“Yalnýz ruhlar” yüzyýlýnda yaþamak

Trabzon’un o yýllardaki tek yemekli lokalinde 31 Aralýk 1967 gecesi bir araya gelen üst düzey bürokrat ve eþraf açýsýndan yaþam, sürprizlere kapý aralamayacak ölçüde durmuþ-oturmuþ kimlik taþýyordu. Sanki akýp giden bir ýrmaðýn, baraj gölüne kavuþtuðu ve birden görünmez olduðu o buluþma noktasýnda gibiydiler… 

Sanayi 2.0’dan, sanayi 3.0’e geçiþ sancýlarý yaþayan, 7 yýl önce ilk askeri darbesini görmüþ, bir baþbakan ve 2 bakanýn idamýný seyretmiþ ama, devlete bakýþ açýsý, ahlaki deðerleri ve dini hassasiyetleri ile “tarif edilmiþ” bir toplumun “tartýþmalý rahatlýðý” yaþanýyordu. 

Soðuk Savaþ’ýn insanlýðý ikiye bölen kalýn duvarlarý, bu duvarlarýn arkasýnda her ideolojinin kendisi için oluþturduðu katý kurallar, karþýlýklý olarak deðiþime asla izin vermeyen sert ama kýrýlgan kimlik tercihlerinin yeni bir yýlý daha baþlýyordu iþte… 

Geleneksel olan ile modernizmin üstten gelen telkin/baskýlarla saðlanmýþ yumuþak ittifakýnýn son yýlýný geride býraktýðýmýzý, bozuk bir saksafon, akordu tam oturmamýþ bir gitar ve hayli acemice döktüren baterinin oluþturduðu orkestranýn müziðinde yeni yýlý kutlayan o üst düzey zevatýn bilmesi mümkün deðildi. 

Mayýs 1968 itibariyle Paris sokaklarýndan gelen haberler, dünyanýn artýk eskisi gibi olmayacaðýnýn ilk iþaretlerini veriyordu, öyle de oldu. Deðiþim kelimesinin týlsýmlý bir kavram gibi günlük dilde egemenlik kurduðu, geleneksel katý yapýlar ile deðiþimi zorlayan hareketlerin çatýþtýðý yýllarýn baþlangýcýydý… 

Deðiþim kavramý, Duvar’ýn Batý yakasý için iç çatýþmalarýn, sokak hesaplaþmalarýnýn, terörün, otoriter rejimlerin, insan haklarý ihlallerinin baþlangýcýydý ayný zamanda, olumlu deðiþim taleplerinin eksi bakiye veren yýllara dönüþtüðünü gördük. Duvar’ýn Doðu yakasýnda ise sonuç, çok deðil, 22 yýl sonra 1989 Kasým’ýnda Duvar’ýn kendisinin yýkýlmasýydý… 

 

Kimliði olmayan topluma doðru…

22 Aralýk 1991’de kaðýt üstünde, 31 Aralýk 1991’de ise fiilen kendini laðveden Sovyetler Birliði’nin tarih olmasýndan bugüne, deðiþim kelimesi, eski gücünü kaybetmiþ görünüyor. Çünkü, teknolojide yaþanýlan inanýlmaz hýzdaki geliþme, sosyal-ekonomik deðiþimin hýzýnýn çok üstünde kimlik kazandý. Ýnsanlýk sanayi devriminin ilk yýllarýndan itibaren yürüttüðü teknolojiyle baðlantýlý, sosyal-ekonomik-kültürel deðiþim yeteneðini teknolojinin gücü karþýsýnda kaybetti. 

Bugün, teknoloji devriminin güçlendirdiði bireycilik ve tüketicilik dýþýnda baþka kimliði kalmamýþ insan türüyle karþýlaþmýþ durumdayýz.

Günümüz toplumunu “akýþkan toplum” olarak analiz eden sosyologZygmunt Bauman ile onun analizlerini felsefede yerli yerine oturtan Umberto Eco’nun söylediklerinin doðru çýktýðý bir “yalnýz ruhlar” yüzyýlý… 

Bireyci. “Önce benim taleplerim önemlidir, gerisi teferruattýr” diye düþünen. Ýnsanýn deðerini, tarihte ilk kez, ne ürettiðine deðil, ne tükettiðine göre ölçen. Sosyal medyada kalabalýk olduðunu düþünüp, aslýnda, evinde bilgisayarý, elinde cep telefonuyla hýzla yalnýzlaþan. Sistemin talebi doðrultusunda hafýzasýný kaybeden. “Sosyal Alzheimer” nedeniyle, kültürel genetiðinden kopan, küreselleþme nedeniyle beyninde vatansýzlaþan, kapitalizmin pagan-deist tercihi zorlamasý nedeniyle de dinsizleþen yeni bir insan türü… 

Paranýn görünmeyen sahiplerinin siyaset ve devlet kurumlarýný çürüttüðü ama yerlerine yeni kurumlarý –bilinçli olarak- yerleþtirmedikleri bir kaos çaðý. Teknolojik geliþmelerin insanlýk tarihinde ilk kez ortak refaha katkýda bulunmadýðý, aksine, eþitsizlik ve yoksulluðu derinleþtirdiði bir garip paradigma. 

Ýþsiz ve fakirlerin sistem tarafýndan, “neden üretime katýlamadýklarýný araþtýrmaktansa, iyi bir tüketici olamadýklarý” için dýþlandýðý bir barbarlýk çaðý… 

Bauman’ýn dediði gibi, “burada artýk kimse bir þeyi kontrol edemiyor ve insanlar, kontrolsüz bir dünyada yaþamanýn toplu cinnetine yaklaþýyorlar…”

Hepinize iyi bir yýl, iyi bir gelecek dilerim… 

Umarým.