'Yalan Dünya'

Anadolu Selçuklu Hakanlarýndan Sultan Ýzzeddin Keykavus fütuhatçý ve mücahid ruhlu bir kimse olduðu kadar, fitne fesatý önleme konusunda sert tedbirleri almakla namlý bir hükümdardý. Ünlü tarihçi Ýbni Bibi'nin aktardýðýna göre ömrünün son demlerinde verem illetine müptela olmuþtu. Baþtabip ve diðer hazýk hekimler; ''Sivas'ýn suyu Sultanýmýza yaramadý, Viranþehir'e götürelim'' teklifiyle Hakan'ý oradan oraya taþýmýþlardý, her gün Malatya'dan su getirtmiþlerdi ki ne çare... Nihayetinde Sivas'ta kendi emriyle kurdurttuðu Darüþþifa'da son nefesini vermiþti Sultan Keykavus... 

Vefatýna yakýn çok sýkça söylediði bir rubaide þöyle diyordu büyük Hakan; nitekim bu sözler daha sonrasýnda türbesinin kitabesine nakþedilmiþtir... 

''Biz ki dünyayý terk edip göçtük,

 Gönül derdi ekdik, matemler biçdik

Þimdiden sonra da nöbet sizindir.

Biz sýramýzý savdýk ve geçdik...''

Politik görüþümüz ne olursa olsun, ölümlü olduðumuzun bilgisi bizi tam anlamýyla hazcý bakýþa teslim olmaktan her zaman korur. Ne kadar hazza konfora rahata düþkün olursak olalým, bizi kuþatan Ýslami inanç ve ilgiler, bizi yetiþtiren Anadolu irfaný, dünyaya "yalan dünya" der, "fani dünya" der... Bizde ölüm ve hesap verme bilgisi kanýmýza iþlemiþtir, en kývançlý, gönençli zamanlarýmýzda bile aðzýmýzýn tadý eksiktir... 

Lokman Suresinde Lokman Peygamberin oðluna nasihatlerinden, Sultan Keykavus'un türbesindeki beyitlere kadar; bizde dünya geçicidir, aldanma yeridir, ahiretin tarlasýdýr... 

Yýldýzlar akar, nehirler akar, insanlar akar ve zamandýr akar. Bu akýþýn içinde þekillenir mekan. Þekillenen mekan, Allah'ýn mümkün kýlýþýyladýr. Mekan da hareket de, Allah'ýn izniyledir. Mekan; imkandýr, mümkündür. 

Türkiye'deki Ýslamcý Düþünce serüveninin de dünyadan, memleketten kopuk ve kendi içine dönük, diðerlerinden yalýtýlmýþ olarak yaþandýðýný sanmýyorum. Küresel bir vakumun içinden geçiyoruz. Konvansiyonel manada iç ve dýþ perspektifini artýk geçen bin yýlda býrakmýþ yeni küresel gündemde, farklý iliþkilenmelere, etkilere, bazen tahribata bazense ihyalara maruzuz. 

Tam olarak kaderci bir zihniyetle etkilerin önünde savrulan yapraklar gibi olduðumuzu elbette iddia edemeyiz. Aksi taktirde bu, mesuliyetten kaçma veya kendini gözden geçirmeyi reddediþ olur. Elbette her þey bir kader içinde yüzer gider. Ama bu bizim kulluk sorumluluðumuzu kaldýrmaz... Nitekim Kýyametin kopacaðýný bilseniz bile elinizdeki fidaný dikmeye devam ediniz anlamýndaki hadis, son ana kadar kulluk borcumuzun, bilinç açýklýðýyla devam edeceðinin ifadesidir... 

Kimse ülkesinin kaderinden ayrý deðildir. Türkiye zorlu ateþ çemberlerinden geçiyor. Ýçeride FETÖ ve PKK terörü, serhildan kalkýþmasý ve hendek pusularýyla dinamitlenen toplumsal barýþ gibi etkin problemlerle uðraþýrken, dýþarýda Suriye krizi, göçmenler meselesi, YPG terörü, 15 Temmuz kanlý darbe giriþimi gibi devasa problemleri üst üste sarmallar halinde yaþarken, elbette saðlam iradeyle eksen belirlemek zorundayýz. Enteljansiya, bu olaðanüstü þartlardan ne kadar kopuk, ne kadar ilgisiz olabilir... Ýnsanlarýn kaderi, ailelerinden, sokaklarýndan, yaþadýklarý kentlerden, memleketlerinden apayrý deðildir.

Aliya Ýzzetbegoviç hapishane mektuplarýndan birinde þöyle der: "Tanrým, değiştiremeyeceğim şeyler için bana sabýr ver... Değiştirebileceklerimi deðiþtirmek içinse cesaret... Ve ikisini tefrik etmek için de hikmet...”