
Ünlü bir TÜRK atasözüdür...
"Mart ayı kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır."
Neden bu sözle yazıya giriş yaptım.
Çünkü içinde bulunduğumuz dönemde mart ayının askeri ve siyasi birçok konuda ciddi bir anlamı oluştu da ondan.
Mart 2025...
Bilindiği gibi Suriye'nin doğusunda, Fırat'ın hemen yanı başında kümelenen SDG denilen terör örgütü, 2025 yılının mart ayında bir mutabakat imzaladı.
Malumunuz bu mutabakatta SDG'nin uymayı taahhüt ettiği çok kritik konular vardı.
Ancak mutabakatta belirlenen sürenin sonuna gelinmesine rağmen bu konuda en ufak bir gelişme yaşanmadı.
Mutabakatın süresi yıl sonu 31 Aralık 2025 tarihinde bitiyor.
Şunun şurasında sürenin dolmasına dolu dolu dört gün kaldı.
Peki Sonrası...
Sonrasında nelerin olacağı belli.
Harekât ya da operasyon...
Ben bu konu ile ilgili görüşlerimi aylardır daha önce katıldığım tüm yayınlarda, katıldığım tüm etkinliklerde, verdiğim tüm röportajlarda sıkı sıkıya belirttim.
"Gelinen noktada tek çıkar yol askerî harekât ya da operasyondur" diye her yerde dillendirdim.
Ama Suriye yapar, ama biz yaparız ama birlikte yaparız neticede olması gereken belli.
Ama süre beklendi, işler bugüne kadar uzadı ve öngördüklerim bir bir yaşandı.
Peki Neden...
Neden baştan beri bu kadar olumsuzdum, neden bu derece umutsuzdum?
Bu sorunun cevabını en iyi, benim çok kullandığım kendi üretimim şu söz verecektir;
"Göz olanı, akıl olacağı görür."
Bugünlere bu şekilde geleceğimiz ta o günlerde kendini göstermişti.
Mutabakat sağlanan konular arasında terör örgütünün işlettiği Suriye devletine ait petrol üretim tesislerinin ait olduğu yere yani yeni hükümete devri gibi çok basit ilerleyecek konular vardı.
Bugün itibarıyla yani on aydır bu konuda herhangi bir olumlu gelişme yaşandı mı?
Hayır...
Teröre, dolayısıyla terör örgütü SDG'ye en büyük gelir kaynağı olan bu tesisler devlete teslim edildi mi?
Hayır...
Peki buna benzer kolaylıkla ilerleyecek diğer konularda terör örgütünce en azından iyi niyeti gösterecek herhangi bir adım atıldı mı?
Hayır...
Neticede süreç on aydır oyalandı mı?
Evet...
İşte bu gelişmeleri öngördüğüm ve terör örgütü ile ona destek verenleri çok iyi tanıdığım için sürecin en başından beri olumsuzdum ve maalesef haklı çıktım.
Hedeflenen takvimin sonuna ulaştığımızda işin geldiği noktayı hep birlikte yaşayarak gördük.
Peki Şimdi...
Yeni yılın ilk günleri ile birlikte süreç yeni bir döneme evrilecek.
Resmi olarak bir açıklama gelmese de örgüte tanınan sürenin iki ay daha uzatılacağı bilgisi bir süredir ortalıkta dolaşıp duruyor.
Bu görüş de TBMM'nce oluşturulan komisyonunun meclise sunacağı "komisyon raporu" ile ilgili iki aylık ek süre talep etmesine dayandırılıyor.
"Ateş olmayan yerden duman çıkmaz" sözümüzden hareketle sanki böylesi bir karar çıkmış gibi süreci birlikte değerlendirelim.
Haydi Hayırlısı...
Süreç boyu gerçekten çok iyi niyet, büyük bir sabır ve olgunlukla on ay bekleyen irade iki ay daha bekler mi?
Sonu hayırlı olacaksa elbette bekler.
Peki on aydır adım atmayan bir akıl iki ay içinde adım atacak noktaya gelir mi?
Eğer Amerika tarafından İsrail ve terör örgütü üzerinde gereken baskı oluşturulursa gelir.
Peki Amerika bu baskıyı kurar mı?
İşte meselenin özü burada düğümleniyor.
Akıl işleten bir Amerika önünde bu seçenekten başka şans kalmadığını görür.
Diplomasi Önceliğimiz...
Son zamanlarda diplomaside Türkiye-Suriye ilişkileri, Türkiye-Amerika ilişkileri epey hız kazandı, bu konuda temaslar çok sıklaştı.
Emin olun bizlerin gördüğünden çok daha fazlası kapalı kapılar ardında yaşanıyordur.
Malum Erdoğan'ın Trump ile olan samimi ilişkileri herkesin bildiği bir konu.
Böylesi bir ortamda Erdoğan'ın bu samimiyetinin getirdiği avantaj kullanılarak Amerika'nın İsrail ve terör örgütü üzerinde baskı kurması sağlanabilir mi?
Bana göre şu an yapılan bu.
Sonuç alır mıyız?
Bekleyip göreceğiz.
İşin Doğrusu...
Az önce de belirttiğim gibi bu meselede gerçekten Amerika'nın başka seçeneği yok.
Normal şartlarda Amerika'nın İsrail üzerinde gereken baskıyı kurarak, örgütten elini ayağını çek, SDG'de silahları bırakıp teslim olsun, sürece ayak uydursun Türkiye'nin önünü açtığı süreç işlesin demesi gerekir.
Der mi?
Bu Amerika'nın keyfine kalmış bir husus.
Amerika ayak sürüdüğü takdirde başına neler geleceğini "Fırat Kalkanı harekât" döneminde tecrübe etti.
"Ben varken nasıl gelecek canım...!" dediği Mehmetçiğin nefesi ensesinde bitiverdi.
Amerika bunlardan ders çıkarmaz yine bildiğini okumaya devam ederse sonuç belli...
Bu olasılık gerçekleşirse operasyon ya da harekatın yine mart ayına rast gelmesi de ayrı bir tesadüf.
Benim buradan ilgili mercilere tavsiyem odur ki gelişmeleri iyi okuyun işin sonunda kazma kürek yakmak zorunda kalmayın...
Yoksa donakalırsınız...