Yalan ve iftira kampanyasının hedefi olmak...

Psikolojik savaşın önemli bir unsuru; yalan ve iftira... Sık denenir. ‘Ya tutarsa’ misâli… Önce 2010 yılında denediler. Olmadı. Geçtiğimiz günlerde aynı siyasî çevre, aynı iftira ve yalan kampanyasını yinelemeye çalıştı. Amaçları; geçen defa olduğu gibi, üniversiteden uzaklaştırılmamı sağlamaktı. Onları deşifre ediyorum!

Artık öğrendim; psikolojik savaşın önemli bir unsuru; yalan ve iftira... Sık denenir. ‘Ya tutarsa’ misâli… Mekanizması da bellidir: Sanal ortamda önceden saptanmış biri, yalan ve iftira dolu bir yazı yazar. Bu elbette tesadüfen üretilmiş değildir. Belirli bir amaçla belirli gruplar arasında dolaştırılır. Medyaya yansıtılır. Bu arada, aynı siyasî çevrenin medya ayağı zaten uyarılmıştır; bu yalanı hemen gazetelerde, dergilerde, internet sitelerinde yayınlar. Yalanı ilk yazan saniyeler içinde kaybolur. İkinci aşamada, medyanın haberi dolaşıma sokulur. Köşe yazıları devreye girer. Yalanın ve iftiranın kaynağı olarak da herkes birbirini gösterir.

Kim umursar tekzib metnini!

Önce noter kanalıyla tekzib metni yollarsınız; pek azı umursar. Hele ilk yalanla da yetinmeyip, üstüne yeni yalanlar da yazan köşe yazarlarının umuru bile olmaz. Tekzibinizi yayınlamazlar. Son çare, mahkemeden tekzib kararı almaktır. Alırsınız; ama bu da zaman alır. Mahkeme kararıyla alınan tekzibinizi mecburen; ama aylar geçtikten sonra yayınlarlar. Sonra; bütün bu öyküyü kitabınızda; “Resmî Târihe Meydan Okuyorum”da (2014) anlatırsınız. İsimleri ve niyetleri afişe edersiniz. Ondan önce de bulabildiğiniz bir gazete köşesinde yaparsınız bu işi: Radikal gazetesinin iki sayısında: “Gelibolu ve Yarbay Mustafa Kemal Bey”, (Radikal; 19 Aralık 2010) ve “Yalanlarla Yazanlar”, (Radikal; 16 Ocak 2011) adlı iki yazınızla…

Buna rağmen kampanya bütün hızıyla sürer. Size ulaşan küfür ve hakaret mesajlarının, hatta tehditlerin arkası kesilmez. Dahası; bir yandan, üniversite idaresinden işten atılmanız istenir. Bir yandan da, savcılık harekete geçmeye çağrılır.  Savcılıktan da soruşturmaya gerek olmadığına ilişkin karar alırsınız. Bitti sanmayın ama…

‘Yeni kampanya’nın fâili: Lâle Gürman

Tanıdık bir isim; bir öncekinde de başı çekmişti; oradan hatırlıyorum. Aynı yalan ve iftirayı aynı yöntemle devreye soktu. Tam 6 Mart’ta. Hazırlık; 18 Mart’a yakın bir zamanda ‘kendi mahallesi’nde infial uyandırmaktı tabiî… Mail grubuna benim adresimi de eklemiş olduğundan, ânında haberim oldu. Gereken yanıtı verdim. Hiçbir şey olmamış gibi devam etti. Hazırlıklı bir kampanya olduğu âşikârdı. Ama asıl derdini sonraki mailinde ifşâ etti; şöyle yazdı: “Ekranlara çıkıp, kitaplar yazarak” onları rahatsız ediyormuşum! Lâle Gürman’ın derdi belli oldu işte: Ekranlara çıkmamam gerekir(miş); kitaplar yazmamam gerekir(miş); yaparsam da başıma böyle şeyler gelir(miş) işte! Nasıl organizasyon ama! Tevekkeli Gürman yazılarını “Özel Büro-Türk Güvenlik ve İstihbarat Grubu” sayfasında yayınlıyor! Galiba ‘Teşkilâtı Mahsusa’nın yeni bir versiyonu!

Kampanya bu kez de başarısız oldu. Gazeteler, ajanslar, internet siteleri, köşe yazarları; geçen defa olduğu gibi, bayat ve bilinen yalanlara balıklama atlamadılar. İş sonuçsuz kaldı. Şimdi de bu korodan bazı isimleri yakından tanıyalım… Düşünce dünyalarını da bilelim… Tanıyalım; tanıtalım…

Yaşar Okşaroğlu’nu tanıyalım Kendisine tekzibimi iletince bana şöyle yazdı: “Kitabınızı alarak katılmadığım düşüncelerinizle zihnimi kirletmek  ve size para kazandırmak zorundamıyım.” (imlâ hatalarını düzeltmedim). Aman, dikkat ediniz; kitabımın bulunduğu odaya bile girmeyiniz! Zihninizin ne şekilde kirleneceğini kim bilebilir ki? Elbette soracak olsanız; her şeyleri okur, bilir takımından olduğunu bize iftiharla anlatacaktır. İşte, bir zihniyet dünyası! Ama devam edelim… Elbette beni üniversite yönetimine de şikâyet edeceğini yazmayı ihmal etmemiş… İşte organizasyonun delili...

Azmi Güran’ı unutmayalım

O da şöyle yazmış: “Ben tarihci degilim beyefendi, meslegim muhendislik. Buna ragmen T.C. tarihi uzerinde ilmi arastirma yapmamis isemde, bagli bulundugum universitenin tarih fakultesinde T.C. dersini yakindan takip etim, dolayisiyle az cok malumat sahibiyim.” (imlâ hatalarına dokunmadım). Yine mailinde üniversiteye İkinci Dünya Savaşı’ndan önce Almanya’da başladığını da yazıyor. Ne dersi aldı bilemedim; Almanya’da ‘TC’ dersi mi vardı acaba? Yoksa buradaki lise tarih dersinden mi söz ediyor? Almış olsa da; ders herhalde savaşın çıkışına kadar bile gelmiyordu. Yani 70 yıl önce bitiyordu; en iyi ihtimalle… Güran, bu dersle ‘TC’ hakkında “malumat” sahibi olduğunu yazıyor. Belki iktidarda hâlâ İsmet Paşa’nın olduğunu düşünüyor da olabilir! Onu bu derin tarih bilgisiyle baş başa bırakalım en iyisi… İşte, ‘Cumhuriyet muhafızları kadrosu’ndan bir başka kesit daha…

Prof. Tolga Yarman da hoş geldi!

Ama asıl eğlenceyi sona bıraktım. Şöyle yazmış: “Ekranlardan izledigim Cemil Kocak, akademisyense ben degilim, ben akademisyensem, o degildir” (imlâya dokunmadım). Mantık dersine giriş olmak üzere; ben akademisyenim; o halde Tolga Yarman akademisyen değildir! Kendi önermesini sanırım kabul edecektir. Bunu kendisine yazdığımda sanırım asabı bozuldu. Şimdi işin daha da eğlenceli kısmına geliyoruz.

Yarman, bundan birkaç yıl önce fizik dünyasını alt üst eden bir basın açıklaması yapmıştı; bilmem ki, hatırlayanınız var mı? Şimdi sıkı durun: Yarman, Einstein’in teorilerini

çürüttüğünü açıklamıştı! İşte o günden bu yana fizik dünyası bir daha iflâh olmadı gitti! Her ne kadar makaleleri uluslararası fizik dergilerince bilimsel olmadığı gerekçesiyle reddediliyorsa da; önemli değil tabiî…

Yarman’ın değeri fizikçilerce anlaşılmayınca; o da ne yapsın, kendisini politikaya vurdu. Yine birkaç yıl önce CHP genel başkanlığına aday da oldu! Bu muhteşem gelişmeden nasıl haberiniz olmaz, anlamıyorum. Belki de haklısınız; çünkü aday olamadı; sadece aday olacağını açıkladı! Yetmedi; son Cumhurbaşkanlığı seçiminde de aday olmaya kalktı. Sonra öğrendi ki, meğer öyle her isteyen aday olamıyormuş… Belirli kuralları varmış… Bunun üzerine seçimin iptali için AİHM’ye dava açtı. Sonucu hâlâ merakla bekliyor olmalı!

Yarman, bana yazdığı mailde; “dilini keserim” diyor. Bilmiyorum artık; bunları yazdım diye dilimi mi kesecek? Ona şimdiye kadar kimlerin dilini kestiğini sordum. Şimdiye kadar bazılarının dilini tam, bazılarının ise yarım kesmiş! “Yakında tam dilsiz kalabilirsin” diye de beni uyarma ihtiyacını hissetmiş! Belki de Lâle Gürman ile ele ele dilimi kesmeye kalkabilirler! Meğerse Yalman “dilci”ymiş! Bu koroya tehditleriyle katılan Sefer Tan’ı da eklemeden olmaz tabiî… Onun yazdıkları ise, daha çok emniyeti ve savcılığı ilgilendiriyor zaten…

Yarman’ın bir özelliği de, sürekli olarak CHP’yi ve yönetimini yerden yere vurması… Bir de baktım; CHP’nin İstanbul seçim bölgesinden milletvekili aday adayı olmuş! Elbette CHP delegeleri, onu fizikteki devrimini CHP’de de gerçekleştirmesi için ön sıralara taşıyacaklardır. Bundan eminim. Lâkin bana yazdığı mailde; “Mustafa Kemal’i, O’nun zaaflarin tabii tartisirim” (imlâya dokunmuyorum) demesini ona yakıştıramadım. Atatürkçülük konusunda imanının birazcık zayıf olduğuna kanaat getirdim. Umarım CHP delegeleri bunu görmezden gelirler. Ama Yarman politikada da başarısızlığa uğrarsa, ‘şimdiye kadar onun değerini kim anladı ki?’ denilir ve geçilir.

KAMPANYANIN AMACI

Neredeyse otuz yıldır yakın tarihimiz üzerine akademik araştırmaya dayanan yirmiye yakın kitapla fazlasıyla makale yazmış bir tarihçinin kendi tarih ezberlerinin dışına çıkarak, üstelik bir de geniş kamuoyunda etkili olmasına ve yeni bir tarih anlayışı geliştirmesine dayanamıyorlar. Bir an için düşünün; şimdiye kadar yazdığım binlerce sayfadan oluşan kitaplarımı tek bir cümle ile olsun eleştirebilecek donanımdan yoksun olanlar, benimle akademik alanda tartışmaya girmeye cesaret edemeyenler, bazı ‘karanlık oda’larda ancak yalan haberler üretip, kendi ürettikleri yalan haberlerin arkasına gizlenerek, saldırıyorlar. Ne kadar da zavallı ve çaresiz hâldeler!

Başta Lâle Gürman olmak üzere; kampanya katılımcılarına bir çift lâfım var: ‘Sizlere ve çevrenize verdiğim rahatsızlık için özür dileyecek değilim!’ Verdiğim ‘rahatsız çevre koşulları’nda, sağlık içinde uzun ömürler dilerim. Ne demişti şair? “Kör olasın demiyorum; kör olma da gör beni!”