YAPAMAZSIN ARDA! YAPAMAZSIN HİDO!

Düşünün ki bir iş var ve o işin yapılması 100 birimlik enerji gerektiriyorsa buna göre sizin 100 birim enerji harcayarak o işi yapabilmeniz gerekir, öyle değil mi? Öyle olmuyor işte.

Türkiye’de 100 birimlik işi yapmak için 300 birimlik enerjiye ihtiyacınız var.

100 birimi o işi yapabileceğinize insanları inandırmaya,
100 birimi işi yapmaya,

100 birimi de o işi “gerçekten” yaptığınıza insanları ikna etmeye…

Oysa ne gerek var değil mi? Birbirimizin işini kolaylaştırmamız, destek olmamız gerekmez mi?

Niçin birilerine “rağmen” başarılar, birilerinin “sayesinde” olanlardan çok daha fazla?

Bir filozofa sorarlar; “Şansa inanır mısınız?”. Cevap verir; “Elbette, yoksa sevmediğim insanların başarılarını nasıl açıklardım?”

Birisi çok başarılı olmuşsa, “Şansı yaver gitmiştir”;
Zengin olmuşsa, “Kesin çalmıştır”,

Çok iyi yerlere gelmişse “Kesin torpili vardır” diye bahaneler üretiyor bize nefsimiz. Tersini düşünmek nefse ağır gelecek zira, kendisiyle yüzleşmek de zor, başkalarını alkışlayabilmek de.

İşte tam bu noktada olgun, kendisini tamamlamış bireyler başkalarının başarılarında verdikleri tepkilerle farklarını gösteriyor.

1- Olgun insanlar başkalarının başarılarında, onlarla içsel rekabete girmez, empati yaparak o kişiyle aynı mutluluğu ve gururu yaşamaya çalışır, bu iki tarafa da iyi gelen yöntemdir.

2- Olgun insanlar, herkesin farklı birer hikayesi olduğunu bilir, kendisi henüz başarılı olamamış olsa bile olgun insan, başkasının başarısıyla mutlu olur, kendisinin başarısının da eninde sonunda gerçekleşeceğini bilir.

3- Olgun insan sürekli kendisinden iyi olanların durumuna bakarak hırslı bir tutum içine girmez, onun yerine kendisinden daha kötü durumda olanlara bakarak haline şükreder, yoluna devam eder.

Ve emin olun, bu adımları uygulayan insanlar, olgun ve kendini tamamlamış bireyler hem başka başarılardan ilham alır, hem çok sayıda dost kazanır, hem de olumlu enerjilerinden dolayı güzelliklerle karşılaşır.

Hem televizyoncu, hem girişimci hem de STK’cı olarak farklı alanlardan, farklı sektörlerden Türkiye’nin en başarılı, en ezberbozan isimleriyle tanışma ve onları yakından tanıma fırsatı buldum.

Başarı hikayelerinin neredeyse tamamında hikayenin sahibinin şu ortak sözlerine şahit oldum.

-       Kimse bana inanmıyordu.

-       Herkes karşı çıktı, “yapamazsın” dedi.

-       En yakınlarım bile bana inanmadı.

-       Aklımı kaçırdığımdan şüphelendiler.

Adeta bir “YAPAMAZSIN” korosu var Türkiye’de.

Kim neyi denese : YAPAMAZSIN,

Kim bir hayalini gerçekleştirmek istese : YAPAMAZSIN,

Kim farklı bir açıdan baksa, “YAPAMAZSIN”

Aslında sizin yapamayacağınızı söylerken içten içten, “Ben denedim yapamadım veya ben deneyemedim bile, sen şimdi denersen ve başarırsan ben bunu kendime nasıl kabul ettireceğim, gel bu yoldan dön, ağzımızın tadı bozulmasın” diyor da farkında değil.

Yıllarca türkülerle ve arabesk-fantazi dalında söylediği şarkılarla tanıdığımız Mahsun Kırmızıgül “Ben müziği bırakıyorum, film yapacağım” dediği zaman herkes güldü. “Senaryo yazacağım, senarist olacağım” dedi, “Yok canım, daha neler, o türkü söylesin” dediler, senarist oldu, “Yönetmen olacağım, dünya standartlarında film çekeceğim” dedi, güldüler, “Yok daha neler” dediler”, oldu. Çektiği beş sinema filmiyle bugün çok başarılı bir yönetmen ve senarist. O gün “Yapamaz” diyenler, bugün filmlerine gidiyor sessiz-sedasız.

“Siyasi hayatı bitti” dedikleri, “Muhtar bile olamaz” dedikleri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, evet, biraz da haklılar, çünkü gerçekten de muhtar olamadı ama muhtar hariç her şey oldu, hem Başbakanlık, hem Cumhurbaşkanlığı görevi yaptı/yapıyor.

Hidayet Türkoğlu, 2000 yılında NBA çaylak seçmelerine giderken “Gidemez, seçilemez” dediler. Seçildi, “Kalamaz” dediler. Kaldı, “Uzun süre kalamaz, başarılı olamaz” dediler.  Hido’nun bu yıl NBA’da 15. yılı, adı bugün NBA tarihine altın harflerle yazılı.

 

Arda Turan, İspanya’ya gittiğinde “Tutunamaz, oralarda yapamaz” dediler, tutundu, kendisini sevdirdi bu sefer takımı Atletico Madrid’i küçümsediler, “Real Madrid, Barcelona varken nereye şampiyon oluyorsun” dediler, Arda sırtladı takımını şampiyon yaptı. Birileri “Yapamaz” dedikçe daha iyisini yaptı.

Yani “Yapamaz” dediklerini yapmanız yetmiyor, “Onu yaptı ama devamını getiremez” diyecekler çünkü, çaresi yok.

Ama görüyorsunuz, onlar, her kimlerse onlar, işte onlar ne kadar “yapamaz” derse desin, siz vazgeçmezseniz oluyor.

Ne demişti Mahatma Gandhi?

“Önce seni görmezden gelirler , sonra alay ederler , sonra seninle savaşırlar, sonra sen kazanırsın”

Yani…

Yılmak yok, durmak yok, dinlemek yok, moral bozmak yok!

“Yapamazlar” korosunu susturana kadar, yola devam!

BENİ BÖYLE SEV’MENİN SONU YOK!

Diziler artık hayatımızın vazgeçilmez bir gerçeği, efsane diziler geldi geçti. Güzel olanlar, yüreğe dokunanlar hiç unutulmadı. Ama bir dizi var ki, final yaptıktan ve yayından kalktıktan sonra bile ilgisi, sevgisi, hayran kitlesi azalmıyor, artıyor. Bize Rahmetli Osman Yağmurdereli’nin emaneti ve yadigârı olan Esin Yağmurdereli ve değerli dostum Çağrı - Başak Bingüller kardeşlerin el emeği göz nuru olan BENİ BÖYLE SEV dizisinden bahsediyorum.

Tahminlerinizin aksine ne yapımcısından, ne oyuncularından bahsetmeyeceğim. Dizi müthiş bir hayran kitlesine sahip ki, final yapan dizinin kitlesi dağılmıyor, heyecanlarını ve o olağanüstü sevgilerini hiç kaybetmiyor.

O kadar güzel seviyorlar ve sevdiklerine öyle güzel sahip çıkıyorlar ki TRT yönetimi de bu müthiş sevgiyi karşılıksız bırakmadı ve Beni Böyle Sev’in sinema filmi olmasına karar verildi. O güzel insanların, o gencecik, pırıl pırıl genç kardeşlerimin mutluluğu o kadar güzel ve ilham vericiydi ki, onlardan köşemde bahsetmeye söz verdim. Reyhan’la Mazhar’ın takipçileri ReyMaz’cılara, Ayşem ile Ömer’in kitlesi AlpZey - AyMer’cilere yürekten sevgiler. Sevginiz daim olsun. Dünyanın sizin gibi güzel ve karşılıksız sevebilenlere ihtiyacı var.