Ya terör bitince baþkanlýk gelirse...

Türkiye’nin terörden kurtuluþuna doðru tarihi adýmlarýn atýldýðý þu günlerde, baþta MHP ve CHP olmak üzere bazý kesimler öylesine tedirginler ki... Aslýnda endiþelenmeleri normal, çünkü siyaset yapmak için ellerindeki tek argüman tarihe karýþmak üzere.

MHP son çare olarak ‘ihanet’ edebiyatýna sýðýnýrken, CHP geleneksel devletçi reflekslerine tutunarak ‘çözüm’e karþý kahramanca direniyorlar. Bu arada, 28 Þubat’ta “ismi açýklanmayan generallere” sýðýnarak operasyon çeken “eski Türkiye medyasý”nýn bazý temsilcileri, þimdi de “Ýsminin açýklanmasýný istemeyen üst düzey Kürt yetkilileri”ne sýðýnarak PKK güzellemesi yapmaya çalýþýyorlar.

Çözüme karþý direnenlerin bir tek ortak kaygýsý var: “Eyvah, terör biterse ne yapacaðýz, bu Tayyip Erdoðan’ý bundan sonra asla durduramayýz.”

Bu süreçte, en dramatik görüntü sergileyen ise CHP oldu. Parti meclisi toplantýsýndan, tarihi yürüyüþe destek bekleyenler hayal kýrýklýðýna uðradý. Açýklamayla bir kez daha gördük ki, CHP’nin aklý hala ‘devletçi’ yaklaþýmlarda. Ayrýca, CHP’nin çok büyük bir derdi daha var. Açýklamada, mealen deniyor ki, “Bu süreç baþkanlýk sistemine baðlanmamalý.” Yani, ‘çözüm’ olup olmamasý CHP’nin hiç umurunda deðil. Tek derdi: Ya Türkiye baþkanlýk sistemine geçerse...

Bütün Türkiye’nin terör belasýndan kurtulmaya odaklandýðý bir süreçte, þu CHP’nin derdine bakar mýsýnýz Allah aþkýna... Sizin hiç evladýnýz öldü mü, terör yüzünden yýllardýr yüreklerine evlat acýsý düþen analarýn, babalarýn gözlerine hiç baktýnýz mý?

Çözüme karþý direniþ kararý aldýðýnýza göre, anlaþýlan hiç bakmamýþsýnýz, bu yüzden istediðiniz kadar ‘baþkanlýk fantezisi’ yapabilirsiniz. Korkunuzu anlýyoruz ama, boþuna endiþeleniyorsunuz. Türkiye, baþkanlýk sistemini bugün deðil, 1990’lardan bu yana tartýþýyor. Özellikle de, koalisyon hükümetlerinin ülkeyi yorduðu dönemlerde mevcut sistem daha da sorgulanýr hale gelmiþ.

***

Baþkanlýk sisteminin tartýþýldýðý bütün dönemlerde, en keskin karþý çýkýþlar ne hikmetse hep sol kesimlerden gelmiþ. Türk solunun genel bir karakteristiði haline gelen ‘statükocu’ anlayýþ, her sistem tartýþmasýný ya da hayati öneme sahip temel bir problemi belli þablonlara mahkum ederek, iþin baþýnda bütün deðiþimlere kapýlarýný kapatmýþtýr.

Türkiye’nin onca yaþadýðý deðiþime raðmen, Türk solunda ve de CHP’de en küçük bir deðiþim emaresinin olmadýðýný rahatlýkla görebiliriz. Mesela, þu günlerde tartýþtýðýmýz baþkanlýk sistemi konusunda CHP ve sol kesimler, hiçbir dünya örneðini dikkate almadan sistemi ‘diktatörlük’ olarak yaftalayýp geleneksel statükocu duruþunu ortaya koymuþtur.

Oysa bütün dünya biliyor ki, baþkanlýk sistemini ilk ortaya koyan Amerika, diktatörlük olmasýn diye bu sistemi kabul etmiþ. Bilindiði gibi, savaþý kazandýktan sonra, oturup karar veriyorlar ve bir kiþinin dediði olmasýn diye yasamayý yürütmeden tam baðýmsýz hale getirerek baþkanlýk sistemi modelini oluþturuyorlar. Yani, gücün tek elde toplanmamasý için kuvvetler arasýnda adeta bir fren denge sistemi oluþturuyorlar. Ve sonuçta, hak ve hürriyetlerin teminat altýna alýndýðý yeni bir model ortaya çýkýyor.

Düþünün ki, böyle bir sistemde asgari yüzde 51’le seçilen bir baþkanýn yasama üzerinde hiçbir etkisi yok. Yasama yine kendisi ayrý bir seçim sistemiyle doðrudan halk tarafýndan seçiliyor. Ve 5 yýlda halka hesap verme imkaný var. Böyle bir tablodan diktatörlük çýkar mý? Nasýl olacak peki, halkýn tamamý sandýða gidip ‘biz diktatörlük istiyoruz’ diye oy mu kullanacak?

Kaldý ki, bu sistemde baþkanýn yasalarý deðiþtirme yetkisi filan da yok. Sadece elindeki anayasa ve kanunlara göre ülkeyi yönetme imkaný var. Buna raðmen, hala diktatörlük masallarý anlatanlarýn çýkýp, bunun nasýl olacaðýný izah etmesi gerekiyor. Seçilmiþ bütün parlamenterlerin baþkanýn diktatörlük emellerine evet demesi düþünülüyorsa o baþka...

Bu sisteme karþý çýkanlarýn bir baþka gerekçesi ise, ‘baþkanlýk olursa ülke bölünür’ paranoyasý... Amerika bölünmüyor, Türkiye niye bölünsün?