Yâd ellerde yapa-yalnýz kalýp ölenlerin trajedisi ve; Samsun'da bir ‘oyun'

Yunanistan'a kaçak olarak geçmek isterken, Yunan güvenlik güçlerince belgeleri, telefonlarý paralarý ve hattâ kýþ þartlarýna uygun elbiseleri bile alýnarak, sopalarla dövülerek ve silâh zoruyla Türkiye tarafýna kovulan Hind, Pakistan, Ýran, Afganistan ve Bangladeþli olduklarý anlaþýlanlardan 19 kiþinin Ýpsala sýnýrýndaki çalýlýklarda incecik iç çamaþýrlarýyla donarak can verdikleri, evvelki gün anlaþýldý. Diðerleri ise Türkiye sýnýr güçlerine sýðýnarak donmaktan kurtulmuþlar.

Daha iki hafta önce de, sýnýrýn kontrol noktalarýnýn uzak köþelerinden, daðlýk yörelerden, Ýran üzerinden Türkiye'ye 2-3 çocuðuyla geçmek isteyen Afganistanlý bir annenin, çocuklarýnýn donmamasý ve onlarýn ellerini ýsýtmak için çoraplarýný çýkardýðý, onlara eldiven yaptýðý ve kendisi çýplak ayakla yol almaya çalýþýrken, o daðlarda can verdiði; çocuklarýnýn ise, yarý donmak üzereyken, Türkiye güvenlik güçlerine ulaþmalarý sâyesinde donmaktan kurtulduklarý anlaþýldý.

*

'Yürek parçalayýcý, trajik' gibi kelimelerle de anlatýlamýyacak bir büyük insanlýk faciasý. Tamamen yabancý olduklarý, dillerini, hayata dair aslî deðerler sistemini/dinlerini bilmedikleri coðrafyalarda, þeklen insan olarak gördükleri toplumlara sýðýnmaya çalýþan bu 'çaresiz ve yoksul' insanlar, o insan görünümlü canlý yaratýklar tarafýndan, acýmasýzca, duygusuzca aþaðýlandýlar, itilip kakýldýlar, dövüldüler, her türlü hakarete mâruz býrakýldýlar, kovuldular ve öldürüldüler.

Avrupa sahillerine ulaþabilmek hayaliyle bindikleri vapurlar battý veya batýrýldý, botlarý delindi. Afrika ve Asya'nýn fakir ülkelerinden kalkýp Avrupa kýyýlarýna ulaþmak için yola çýkan ve amma Akdeniz sularýnda boðulup kaybolanlarýn, balýklara yem olanlarýn sayýsý, son 10 yýl içinde on binleri bulmuþ bulunuyor.

Ýlk planda, 'Bu insanlar oralara gitmeseler de kendi ülkelerinde çalýþsalar, kendi ülkelerini ma'mûr hale getirseler daha iyi olmaz mý?' diyenler olabiliyor, ülkemizde bile.

Ama, unutmayalým ki, halkýnýn yüzde 80'i köylerde yaþayan bir Türkiye, 30 milyon kadar nüfusuyla bile açlýðýn peçesindeydi ve 'Amerika'dan buðday yüklü gemiler gecikecek.' diye korkular içindeydi, 60 sene öncelerde. Ýþte o zamanlar Almanya iþçi istemeye baþladý. Ömürlerinde, fakirlik yüzünden, askerlik dýþýnda köylerinden kasabalarýna bile gidememiþ insanlarýmýz, ellerinde tahta bavullar, tamamen ayrý bir dünyaya, Almanya'ya gidiyorlar ve orada para kazanýp, köydeki ailelerine göndermeye çalýþýyorlardý.

*

Þimdi Asya ve Afrika'nýn fakir diyarlarýndan yollara düþüp iyi bir hayat kapýsý bulmak ümidiyle kitleler halinde Avrupa'ya, AB ülkelerinin sýnýrlarý içine kapaðý atmaya çalýþýrken, bizim toplumumuzda bile niceleri onlara iðreti nazarlarla bakýyorlar, yakýn geçmiþimizi hatýrlamaksýzýn.

*

Avrupa cennet miydi? Deðildi elbette. Ama, iki büyük Dünya Savaþý'nýn asýl meydaný olarak büyük maddî ve manevî yýkýmlar görmüþ ve maddî açýdan yeniden yapýlacaktý; ancak, iþgücü sunabilecek nesilleri savaþlarda erimiþti.

*

Bugün, AB ülkelerinde insan gücü giderek azalýyor. Avrupalý düþünce adamlarýndan niceleri de, kendi medeniyetlerini artýk bir 'geriatrik sivilizasyon' (yaþlýlar medeniyeti) olarak isimlendiriyorlar. Hayat seviyelerini koruyabilmek için, fabrikalarýnýn durmamasý gerektiðini, bunun için de iþgücüne ihtiyaç duyduklarýný biliyorlar. Ancak, 50 yýl öncelerde, bir Alman devlet adamý, 'Biz iþgücü istedik, karþýmýzda insanlarý bulduk.' demiþti.

Þimdi de sanayi açýsýndan geliþmiþ Avrupa ülkelerinin herbirisi de iþgücüne muhtaç olduklarýný görüyorlar, ama, karþýlarýna insanlarýn çýkmasý istemiyorlar. Evet, bir tarafta Avrupalý üstün ýrk anlayýþý, bir tarafta 'genç nesillerimiz giderek azalýyor' korkusu. Ve de, muhtacý olduklarý iþgücünü kendilerine sunmak isteyen yabancý diyarlarýn insanlarý.

*

Ve, Samsun'da oynanmak istenen bir 'oyun'

Samsun'da, Mustafa Kemâl'in; 1927 yýlýnda, Viyanalý bir heykeltraþa, Avrupa þehirlerindeki kahramanlarýn at üstündeki heykellerinin benzerini -kendisinin diktirdiði- bir heykeli var.

Bu heykeli, evvelki gün iki kiþi, güpegündüz, halat baðlayýp, -güyâ- yýkmaya kalkýþmýþlar. Halatla yýkýlamýyacak bir nesne olduðunu bile akledememiþler; ya da, özel bir 'oyun' kurulmuþ... Sanýklardan birisinin alkollü olduðu da belirlenmiþ.

Evet, bu iþin içinde bir 'bit yeniði' yok mu?

Hatýrlayalým, 1938-1950 arasýndaki C. Baþkaný, TC'nin 'ikinci adam'ý Ýsmet Ýnönü, M. Kemâl'in izlerini neredeyse silmiþti.

14 Mayýs 1950'de yapýlan ilk serbest seçimden zaferle çýkan Demokrat Parti, M. Kemâl'in son baþvekili olmak gururunu taþýyan Mahmûd Celâl Bayar'ý, 3. C.Baþkaný seçmiþ ve onun, 'Seni sevmek bir ibadettir.' gibi, 'kiþiye tapýcýlýk' kokan sözleri, resmî dairelere çerçevelenip asýlmýþtý.

O günlerde, birkaç heykele saldýr(t)ýlmýþtý.

Ve 'Kemalist Bayar', Adnan Menderes'ten derhal tedbir almasýný istemiþ ve hâlen de yürürlükte olan '5816 sayýlý Koruma Kanunu çýkarýlmýþtý. O kanun lâyihasý, Meclis'te görüþülürken, 'resmî kiþilere ve liderlere tapma hastalýðý'ný hortlatacaðýný Halide Edib bile söylemiþti. O kanun, hukuk sistemlerindeki, 'Kiþiye özel kanun çýkarýlamaz' temel kuralýna raðmen, hâlâ da duruyor.

*

Halkýmýz, savaþlarda hizmeti geçmiþ herkese saygý duyar; ama, eski askerlerin, sonralarý sivil hayatta yaptýklarý yanlýþlara da elbette karþý çýkar. Nitekim, Ýsmet Ýnönü hakkýnda bir özel kanun yoktur, ama, kimse ona hakaret etmez; sevenler veya sevmeyenler duygularýný hakaret etmeksizin ifade ederler.

Bu hak, kanunla korunmak adý altýnda, bir özel statüde bulundurulanlara da tanýnmalýdýr.

*