylül darbesinin yıktığı hayatlardan birinde yetişmektedir küçük Deniz. Annesini henüz doğmadan önce kaybetmiş. Babası dışında tanıdığı tek bir akrabası yok. Babası Sadık, bir gün Deniz’i şaşırtacak bir haberle gelir. Deniz artık hiç görmediği dedesinin yanında yaşayacaktır. Köye vardıklarında Sadık, küs olduğu babasını görür. Sadık’ın dönüş sebebini anlamlandıramayan aile bir yandan mutluyken diğer yandan da tedirgindir. Zamanla Deniz ailesine alışırken yaşanan dram herkesi etkileyecektir.

Oğlunuz Erdal (2010)

Oğlunuz Erdal, Türkiye’nin 1977-1984 arasındaki karanlık dönemini yeniden hatırlatmayı ve soğuk bir tarih algısından çıkarıp insancıllaştırmayı deniyor. Tunç Erenkuş’un, hazırlığı yaklaşık üç sene süren bu son çalışmasının odağında 12 Eylül cuntasının idam ettiği Erdal Eren’in kısa hayatı var. Belgesel, doğduğu topraklardan yola çıkarak ailesi, dostları ve tanıkları aracılığıyla Erdal Eren’in idamına kadar geçen süreyi anlatıyor; bu esnada bir döneme de ışık tutuyor.

Zincirbozan (2007)

Gazeteci Abdi İpekçi suikastı ile başlayarak, 12 Eylül 1980 askeri müdahalesine kadar tırmanan terör olaylarını, bu olaylarla başa çıkmaya çalışan siyaseti, ordunun yönetime el koymasını, siyasi liderlerin sürgüne gönderilişlerini ve o süreçte yaşananları konu alan Zincirbozan, dönemi pek bilinmeyen yönleriyle yansıtıyor.

Gülün Bittiği Yer (1999)

12 Eylül’ün karanlık darbe dönemini ve o zamanlarda yapılan işkenceleri anlatan filmde gözaltına alınıp günlerce süren işkence seanslarından sonra suçlu olmadığı anlaşılarak serbest kalan gencin dramı aktarılıyor. Genç, serbest kalınca trenle kasabasına dönerken işkencelerin ruhu ve bedeninde bıraktığı ağır izler onu bir karar vermeye zorlar. Bu hesaplaşmalarla devam eden filmde geçilen her tünel ülkenin yaşadığı bir darbedir.