Ya Ak Parti de Hükümete katılmasaydı....

Bir hafta izin yaptım. Dinlendim ve dinledim. Nabız tuttum. Hükümetin kuruluşunu dışarıdan izledim. 

Farkında mısınız bilmiyorum, şu zorunlu seçim hükümetinde bile hiç kimse, Ak Partisiz bir hükümeti aklına getirmedi.

45 gün içinde hükümet kurulamadığı için seçime gitmek anayasal bir zorunluluk haline gelmişti ve ülkeyi seçime götürecek bir hükümet kurulacaktı. Bu hükümetin nerede ise kendine özgü bir siyasal tavrı olması gerekmiyordu. Meclis’ten güven oyu almayacak, Meclis’e bir program sunmayacaktı. Bir görev hükümeti idi ve normalde herhangi bir partiye özel bir sorumluluk da yüklemiyor, sadece sağlıklı bir seçim gerçekleştirmesi bekleniyordu.

CHP katılmadı hükümete, MHP de katılmadı.

Eğer hükümete katılmamak her parti için bir hak idiyse bu hakkı pekala Ak Parti de kullanabilirdi.  

Herkes kendi içine sorsun, Ak Parti’nin böyle bir hakkı kullanabileceği ihtimali herhangi birimizin aklına geldi mi?

Tabii ki gelmedi.

Neden gelmedi?

Çünkü “Ak Parti’nin böyle bir sorumsuzluk yapmayacağı, ülkeyi hükümetsiz bırakmayacağı”ndan emin idik.

Peki Ak Parti için sorumsuzluk olarak niteleyeceğimiz “Hükümet kuruluşuna katılmama” tavrı, neden mesela CHP ve MHP için sorumsuzluk olarak görülmeyecek?

Sadece bu psikolojiyi tahlil etmek bile, aslında “Türkiye’yi yönetme sorumluluğu”nun en çok Ak Parti’ye layık görüldüğünün bir işareti olduğu sonucuna varmak için yeterlidir.

Ak Parti’yi iktidarda HDP ile yan yana gösterme hesabı...

MHP en çok bunu tasarladı, CHP de MHP’nin kendisini suçlamasından korktuğu için MHP’yi takip etmeyi siyaset sandı.

Bana göre böylece, her iki parti de adeta “Biz Türkiye siyasetinde olmasak da olur” gibi bir tavra imza atmış oldu.  

Ak Parti’nin HDP ile bir koalisyon yapmak istemediğini, 7 Haziran’dan sonra iki partinin milletvekili sayısı güvenoyuna yetiyor olmak hasebiyle böyle bir imkan olduğu halde bunu tercih etmediğini cümle alem biliyor.

Ama siz, dört partinin katılımıyla kurulması anayasal zorunluluk olan bir hükümette Ak Parti ile HDP yan yana geldi diye, bunu vatandaşa götüreceksiniz ve bu “siyasi istismarın daniskası” sayılmayacak, bu, seçmenin aklına hakarettir. Seçmenin aklını böylesine küçümsemek ise bu siyaseti kurgulayanların siyasi basiret derecesini gösteren tipik bir ölçüdür.

Seçmen bu hükümete katılmadıkları için CHP ve MHP’ye fatura keser mi, bunu bilmem. Kesmeyebilir, çünkü onların hükümete katılmaması, böyle bir ihtimal hiç akla gelmediği için çok normal görülebilir.

Ama Ak Parti bu hükümetin kuruluşunda sorumluluk üstlenmeseydi herhalde önüne bir fatura gelirdi. Çünkü vatandaş, seçimlerde yüzde 41 oy vererek tek başına hükümet kurma imkanı sunmadığı halde, hükümeti kurmanın hala Ak Parti’nin sorumluluğunda olduğunu düşünüyor.

Bu ilginç bir vatandaş psikolojisi.

Ak Parti belki de bu psikolojiyi okuduğu için yeni bir seçimi istedi.

Vatandaş uyarısını yaptı, Ak Parti oy kaybıyla bu uyarıyı bedeninde hissetti, -biliyorum, bütün Ak Parti zeminlerinde bu uyarı konuşuluyor- ve şimdi, sanki hiç seçim olmamış da Ak Parti iktidarı devam ediyormuş gibi, Türkiye seçime gidiyor.

Ben bu hükümette HDP’li iki bakanın bulunmasının MHP’nin beklediği gibi Ak Parti’ye bir nakise oluşturacağını düşünmüyorum.

Aslında HDP’nin ısrarla bu hükümette yer almak istemesinin sebebini de doğru tahlil etmek gerekiyor. Bana göre HDP gerçekten bocalıyor. Azıcık siyasi basiret, son PKK - KCK - YDG-H eylemlerinin bir intihar girişimi olduğunu, üstelik bunun HDP’yi de ayaklarından aşağıya çekme anlamına geldiğini görür. Onun için Demirtaş, ne diyeceğini şaşırmış bir aktör durumunda. Bunun sonu çıkmaz. Bunun sonu daha çok “Kürt çocuğu”nun ölüme sürülmesidir. Daha çok Türk - Kürt annenin ağlamasıdır. Çözüm sürecinin hemen öncesindeki dağlarda binlerce Kürt çocuğunun ateşin içine atılmasının tekrarından başka bir şey mi şu kalkışma?

Demirtaş’ta ve HDP kadrolarında azıcık siyasi kudret olsa, sokaklara çıkarlar ve intihara sürüklenen Kürt gençlerini evlerine sokarlar? Ana-babaların gücü yetmiyor, HDP kadrolarının da gücü yetmiyor, Kandil’in savaş baronları ise Kürt çocuklarını savaşa kurban vermeye doymadılar.