Son zamanlarda pýtrak gibi çoðalan “Ot”, “Bavul”, “Kafa” cinsinden bir dergide röportajýný gördüm.
Derginin ismini vermek istemiyorum.
Bazý isimlere maruz kalmanýzý ve moralinizin bozulmasýný istemediðim için.
Kendisiyle röportaj yapýlan þahýs, Kemal Kýlýçdaroðlu.
Sorularý soran þahýs ise, bir zamanlar “Ýslamcý-liberal” kontenjanýndan bu mahallelerde dolaþan, sonra fikir ve týynet deðiþtirip “CHP-paralel yapý” çizgisine kayan genç bir arkadaþ. Ýsmi lazým deðil. Gerçekten lazým deðil...
Ýsmi lazým gelmez arkadaþ, Kýlýçdaroðlu’na, özel hayat bilgilerini de içeren sorular yöneltiyor.
Kýlýçdaroðlu da, bu “çalýþýlmýþ” sorulara, hoþgörülü olmaya çabalayan cevaplar veriyor.
Eski bir röportajýnda, sevdiði yazarlar arasýnda “kaya gibi adam” Soner Yalçýn’ýn ismini zikretmiþ, okuduðu son romanýn (bir önceki yüzyýlýn ikinci yarýsýnda intiþar etmiþ) “Ýnce Memed” olduðunu söylemiþti.
Bereket, günümüze gelebilmiþ. Sevdiði (ve muhtemelen okumaya fýrsat bulamadýðý) baþka yazarlar da varmýþ. Mesela, romancý Adalet Aðaoðlu’nu seviyor. “Bugüne kadar ondan ne okudu, okuduysa ne anladý, niye seviyor?” sorularýnýn bir cevabý var mý?
Ben olsam, Parvus Efendi’yi de sorardým... “Bu çift taraflý casusu ‘deðerlerimiz’ arasýnda sýralamýþtýnýz Kemal Bey? Ne tür bir deðer vehmettiniz?” sorusunun cevabýný almaya çalýþýrdým.
Röportajdan, Kemal Bey’in bir “müzik tutkunu” olduðunu öðreniyoruz.
Müzeyyen Senar’ý, Ahmet Kaya’yý, Malatyalý Fahri’yi seviyor.
Sinemayla da “yakýndan” ilgiliymiþ.
Metin Erksan’ýn “Susuz Yaz”ýný pek bir beðenirmiþ. Ve Ömer Lütfi Akad’ýn ünlü “üçlemesi”ni... (Demek ki çok sevdiði sinema sanatýyla iliþkisini 70’li yýllarda dondurmuþ.)
Hayýr... Nuri Bilge Ceylan’ý da beðenirmiþ. Bazý filmlerini izlemiþ.
Þimdi sýký durun:
Þiiri de pek bir severmiþ. Hatta bir zamanlar “þiir” yazmýþ. Bunlarý, Elazýð’da çýkan mahalli gazetelere yollamýþ. Yayýnlandýðýný görünce de çok sevinmiþ... (Keþke “sanat”a ara vermeseymiþ... Bugün de þiir yazýyor... Daha doðrusu, “þiir tadýnda” siyasi çýkýþlar yapýyor; “Angus sýðýrý, ananý a... a..., silkeleyin aðacý belki Recep düþer, altýna yatýyorsunuz” vs...)
Röportajý okuyup bitirdiðinizde, “Yahu ne nezih, ne kibar, ne beyefendi, ne hoþgörülü adam” diye düþünüyorsunuz.
Zaten “hoþgörü” konusuna özel bir vurgu yapýyor; siyasetçilerin mutlaka hoþgörülü olmalarý gerektiðini (hem de altýný çize çize) söylüyor ve Özal’ý örnek gösteriyor... Özal, hakkýndaki çirkin karikatürleri bile severmiþ, hatta duvarýna asarmýþ... Ama Erdoðan öyle miymiþ? Herkese dava açýyormuþ. Dava tehdidiyle gazetecileri susturuyormuþ.
Peki, kendisi hiç dava açmýþ mý?
Bunu, röportajý yapan arkadaþ da merak etmiþ... “Siz hiç dava açtýnýz mý?” diye soruyor.
Hayýr, açmamýþ...
Hakaret kastý taþýyanlar hariç, hatýrlayabildiði kadarýyla, kimse hakkýnda dava açmamýþ. Hatta hakaret kastý taþýyanlara bile açmamýþ. Net hatýrlayamýyormuþ ama... Evet, açmamýþ!
Kemal Bey hatýrlamýyor ama ben hatýrlatayým sevabýna:
Bu satýrlarýn yazarý hakkýnda iki adet dava açtý.
Kaç aydýr bu iþlerle uðraþýyorum.
Bir hanýmefendi için sarf ettiði “altýna yatýyor, altýna” ifadesinde hakaret görmeyen, “Niye aðzýný bozuyorsun? Ayýp deðil mi? Yakýþýyor mu koskoca CHP genel baþkanýna?” diyenleri de ilkinden daha aðýr sözlerle aþaðýlayan Kemal Bey, benim “Niçin Türkiye’nin düþmanlarýyla iþ tutuyorsunuz?” baþlýklý yazýmda hakaret vehmetmiþ.
Kiþilik haklarýnýn zedelendiðini ve “incindiðini” söylüyor.
Sorduklarýnda da, “Hayýr, bugüne kadar kimseyi mahkemeye vermedim. Hakaret kastý taþýyanlar dâhil...” diyor.
Þimdi “yalancý” desem, yine incinecek ve soluðu mahkemede alacak.
Bizim memlekette yalancýya “yalancý” diyorlar.
Kemal Bey kusura bakmasýn ama baþka bir sýfat bulamadým.