Yalana güzel denilmez aslýnda. Estetik deðeri, yalan olduðu için, sýfýrdýr.
Yalan sevimlidir mi deseydim? Bu da olmuyor. Çünkü, yalan olduðu anlaþýlýnca sevimsizleþiyor. Caziptir desem, o da olmaz. Çünkü ortaya çýkýnca cazibesi de kalmýyor.
Ah! Yanlýþ. Yalanýn çirkin olduðu, benim görüþüm. Yalan, ruz-i mahþere kadar hüküm sürebiliyor. Tarihe geçebiliyor.
Nerden girdik buraya? Baþlýktan. Baþlýða nerden gelmiþtik?
Siyasetten. Siyasi tarihimizdeki cazip, kullanýþlý yalanlardan.
Yalandý mesela, Danýþtay saldýrýsýnýn dini gerekçelerle yapýldýðý. Ama kullanýldý bu yalan. Bir sürü insan, o yalana inanarak protesto etti hükümeti.
Uður Mumcu’nun, Bahriye Üçok’un, Çetin Emeç’in, Ahmet Taner Kýþlalý’nýn ve daha birçok yazarýn, dönemin meþhur tabiriyle, ‘irticai’ çevreler tarafýndan öldürüldükleri de yalandý.
Bunlara da inanýldý. Bu yalanlar da kullanýldý. Milyonlarca insan, milyonlarca insandan nefret etti o yalanlar yüzünden.
Türkiye’deki o meþhur kutuplaþma, milletin ve devletin enerjisini yanlýþ istikametlere çeviren kutuplaþma, hep bu yalanlardan alýyordu gücünü.
Hatýrlayalým, bu insanlarý, ‘irticai’ çevrelerin dýþýnda birtakým güçlerin katletmesi ihtimalini, yakýn çevreleri bile sevimsiz buluyordu.
(Bu yalanlarýn büyükannesi, herhalde, Menemen olayýdýr. Belki tarihçiler bir alaka gösterir de, bir gün Menemen gerçeðinin aslýný faslýný öðreniriz.)
Hepimizi meþgul eden bir hikaye daha var. Yukarýda sýraladýðým yalanlardan farklý bir olay. Ama çok güncel. Yalan mý gerçek mi olduðunu bile bilmiyoruz henüz.
Rivayet þu: Merhum Özal, zehirlenerek öldürüldü.
Bazen düþünüyorum, hani gökten bir melek inse, bize bildirse, ‘ey ahali’ dese, ‘Allah’ýn kulu Turgut Özal, kimse zehirlemeden, kimsenin müdahalesi olmadan, kendi kalp rahatsýzlýðý sebep kýlýnmak suretiyle ahirete intikal etmiþtir.’
Bil ittifak, hepimiz, gelenin melek olduðunu bilsek. Yine inanmayýz. Yeni bir teori geliþtiririz: “Demek ki ona bildirilmemiþ. Zavallý melek, öyle sanýyor!”
Her þeyi biz biliriz ya. Ondandýr bu halimiz.
Bazý insanlar, gerçeðe inanmanýn bir tür salaklýk olduðunu düþünür. Gerçeðin gerçek olmadýðýný, iþin içinde baþka þeyler olduðunu düþünmek insaný zeki gösterir. Eh, gerçeðe inanýp da salak görünmektense, yalana inanýp zeki görünmek, her zaman daha avantajlýdýr.
Benim, en sevdiðim salaklýk þekillerinden biridir bu, zeka kýlýðýndaki salaklýk.
Yine konudan çýktýk. Anlaþýlan kafam daðýnýk.
Ahmet Özal, dün, çýktý, bir fotoðraf gösterdi. Güya hiç görülmemiþ bir fotoðraftý bu.
“Ýþte babam” diyordu Ahmet Özal, “Ayakta gitti hastaneye!”
Allah Allaah! Hani hastaneye vardýðýnda ruhunu teslim etmiþti? Ýþte, manþetlik haber. Ahmet Bey niye bu zamana kadar açýklamamýþ acaba?
Sonra bakýyoruz, ayakta duran adam, Turgut Bey deðil. Baþka bir adam. Bir koruma. Galiba sedyeyi itiyor. Tüh! Gitti haber!
Cazip. Nedir cazip olan? Turgut Özal’ýn zehirlenerek öldürülmüþ olmasý. Mesela, Kurtlar Vadisi’ndeki film gibi, portakalýn içine zehir enjekte edilerek öldürülmüþ olmasý. Hele, senaryonun içine aileden birilerini de dahil etmek mümkün olursa, ‘nurun ala nur.’
Bu kanýtlansa, herkes rahat edecek.
Bunlarý yazarken, ‘Özal öldürülmemiþtir. Zehirlenmemiþtir. Anlatýlanlarýn hepsi hikayedir’ mi demek istiyorum?
Hayýr. Asla öyle bir þey demek istemiyorum. Bu iþlerin yapýlmýþ olmasý muhtemeldir. Özal’ýn zehirlenerek öldürülmüþ olmasýnýn muhtemel olmasý, bir ülke için yeterince kötü ve yeterince vahim bir þeydir.
Vahimdir, çünkü reisicumhurunu öldüren bir ülke, mafyöz, karanlýk, pis iþlerin çok döndüðü bir ülkedir. Böyle ülkelerin kategorisindedir.
Bence, araþtýrýlsýn. Turgut Özal’ýn zehirlendiyse zehirlendiðini, zehirlenmediyse zehirlenmediðini öðrenelim... Otopsi yapmayan, yaptýrmayan yetkiliyi, doktor mu, hükümet tabibi mi, müdür mü amir mi neyse, mes’ul tutalým.
Tutalým ki, Demirelgibi bir politikacýyý yýllarca hangi sebeple taþýmak zorunda kaldýðýmýzý anlayalým.
Bir þey daha var. Hazýr. Önümüzde. Gerçek. Hepimizin gözlerinin önünde Özal’a kurþun atýldý. Ýsabet de etti. Göðsünden de vurulabilirdi. Baþýna da isabet edebilirdi.
Faili de malum. Yani, çözülmesi mümkün. Arkasýnda kimler var, araþtýrýlabilir ve anlaþýlabilir.
Bu, yeteri kadar soruþturulabildi mi? Hayýr. Neden soruþturulmadý acaba? Neden alelacele örtüldü üstü?
Gerçek olduðu için mi? Teori olsaydý, daha mý heyecanlý olurdu?