Ýddia ediliyor ki, yargýnýn aldýðý kararlar milli egemenlik adýna alýnan kararlardýr.
Hukukçu birçok akademisyen, hukuka giriþ babýnda öðrencilerine bir þeyler anlattýklarý zaman, söze muhtemelen ‘Milli Egemenlik’ diyerek baþlýyorlardýr.
17 Aralýk operasyonundan bu yana ise bu yollu hüküm yürütme artýk üniversite dersliklerinin dýþýna taþmýþ bulunuyor. Görüþlerini efsunlu ‘milli egemenlik’ kavramýna dayandýranlar, yargýnýn dayandýðý tasarrufun temel dayanaðý olarak ‘milli egemenliði’ gösteriyor ve bu çerçevede 17 Aralýk operasyonunu haklý buluyorlar.
Ama ortada bir yargý krizi olduðu da çok açýk.
Yargý, yasama ve yürütmeyi ilgilendiren alanlarda yaþanan krize ‘milli egemenliðe’ yasamadan gelen sert müdahalenin yol açtýðýný söylüyorlar.
Geçmiþte ve bu yakýn tarih içinde ‘milli egemenlik’ adýna yargýlanmýþ ve hala da bu yargýlanmalarýn bir sonucu olarak bugün dahi seçilme hakkýndan bile yoksun kalmýþ biri olarak, yani ‘milli egemenlik’ adýna yapýlan bir dizi yargýlamanýn bir maðduru olarak, son zamanlarda ‘milli egemenlik’ adýna mahkemelerde alýnan kararlara baktýðýmda, bu ülkede yargýnýn dýþýnda ‘milli egemenlik’ hakkýný kullanan baþka bir erk’in olmadýðýný düþünüyorum.
Bir hak var ortada. ‘Milli egemenlik’ adýna hareket etme ve karar alma hakký..
Ama yargý sýnýfý bu hakký kendine göre yorumlamýþ, kendini yasama ve yürütmeye göre her bakýmdan üstün ve denetlenemez konumda görmüþtür.
Bu konum yasalarla ve her askeri darbe döneminden sonra bir yenisi icat edilen kurumsal yapýlarla güvence altýna alýnmýþtýr.
Telafisi olmayan kararlar
Geçmiþte, hukuksal yargýlamalar sonucu yaþanmýþ maðduriyetler ve bu maðduriyetlere yol açan kurumlar, devlet erk’leri, bu erkler arasýnda hemen her dönemde toplumsal ve siyasal hayata egemen olmak için yürütülen kavgalar hatýrlanmadan, bugün yargý mekanizmasýnýn içinde bulunduðu durumun, salt ‘paralel devlet’le izah edilebileceði kanýsýnda deðilim.
Yasamanýn ve yürütmenin aldýðý kararlar, siyasi tasarruflar her bakýmdan sorgulanabilir ve denetlenebilir durumdadýr. Hatta eðer bir hata varsa, telafisi bile mümkündür.
Vatandaþýn beðenmediði bir yasama ve yürütme erkini deðiþtirmesi için nihayet en fazla beþ yýl beklemesi gerekir. Beþ yýl sonra sandýk baþýna gittiðinde oyuyla yeni bir yasama meclisi ve bunun sonucu olarak da yeni bir yürütmenin oluþmasýný mümkün kýlacak bir tercih yapmasý mümkün olabilmektedir.
Ama yargýnýn toplumsal sorunlar nedeniyle-mesela Kürt meselesi-verdiði ve sonradan da büyük maðduriyetlere yol açtýðý, hukukla baðdaþmadýðý, zaman içinde daha iyi anlaþýlan yanlýþ ve hukuk dýþý kararlarýn telafisi mümkün deðildir.
Sýkýyönetim ve devlet güvenlik mahkemelerinin verdiði kararlarda öyle vahim hatalar vardýr ki insanlar o hatalarýn bedelini, ömürlerinin yarýsýný cezaevlerinde geçirerek ödemiþlerdir.
Adli hatalardan söz etmiyorum. Bunlar her ülkede olabilecek, ama herhalde demokratik ülkelerde de en asgari düzeyde yaþanan hatalardýr.
Bizdeki adli hatalar, adli hata olmanýn ötesinde ancak ‘yargý teammüdüyle’ açýklanabilecek durumdadýr.
Lice’yi basýp, General Bahtiyar Aydýný öldürenin PKK olmadýðýný 20 yýl sonra öðreniyoruz.
Ama biri bu eylemden ötürü tutuklanýyor, ceza alýyor ve 18 yýl hapis yatýyor.
28 Þubat’ta daha çocuk yaþta olan bir evladýmýz idamla yargýlanabiliyor. Ama 28 Þubat askeri darbesinden bugün tutuklu sanýk kalmadý.
Herkesin maðduriyeti kendine mi?
‘Milli egemenlik’ adýna en çok yargýlanan kesimler arasýnda kim önde diye sorulsa ortaya farklý cevaplar çýkabileceðini ve cumhuriyet maðdurlarýnýn her birinin kendi maðduriyetini öne çýkarabileceðini varsaymakla beraber, bu soruya, benim cevabým þudur:
Cumhuriyet tarihi boyunca milli egemenlik adýna en çok yargýlanan Kürtlerdir.
Bu cevap inanýn bir maðduriyet hissiyle verilmiþ bir cevap deðildir.
Maðduriyet üstüne siyaset yapmanýn en azýndan bugün için artýk gereksiz olduðuna inanýyorum.
Herkesin maðduriyeti kendisi için çok makbuldür.
Sosyalistler, Ýslamcýlar, Kürtler, azýnlýk halklardan aydýnlar, tüccarlar, siyasetçi ve sanatçýlar..
Bu kesimlerin tümü de, Türk yargý sisteminin cumhuriyetten bu yana maðdurlarý arasýnda olagelmiþlerdir.
Bazýlarýnýn yargýyla ve devletle baþý beladan hiç kurtulmamýþtýr.
Bugün Ýslamcýlarýn, sosyalistlerin ve azýnlýklarýn yargýlandýðý toplu davalar filan kalmadý.
Ama Kürt siyasetçilerin, aydýnlarýn ve gazetecilerin yargýlandýðý toplu davalar hala siyasetin ve yargýnýn en önemli sorunu olmaya devam ediyor.
Kürt meselesindeki askeri vesayeti çok tartýþtýk. Ama bu meseledeki yargý vesayetini tartýþmadýk.
Hukuk ve yargýlama tarihi üstüne çalýþma yürütenler keþke Kürt meselesi nedeniyle cumhuriyetten bu yana yapýlan toplu yargýlamalarýn tarihine bir ýþýk tutsa ve bu davalarý derleyip toparlasa.
Bu davalarla baþlayan ve bu davalarla farklý ve trajik bir alana savrulan insanlarýn hayatýný, yaþadýklarýný senaryolaþtýrmaya, senaryolaþtýrýp bütün Türkiye’yi kahkahadan kýrýp geçirecek filmler yapmaya ne Yýlmaz Erdoðan’ýn ne Sermiyan Midyat’ýn ömrü yeter... Bir þeyler hep eksik ve tamamlanmamýþ olarak kalýr çünkü.
Oturma sýrasýna göre adalet!
Osman Sebri, deðerli Kürt aydýnlarýndan biridir. Kürtçe olarak kaleme aldýðý hatýralarýnda Kürt aþiret beylerinin, isyan bahanesiyle nasýl yargýlandýðýný anlatýr. Sebri, hatýralarýnda, bir mahkeme salonunda mahkeme heyetinin gelmesini ve heyetin oluþmasýný bekleyen ‘sözde isyancýlarý’ tasvir eder. Bu bir ilk duruþmadýr ve daha kimlik tespiti bile yapýlmamýþtýr. Ama ‘isyancýlar’ önceden alýndýðý belli bir mahkeme kararýna uygun olarak salona yerleþtirilmiþtir. Herkes alacaðý cezaya göre bir yere oturtulmuþtur. Derken mahkeme baþkaný içeri girer ve mahkemenin kararýný ilan eder. Gerisini Osman Sebri’den okuyalým:
‘Serekê mahkemê got: ‘jimar yek û dudu îdam, heya jimara nodî 15 sal, jê pêve ne berpirsiyar..’ (Bîranînên Osman Sebrî- Mehkema Cemilê Çeto)
(Mahkeme Baþkaný dedi ki, birinci ve ikinci sýrada oturanlar idam, doksanýncý sýraya kadar oturanlara 15 yýl, gerisi soruþturma dýþý.. (Osman Sebrî’nin Hatýralarý, Cemilê Çeto’nun mahkemesi-Shf:63-Aram yayýnlarý)
Düþünülmesi ve hayal edilmesi mümkün olmayan bir sahne bu. Ne Kafka’nýn ne Felli’nin aklýna gelebilecek bir sahne..
Ýsimleri okunmadan, ‘isyancý’ kabul edilen kiþilere, aldýklarý ceza oturtulduklarý sýraya göre teblið ediliyor!
Yargýnýn tarihinde buna benzer daha baþka bir çok olay var, muhatabý genellikle ve çoðunlukla Kürtler olan..
Ne bu kararlarýn ne de Menderes ve arkadaþlarýný, Deniz Gezmiþ ve arkadaþlarýný idama götüren kararlar milli egemenlik adýna alýnmýþ kararlar deðildir ve olamaz.
49’lar davasý, 12 Mart ve 12 Eylül yargýlamalarýný ise koyun bir tarafa..
Anayasa Mahkemesi önemli bir karara imza attý.
Bu mahkeme geçmiþte aldýðý kararlarla Kürt siyasetçilere o siyasetçilerin kurduðu partilere dünyayý dar etti. Yirmi yýl içinde açýlýp ta peþ peþe kapatýlan partilerin hiçbiri üç yýldan fazla yaþayamadý. Bazýlarýnýn ömrü daha azdý.
Anayasa Mahkemesinin BDP’lilerin tahliye olmasýna yol açan kararý elbette sevindiricidir.
Ama en çok da mahkemenin kendisi sevinsin.
Kürt toplumunda hiçbir itibarý yoktu, bu itibarýný yeniden kazanabileceði-önemliyse eðer-bir karara imza attý.
Ama buna raðmen yargý vesayeti, daha alt mahkemelerde devam ediyor. Kimse dokunmaya cesaret edemediði için bu vesayet bugün de geldi onu var eden devletin baþýna bela oldu.
Kurtul kurtulabilirsen þimdi!