Yard. Doç. Dr. Yalçın: Erdoğan Beyaz Saray’da çivi gibi konuştu

DÜNYAYA BEYAZ SARAY’DAN DUYURDUK: YPG’Yİ VURURUZ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD Başkanı Trump ile 16 Nisan’da Beyaz Sarayda görüştü. Hem iki ülke arasında kötüleşen ilişkiler, hem de Trump’ın görüşme öncesinde –Ankara’yı rahatsız etme pahasına- YPG’ye silah hibe edilmesi kararını imzalaması görüşmeye dair merakı artırmıştı. Görüşme gerçekleşti. Flu alanlar netleşti. İki devlet de anlaşamadıkları konularda anlaşamadıklarını kesinleştirdi ama Türkiye, güvenliğin gerektirdiği her noktada YPG-PKK’yı vuracağını da tüm dünyaya Beyaz Saray’dan duyurmuş oldu. Görüşmenin içeriğini, sonuçlarını ve olasılıkları İstanbul Ticaret Üniversitesi öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Hasan Basri Yalçın ile konuştuk. Yalçın’ın “Ulusal Güvenlik Stratejisi” adıyla yayınlanmış önemli bir kitabı bulunuyor. 

Trump’ın konuşması güçlü değildi. Bir şey söylemek istemediği için böyleydi. Erdoğan’ın konuşması ise çivi gibiydi. Her kelimesi ince ince düşünülmüş, büyük bir özgüvenle yerine yerleştirilmiş. Diplomatik açıdan çok iyiydi.

Beklentiler ve ifade edilenler açısından Erdoğan-Trump görüşmesine dair değerlendirmeniz nedir?

Çok sürpriz olmadı. Türkiye son kez beklentilerini Amerikalılara iletmek istedi. Amerikalılar da bunun üstünü örtmek için elinden geleni yaptı. Türkiye’nin Obama yönetiminden büyük şikayetleri vardı. O dönem kurulan Suriye siyasetinin devamından rahatsızdı. Obama gitti ama bürokratları görev başında. Ve Türkiye’ye zarar vermeye devam ediyorlar. Rakka’yı temizledikten sonra ne olacak? Suriye ne olacak? Siyaseten buna Amerikan hükümetinin yani Trump’ın karar vermesi gerek. Trump bu işlerden o kadar uzak ki Amerika’nın nihai tavrının ne olacağına dair hiçbir fikri yok. Bu da bürokratik hâkimiyetin yolunu açıyor. Türkiye de bunun farkında. Trump’a bu anlamda son bir uyarı yapıp son kez resmi görmek istedi. 

TRUMP’TAN ÜMİT YOK 

Trump’tan ümit var mı? 

Maalesef şimdilik yok. Türkiye diplomatik anlamda gidilecek tüm yolları gitti. Üstüne düşen kadarıyla meseleyi çözümlemeye çalıştı. Fakat diplomasinin sınırları var. Amerikan tarafı şimdilik tutturduğu ezberden vaz geçmeyecek. Türkiye de kendi yolunu çizecek. Başbakan’ın dediği gibi Amerika ile savaşacak değiliz. Fakat ABD de bizimle savaşacak değil. Aslında ABD ve Türkiye zaten üstü örtülü bir savaş veriyor. Bir devlet kendi işini kendi görebildikçe güçlenir, çıkarlarını kendisi savundukça müttefikleri için cazip hale gelir. Maliyetli ve yorucudur ama Türkiye bu sürecin içinde yoğrulacaktır. 

DİPLOMATİK ÇİVİ

Trump YPG-FETÖ konusuna değinmedi, PKK-DEAŞ terörüyle mücadelede Türkiye’yi desteklediğini vurguladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan netti ama: “YPG’nin muhatap alınması uluslararası mutabakata uygun değildir”. Neye yordunuz bu farklılığı?

Trump’ın konuşması yalnızca tarihi referanslarla doluydu. İçerik olarak güçlü değildi. Kabaca şunu dedi: “Biz PYD konusunda kararlıyız. Siz de razı olursanız iyi olur. Diğer konularda eksiklerimizi biliyoruz. Teröre destek verdiğimizi ima edebileceğinizi de biliyoruz. Ama bu konu açılmasın diye umuyor ve geçiştirmeye çalışıyoruz.” 

Öbür taraftan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşması çivi gibiydi. Uzun süredir gördüğüm en iyi diplomatik metinlerden biriydi. Her kelimesi ince ince düşünülmüş. Ve büyük bir özgüvenle yerine yerleştirilmiş. Amerika’ya yaptıkları işin teröre destek vermek olduğu bir kez daha söylenmiş oldu. Rahatsızlık dile getirildi. Fırsatını bulduğunda Türkiye’nin kendi başının çaresine bakacağı iması yapıldı. 

RAKİPLERİNİ YORMAK İÇİN

“PKK’ya ihtiyacın yok, DEAŞ’la mücadeleyi Fırat Kalkanı modelinde ÖSO ve biz yapabiliriz” mi dedi Türkiye ABD’ye? Bu önerinin ABD için işlevselliği nedir? 

ABD’nin elinde hazır bir kara gücü var. Kendi pozisyonunu savunurken, neden yeni bir güç kuralım, elimizdekini istediğimiz gibi kullanabiliriz, diye düşünüyor. Yapmak istediği tek şey Rakka’yı temizlemek ve bunu bir askeri başarı olarak sunmak. Hem de hiçbir maliyete katlanmadan. PYD savaşacak ABD arkadan destekleyecek. Irak Savaşı’ndan bu yana ABD asker kaybı konusuna soğuk bakıyor. Suriye sıradan bir Amerikalı için uğruna ölünecek bir coğrafya değil. Stratejik değeri de yüksek değil. Aksine enerji tüketen bir girdap gibi. 

EN ZAYIF OLANI SEÇTİ 

Neden bölgede o zaman?

Amerikalılar diğer ülkelerin bu cenderede birbirlerini tüketmesini istiyor. Rakka gerçekten temizlenirse ucuza bir zafer kazanılmış olacak. Amerikalıların PYD’yi başka aktörlere tercih etmesini belirleyen diğer şart PYD’yi oluşturan Kürt grubun Suriye’deki en zayıf grup olması. Nüfus bakımından Kürtler Suriye’de büyük bir çoğunluğu oluşturmuyor. Aksinde bugün PYD kontrolündeki bölgede dahi azınlık konumundaydılar. Nüfusu en yüksek olan gruba Amerika’nın destek vermesi riskler barındırır. Mesela Sünni Araplar çoğunluk grup olarak gerektiğinde ABD kontrolünden çıkabilirdi. Fakat PYD en küçük grup olarak hiçbir zaman Amerika’ya karşı bağımsız tavır alamaz. PYD’nin Suriye’de var olmak için ABD’den başka dayanabileceği adres yok. Amerika’ya mahkûm. Bu nedenle ABD PYD’nin güvenilebilir olduğunu düşünüyor. Aynı şekilde Amerika Türkiye’yi istemiyor. Çünkü Kuzey Suriye’de Türkiye’nin daha etkin olması Amerika’nın kontrolünü zayıflatabilir. Amerikalılar kendi cephesinden baktıklarından en çok savaşacak ve en kolay kullanılabilecek PYD’yi tercih ediyor.

KORİDORUN ÖMRÜ 

ABD açısından, Türkiye’de PKK’ya karşı Ankara’yı, Suriye’de DEAŞ’a karşı YPG’yi -üstelik Türkiye’ye rağmen- destekleme politikası sürdürülebilir bir politika mıdır? 

PYD PKK’da başka bir şey değildir. Bunu Amerikalılar da iyi biliyor. Şu an odaklandıkları tek şey Rakka. Ama Türkiye’yi de kaybetmekten korktuklarını düşünüyorum. Her bölgede ortaklık ettiğiniz müttefiklerinizi göz ardı edebilirsiniz belki ama onların tamamen kopmasını da istemezsiniz. Henüz Amerika’nın Suriye’ye dair net tutumu yok. Tutum aldığında Türkiye gibi aktörlerle anlaşmak zorunda kalabilir. Türkiye’nin razı olmadığı bir sonuç veya bir PYD koridoru uzun vadede sürdürülebilir değil. 

PYD BÜYÜYEN TEHDİT

O halde neden...?

Ama ABD Türkiye’yi ikna etmek istiyor. Şu an ses etmesin istiyor. Sorun çıkarmasın. Sonra bakarız havasındalar. Terör örgütü PKK’ya karşı destek vermeye devam edelim. Siz de bize ses etmeyin diyorlar. Ama anlamazdan geldikleri başka bir şey daha var ABD’lilerin. Bugün PYD PKK’dan daha önemli bir tehdit. Türkiye PKK ile zaten kendisi mücadele eder. Yeter ki Amerika gölge etmesin. Görüldüğü gibi Türkiye PKK’nın üzerine sert tedbirlerle yürüdüğünde PKK çözülüveriyor. Ama PYD güçlendikçe PKK da PYD’ye dönüşür. Şu an PYD PKK’ya bağlı gibi görünüyor. O zaman PKK PYD’ye bağlanır. PKK PYD’nin Türkiye kolu oluverir. Harflerin önemi yok. Türkiye’nin sınırındaki tüm bu terör oluşumları tehlikedir. En yakın olanı ve en güçlü olanı en büyük tehlikedir. Türkiye bunun farkında. Bu nedenle PYD ile PKK’nın ayrıştırılıyor gibi olmasının hiçbir anlamı yok. 

DERTLERİ PYD’Yİ MEŞRULAŞTIRMAK

ABD, PYD’ye verilen silahları geri almayacağız ama takip edeceğiz, diyor? 

Boş laf. Ne Türkiye buna güvenebilir ne böylesi sözler tutulabilir. O silahlar bir kere geldi mi orada kalır. Bunlar oldubitti siyasetidir. Hangi tür silahlar verildiği çok önemlidir. Terör örgütlerinin ağır silah elde etmesi mücadeleyi zorlaştırır. Fakat o mücadeleyi zor da olsa yaparsınız. Ama eğer o silah transferi bir tanınmaya dönüşüyorsa o çok tehlikeli. Amerika PYD’ye zaten silah veriyordu. Ama bunu resmi kanallardan yapmıyordu. Şimdi bunu yaptı. ABD PYD’yi tanımak ve tanıtmak peşinde. Diplomatik statü üretmenin bir adımı, PYD’yi normal ve diplomatik bir aktör olarak sunma gayretidir. Türkiye’yi rahatsız eden de tam burası. Ne silah aldıklarının ya da ne kadarının Rakka sonrası geri verileceğinin çok önemi yok. 

TÜRKİYE PYD’Yİ HER FIRSATTA VURMALI

ABD Rakka operasyonu için PKK’yı ağır silahlarla silahlandırmaya, PKK bölgede alan tutmaya devam eder, sınırımızda mevzilenirse… Türkiye ne yapacak? 

Çok zor bir soru. Ama kesinlikle cevaplanması gerek. Ama benden ziyade devletin cevaplaması gerekiyor. Hem de acilen. Belli başlı alternatifler var. Türkiye bu alternatiflerin birini veya birkaçını tercih ederek hareket edecek. Razı olmak veya reddetmek. Kendisine yapılan yoğun baskı PYD’ye yapılan desteğe razı olması yönünde. Türkiye’ye “size de silah yardımı yapalım” deniyor. Hiçbir devlet böylesi bir şeye razı olmaz. Eğer reddederse mücadele yöntemine karar verecek. Ya bunu kısa sürede çözmek isteyecek ya da meseleyi uzun vadeli bir mücadele olarak değerlendirip ona göre hareket edecek. Kısa vadede çözmek isterse, PYD ve Amerika’ya karşı oldukça sert bir tutum takınmak ve ABD’ye rağmen gerekirse PYD’ye doğrudan kara operasyonlarını bile gündeme alacak. Ama bu riskli bir yöntem. 

Sizin öneriniz ne?

Makul olan bu mücadeleyi uzun vadeli görmek. Suriye savaşının üç beş günde bitmeyeceği hesaplanmalı. Beklemeli Türkiye. Gerekli noktalarda devreye girmek üzere. Arada sırada vurmalı PYD’yi. ABD’nin koruyamadığı yerlerde ve zamanlarda. Kara yerine hava operasyonları yapabilir. Karaçok ve Sincar gibi adresleri vurabilir. Fakat asıl önemlisi Suriye’deki savaş kızıştığında kritik müdahale yapacağı zamana hazırlanmalı. Bu çerçevede Türkiye’nin Suriyeli göçmenleri örgütlemesi ve kendi ülkelerini geri alması için onlara destek olması gerekir. Yaklaşık bir milyon Suriyeli var silah altına alınabilecek konumda olan. 

ABD YENİ ORTAKLARDAN RAHATSIZ 

Erdoğan ABD’ye Hindistan, Rusya, Çin ve Kuveyt’ten sonra yeni ilişkiler geliştirmiş olarak gitti. Bu, Trump görüşmesini etkiledi mi?

Etkisi kısa sürede görülmez. Türkiye’nin alternatiflerini artıracak olması çok önemli. En temel sorunlarımızdan birisi Batı ittifakına tek taraflı bağımlılığımız olmuştur. Müttefikleri çeşitlendirirseniz Batılıların gözünde o kadar cazip olursunuz. ABD tedirgin. Ama somut sonuçlar üretmesini beklemek gerek. Ciddi ekonomik, siyasi ve diplomatik anlaşmaların sayısı arttıkça etkisi görülür. 

FETÖ’NÜN TESLİMATI NE ZAMAN?

WashIngton Gülen’i ne zaman iade eder?

Yakında olacağını sanmam. Konuyu hukuk meselesi gibi sunuyor ABD. Halbuki değil. Konu siyasi ve güvenlik meselesi. Bir müttefikin yapmaması lazım. ABD sayesinde ele geçirmiştik Öcalan’ı. Teslim etmek istediklerinde dünyanın neresinde olsa çıkarıp veriyorlar. Ama karar vermedikçe kendi ülkelerinde bile olsa vermiyorlar. Bunun için de gerekçe lazım. İkna için sözlerin ve diplomatik ilişkilerin dışında şeylere gerek var. Amerika’nın herhangi bir konuda Türkiye’ye ihtiyaç duyması gerek. 

RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ!