Yargýlanan gerçekten ‘Ergenekon’ örgütüymüþ

Ergenekon davasý’ sona ulaþtý ve Silivri’deki mahkeme yargýlananlarla ilgili kararýný açýkladý. Ne yapalým, sevinelim mi, üzülelim mi?

Herhalde beraat edenler kendi durumlarýna seviniyordur. Bu arada uzun süredir hapis yatan bazý sanýklar da aldýklarý cezaya bakýlarak serbest býrakýldý; onlar da buruk bir sevinç yaþýyor olsa gerekir.

Nihayet örgüte ‘örgüt’ denebilecek; bu da önemli...

Yargýlanýp ceza alanlar, onlarýn aileleri, yakýnlarý, onlarla ayný deðerleri paylaþanlar ise mutlaka üzüntülüdür.

Kendi hesabýma, demokrasinin önündeki en önemli engellerden biri gözüyle baktýðým ‘devlet içinde devlet’ yapýlanmasý bu davanýn sonuçlanmasýyla tarihe karýþýyor ise, olay bir anlam taþýyor. Davanýn açýlmasýndan bugüne kadar yargýsýz infazlar, fâili meçhuller, siyasi suikastlar görülmediðine, darbe giriþimleri tarihe karýþtýðýna göre, ‘Ergenekon’ adý verilen örgüt artýk istediði gibi at oynatamýyor demektir...

Yargýlanýp ceza verilenlerin hepsi gerçekten ‘Ergenekon Terör Örgütü’ üyesi midir, ya da örgütün bütün üyeleri yargýlanýp ceza aldýlar mý? Bilmiyorum.

Verilen cezalardan yüksek bulduklarým, hatta neden ceza aldýklarýný anlamadýklarým olduðu gibi “Ýyi de o niye yargýlanmadý?” sorusunu zihnimden silemediklerim de var.

Böyle bir davada savcý veya yargýç olmak yürek gerektiriyor; bu sebeple de kararý fazla sorgulamak içimden gelmiyor... Zaten ancak ‘gerekçeli karar’ açýklandýðýnda net görüþlere sahip olabileceðiz. Üstelik yargý süreci henüz tamamiyle sona ermiþ deðil; Yargýtay safhasý ve Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi’ne gidilmesi ihtimali, eðer yanlýþlar yapýldýysa, bunlarýn düzeltilmesine imkân saðlayabilir.

Çok sanýklý davalarda, dava bir de siyasi mâhiyette ise, kamuoyu vicdanýný bütünüyle tatmin etmek hayli zordur. Benzer davalarýn görüldüðü baþka ülkelerde de, kararlar, herkes tarafýndan haklý bulunmamýþtý. Ancak her ülkede ‘devlet içinde devlet’ yapýlanmalarýnýn yargýlamalarla büyük çapta ortadan kaldýrýldýðýný biliyoruz.

Konu yalnýzca yargý tarafýndan deðil siyasilerce de zamanýnda ele alýnmýþtýr. 1990’lardan itibaren, özellikle Susurluk ile baþlayan (1996) süreçle birlikte daha da artan biçimde, TBMM’nin ‘derin devlet’inpeþine düþtüðü, kurduðu komisyonlarla gerçeklerin ortaya çýkarýlmasý gayreti gösterdiði açýk. Ayrýca Baþbakanlýk Denetleme Kurulu ve devletin baþka birimleri de konuyu araþtýrýp raporlaþtýrdýlar.

Silivri’deki yargýçlar olayý yalnýzca örgütü yargýlamayla yetinebilirdi; onu yapmakla yetinmeyip yargýladýðý örgütün eylemlerini de ele almayý uygun gördüler. 23 ayrý dava konusu olan eylemlerin sanýklarýnýn aslýnda örgütü yargýlamak üzere görevlendirilmiþ Silivri’deki mahkeme tarafýndan yargýlanmasýnýn sebebi de budur. Son on yýl içerisinde teþebbüs halinde kalmýþ darbeleri de yargýladý ve sanýklarýndan suçlu gördüklerini cezalandýrdý mahkeme...

Zordu mahkemenin iþi; kararlarý da bu zorluk göz önünde tutularak deðerlendirilmeli.

Davanýn ‘siyasi’ olduðu bir gerçek, ama bir baþka gerçek daha var: Yargýlamada savunma tarafýnda yer alanlar ile yargýlananlara sempati duyanlarýn aþýrý tepkileri siyaset kokusunu çok artýrdý. CHP’nin parti olarak konuya taraf gibi yaklaþýmý ise tüy dikti.

Umarým kararlara tepkiler tadýnda býrakýlýr.