Ya siyaset, ya da yeni siyaset

Pazar akşamı gerçekleşen terör saldırısının vermek istediği mesaj çok açık. Türkiye’nin yapması gereken de.

Terör ve onu yöneten akıl, Türkiye’ye dur diyor. Haddini bil diyor. Bu coğrafyayı yeniden düzenleniyoruz. Sana ne söylenirse ona razı ol diyor.

Terör her zaman büyük bir baş belasıdır. Ama bu saldırılar kelimenin tam anlamıyla Türkiye’ye bir meydan okuma. Daha net ifade edelim. Terörün arkasındaki güç odaklarının da artık açıkça söyledikleri gibi; bu ülkenin direncini, duruşunu ve geleceğini temsil eden Tayyip Erdoğan’ı yok etme hamlesi.

Bu kirli operasyonu görmek için daha ne olması gerekiyor!

Bunu Kandil söylüyor. Paralel çete dünyanın dört bir yanında söylüyor. Bu coğrafyada elini kandan çekmeyen kaç tane terör örgütü varsa artık birleştik diyerek Erdoğan’ı hedef ilan ediyor. Onların akıl hocası olan emekli büyükelçiler yazıp istifaya davet ediyor. Ne olup bittiğini anlamaktan acizler, anında ve koro halinde ‘Başkanlığın batsın’ diye bu kirli hamlenin parçası oluyor.

Peki Türkiye ne diyor? Onun cevabını dün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan verdi:

‘Ülkemizde ve coğrafyamızda verdiğimiz mücadele, adeta yeni bir kurtuluş mücadelesidir. Yüz yıl önce bu coğrafyanın bedenini paramparça ettikleri, ruhunun bütünlüğünü bozamadıkları için çıldıranlar, bugün bunu başarmanın peşindeler. O gün aramıza suni sınırlar çekilmesine engel olamamış olabiliriz. Ama bugün gönül birliğimizin paramparça edilmesine razı olmayacağız.’

Hiçbir devlet adamı, laf olsun diye bir kurtuluş mücadelesi vermekten söz etmez. Erdoğan, yüz yıl önce bu coğrafyayı suni sınırlarla bölenlere ve şimdi bir kez daha paramparça etmek için sahneye çıkanlara meydan okuyor.

Cumhurbaşkanı için ‘ya reform yap, ya da istifa et’ küstahlığında bulunanların ve bu söylenenlerden kendisine pay çıkarıp kıyıda köşede ‘İşte ABD Erdoğan’ı devirmeye karar verdi. Artık sıra bize gelir’ diye bekleşenlerin gözden kaçırdığı bir nokta var.

Erdoğan, yakın tarihin en büyük reformlarına, üstelik en ciddi siyasi riskleri göze alarak imza atan bir lider. Türkiye’nin ihtiyacı neyse, milletin ve devletin geleceği için ne gerekiyorsa o adımları atmakta yine bir an tereddüt etmeyecek bir duruşu temsil ediyor.

İşte asıl önemli nokta burası.

Dün Tayyip Erdoğan’ı reformcu diye alkışlayanlar, aldığı riskler karşısında selama duranlar; bu defa onun bu ülkenin varoluş mücadelesinde aldığı riski ve gösterdiği cesareti tehlikeli buluyor. Onu hedef alıyor, diktatör ilan ediyor, terörle mücadelesinden dolayı mahkum etmek istiyor. Devleti ele geçirmek isteyen şebekenin sözümona gazetesine el konulduğu için ‘özgürlük elden gidiyor’ gürültüsü koparıyor.

Doğru. Cumhurbaşkanı büyük risk alıyor. Terörle mücadelede gösterdiği kararlılıkla, paralel çeteye karşı verdiği ve çoğunlukla yalnız kaldığı savaşla risk alıyor. Terör örgütünün artık ayrılmaz parçası haline gelen ve her kanlı saldırıda terörü kutsayan sözde siyasetçiler için yargı yolunun açılmasını isteyerek çok ama çok büyük risk alıyor.

Erdoğan, haftalardır malum örgütün milletvekilleri için fezleke çağrısında bulunuyor. Dün yine uyardı ve ‘Eğer parlamento tavrını koymazsa, bu millet, bu tarih hesabını sorar’ dedi.

Eğer bu ülkenin cumhurbaşkanı, böylesine tarihi bir çağrıda bulunuyor, ülkesinin de merkezinde olduğu bir alanda, birilerinin coğrafyayı yeniden düzenlemek istediğini söylüyor ve bir kurtuluş mücadelesinden söz ediyorsa; o parlamento, o siyaset ya gereğini yapar.

Ya da...

Söylemekten ve yazmaktan çekineceğimi düşünenler varsa, onları üzeceğim bir kez daha.

Ya da milletin dilinden, halinden ve ruhundan kopmadan yoluna devam eden liderliğin, siyaseti, bürokrasiyi ve gereken her alanı yeniden inşa etmesine razı olur.