Eski Ýngiltere Baþbakaný Tony Blair, medya-siyaset-polis iliþkilerini araþtýrmak için baðýmsýz yargýçlarýn oluþturduðu komisyona ifade veriyor. Komisyonun kurulma sebebi malum. Dünyanýn en büyük medya kuruluþlarýndan Rupert Murdoch’a ait bir gazetenin (News of the World) yol açtýðý telekulak skandalý üzerine soruþturma baþlatýldý. Komisyon da bir yandan bu olayý bir yandan da bütün medya siyaset iliþkilerini sorguluyor. Eski Baþbakan’ý da çaðýrýp sorguluyor.
Blair komisyona ilginç þeyler söylüyor:
“Eðer büyük medya gruplarýyla aranýzý bozarsanýz, ondan sonra baþýnýza gelecekler konusunda çok dikkatli olmanýz gerekir. Çünkü size insafsýzca ve acýmasýzca saldýracaklardýr. Medyayla karþý karþýya gelmek yerine onlarla hep iyi geçinmeyi tercih ettim. Çünkü, hayatý benim için çok zor hale getirebileceklerini biliyordum.”
Eski Baþbakan daha açýk konuþarak bir itirafta da bulunuyor:
“Açýk konuþacaðým: Ýþçi Partisi olarak 1992’deki seçimleri medyanýn bize þiddetli saldýrýsý yüzünden kaybetmiþtik ve bu aklýma kazýnmýþtý. Bir siyasi lider olarak medyayý idare etmeye, onunla zýtlaþmamaya karar vermiþtim. The Sun ve sað eðilimli Daily Mail çok güçlüydü. Özellikle de hemen pozisyon deðiþtirebilen The Sun...”
Blair, Murdoch’tan gerçekten çekiniyordu, bunu hatýralarýndan da okuyoruz. Medya patronu baþbakaný korkuturken, onu bazý toplantýlara davet etmesi veya bir þekilde yüz vermesiyle de mutlu edebiliyordu. Bu tür anekdotlarý hatýralarýnda açýkça yazýyor.
Tony Blair, güçlü bir baþbakandý. Uzun yýllar sonra ve hiç bitmeyecekmiþ gibi görünen bir Muhafazakar Parti döneminin ardýndan Ýþçi Partisi’ni iktidara taþýdý. Art arda üç kez seçim zaferi kazandý. ABD ile birlikte Irak’ý iþgal edecek kadar özgüveni de yüksek bir liderdi.
Medya karþýsýnda nasýl çaresizleþtiðini þimdi daha iyi anlýyoruz.
“Korkuyordum, çekiniyordum vs...”
Arkasýndaki muazzam seçmen desteði, daha rafine ve seçilmiþler için daha korunaklý bir demokrasi zemininde siyaset yapmasýna raðmen Blair, medyayý aþamadý. Aþmayý da düþünmeden uzlaþmayý tercih etti.
Kim bilir dünyada kaç lider ayný durumdadýr.
Türkiye’de de öyle deðil miydi?
Yakýn zamana kadar medya siyaset iliþkisi bundan farklý mýydý?
Tayyip Erdoðan’a kadar düzen böyleydi. Erdoðan’la medya arasýndaki bitmek tükenmek bilmeyen gerilimin nedeni de budur. Ülkeyi iktidarlarla birlikte yönetmeye alýþmýþ medya ve onun malum temsilcileriyle hükümet arasýnda bir ortaklýk olmalýydý, Erdoðan buna son verdi. O da güçlü bir lider: Art arda seçimler kazanýyor, halka kendisini sevdiriyor ama Blair gibi dümen suyuna gitmiyor. Gitmedi...
Gitmedi ve hükümet kurup hükümet devirmeye alýþkýn gazete patronluðuyla, sýnýrsýz istekleri için sadece parmak þýklatan medya yöneticilerinin düzeni bitti.
Bitince de gerilim baþladý.
“Yeni Türkiye”yi karalama kampanyasý bu yüzdendir. Yalan ve çarpýtmanýn hala bazý gazetelerde iþe yaramasýnýn sebebi de budur. Basýn özgürlüðü eski medya düzeninin sahipleri için sadece bir bahanedir. Ellerinde imkan bulunduðunda baþkalarýnýn özgürlüðü konusunda nasýl acýmasýz olduklarýný biliyoruz.
Mesela, 28 Þubat’ý biliyoruz...
Blair’in sözleri her demokrasi için çok deðerli bir malzemedir. Türkiye’de medya düzeninin yýkýlmasýnýn ne kadar önemli olduðunu gösteren bir malzeme...
Ya aksi olsaydý!
Erdoðan yine, seçimleri art arda kazanabilirdi ama medya eskisi gibi iktidar düzeninin bir parçasý olmaya devam ederdi.
Böyle bir Türkiye’yi düþünsenize... Darbelerle yüzleþememiþ, vesayeti yenememiþ, sermayeyi Ýstanbul dýþýna taþýyamamýþ bir ülke. Kürtleri inkar eden, bayramlarý tankla topla kutlayan ve faili meçhullerle yaþamayý kader zanneden bir Türkiye...
Çok deðil, ikibinli yýllarýn baþýnda, medyanýn da bir parçasý ve destekçisi olduðu düzen böyleydi. Þimdi, düþünmesi bile ürkütücü deðil mi?