Yalan söylemek insanlarýn çýkarýnaysa bize neden doðruyu söylesinler!

Eðer etik, baþkalarýnýn haklarýna ''nurlu'' gözlerle bakmak ise bugünlerde en fazla ihmal edilen, sefil, periþan ve en fazla zulüm gören zavallý kavramlardan biridir herhalde. Ahlak, toplumsal hayatýn içinde hep birlikte geliþip serpilmenin kurallar bütünü deðil miydi? Eðer hep birlikte geliþip serpilmeyeceksek, ötekinin hak ve hukukunu kendi hak ve hukukumuz gibi gözetmeyeceksek o zaman ne ahlakýn ne de daha geniþ bir baðlama oturan etiðin anlamý kalýr?

Baþkalarýnýn hayatý da bizim hayatýmýz gibi deðerli ve çok anlamlýdýr. Öteki denilen diðer insanlara reva görülenler, esasýnda etik ve ahlaki açýndan bizim yozlaþmamýzdan baþka sonuç doðurmaz. Ötekinin varlýðýna haklarýna ve kutsallarýna saygý göstermeyen, kendi varlýðýna deðerlerine ve kutsalýnda saygý göstermeyendir. Nihayet öteki dediðimiz insanlar ''kendimizi onlardan ödünç aldýðýmýz insanlardýr''. Onlar Ýlhami dedikleri için ben Ýlhami oluyorum. Onlar iyi dedikleri için ben iyi oluyorum.

Benim meþruiyetim onlarýn bana saðladýðý meþruiyet zeminleridir. Onlar olmasa bir adada yalnýz baþýna yaþýyor gibi olacaktým. O zaman da bir dile bile ihtiyacým olmazdý. Konuþma denilen þey ötekine söylediðimiz þeydir. Bir adým daha ileri giderek þunu söyleyebilirim, aslýnda biz ötekiler için düþünürüz. Biz ötekiler görsün diye giyiniriz. Biz ötekiler onay versin diye fikir üretiriz.

Ötekilerin varlýðý bizim hayatýmýz için bu kadar elzem ve önemliyken biz ne zamandan beridir iç benliðimizin köleleri haline geldik? Ne zamanda beridir, toplumsal hayattaki karþýlýðýmýz sadece bizim kiþisel çýkarlarýmýz oldu? Ne zamandan beridir bu kadar harisleþip, çirkinleþtik? Ne zamandan beridir fitne ve fesat olmadan yaþayamaz hale geldik?

Büyük dil filozofu ki biz ona son filozof da diyebiliriz, Wittgenistein þöyle diyordu '' yalan söylemek insanlarýn çýkarýnaysa bize neden doðruyu söylesinler''. Wittgenistein'e göre doðruyu dosdoðruluðu ve hatta dobralýðý aþýndýran ve yozlaþtýran çýkarlardýr. Herkesin belli ölçülerde kendi çýkarýný gözetmesi bir bakýma normal bir davranýþtýr. Ama çýkarlarý imtiyaza dönüþtürüp bunu aslý astarý olmayan yalanlarla beslemek artýk düþkünlük sayýlýr.

Düþkün bir toplumun bireyleri, elma kurtlarý gibi birbirlerini içeriden kemirmeye baþlarlar. Biri ötekinin omuzlarýna basarak yükselme telaþýna düþer. Statü endiþeleri yalan kabuklarýndan oluþan bir toplumsal koza örer. Bir süre sonra hiç kimse nefes alamaz hale gelir. Ucubeleþen toplumsal doku, önce kendi sosyolojisini tahrip eder; çünkü herkes ötenin gözünü çýkarmakla meþguldür.

Böyle bir toplumsal cinnet halinden özgürlük ve geliþme filan çýkmaz. çýksa çýksa yalan yarýþmasýnýn altýn madalyalý yüzsüz, ruhsuz dalkavuklarý çýkar.Yalan özgürlüðün düþmanýdýr. Her yalan özgürlükleri sýnýrlayan ateþ çemberidir.

Yalanýn toplumsal hayata davet ettiði diðer kabus korkudur. Çünkü her yalan suskun bir toplum talep eder. Sinmiþ sindirilmiþ toplumsal yapý, bir yýlanýn bir fareyi ýsýrmasý gibi, toplumu titrete titrede ölüme terk eder. Biz bunu hak etmiyoruz. Biz bu deðiliz ve mutlaka bir yolunu bulup bu yalan çýlgýnlýðýna son vermeliyiz.