28 Þubat 1997'deki Milli Güvenlik Kurulu Kararlarý, beraberinde hukuk dýþý bir süreç baþlatmýþtý. "Postmodern darbe" denmiþti bu sürece ve "1000 yýl sürecekti"... 21 yýl önce gerçekleþmiþ bir darbenin yargýlamasýný halen neticelendiremedik.
1997'deki MGK kararý, "irtica ile mücadele eylem planý" adý altýnda bir dizi önlemleri içeriyordu. Ordu, "Batý Çalýþma Grubu" adýnda bir kadroyla bu eylem planýnýn yürütülmesini dizayn etmiþti. Ordu'nun yaný sýra, medya, yargý, üniversiteler, bürokrasi, iþçi ve iþveren sendikalarý, birer uyumlu aparat halinde, uzun zamana yayýlmýþ bu darbeyi toplumsal katmanlarda yaygýnlaþtýrmakla görevliydiler.
Hemen akabinde Mayýs 1997'de Refah Partisi'ne kapatýlma davasý açýldý. Oysa yasal ve legal þekilde seçimleri kazanmýþ, en yüksek oyu alarak halkýn desteðini kazanmýþ bir partiydi. Haziran 1997'de o zamana kadar görmeye alýþýk olmadýðýmýz bir þey oldu; Anayasa Mahkemesi, Yargýtay, Danýþtay gibi yüksek mahkemeler baþkanlarý ve üyeleri ile birlikte Genelkurmay Baþkanlýðýna brifinge çaðrýldýlar. "Brifinglenme" hemen her kademede tatbik ediliyordu. Haziran 1997'nin ortalarýna doðru RefahYol Hükümeti'nin kurucusu Prof. Necmettin Erbakan, Baþbakanlýktan istifa etti, dönüþümlü olarak koalisyonun diðer lideri Prof. Tansu Çiller Baþbakan olacaktý... Ama Cumhurbaþkaný Demirel buna izin vermedi ve teamül dýþý bir þekilde Mesut Yýlmaz baþkanlýðýndaki AnaSol-M koalisyonuna verdi ülke yönetimini...
Bu süreç falan deðildi, "postmodern darbe" gibi söz ilüzyonlarýnýn bile örtemeyeceði kadar açýk, resmen bir darbeydi. Seçimi kazanmýþ parti kapatýlýyor, seçimi kaybeden ve halktan oy alamayan partilereyse hükümet kurduruluyordu. 28 Þubat 1997 Darbesinin en etkin faillerinden birisi zamanýn Cumhurbaþkaný Süleyman Demirel'di maalesef... Niye "Maalesef" dedim... Çünkü bizde Cumhurbaþkanlýðý makamý saygýdeðer bir makamdýr, insanlarýn adalet beklentisinin tezahür edeceði, "kerim devlet" töresinin adeta bedenleþeceði makamdýr. Demirel, "devlete güven" hissiyatýný çökertmiþ kiþidir. Nesilleri gözünü kýrpmadan harcamýþtýr.
***
Yarýn Av. Þeyma Döðücü, Av. Gülden Sönmez ve Sayýn Fatma Kutluoðlu hocamýzla birlikte 28 Þubat Davasýný takip etmeye gideceðiz... Hayatlarýmýzý hallaç pamuðu gibi savuran bu zalim süreçte, pek çok arkadaþýmýzý kaybettik, vefat edenler, saðlýðýný yitirenler, mahkum edilenler, yurtdýþýna sürgüne çýkanlar, gidip de dönmeyenler ve yirmi yýldýr yerini dolduramadýðýmýz beyin göçü ile düþünüldüðünde darbelerin yükü toplumlara çok pahalýya mal oluyor.
***
28 Þubat darbesi, çevre olarak görülen kesimlerin, merkeze doðru hareket etmesini önlemek için yapýlmýþ bir darbedir. Prof. Hüsamettin Arslan'ý rahmetle yad ederken, doktoradan bir arkadaþý, "Hüsamettin, yengesinin ördüðü kazaklarla, atkýlarla gelirdi okula" dedi... 28 Þubat'ýn muhataplarýndan bir arkadaþým, "biz birbirimizi annelerimizin ördüðü kazaklardan tanýrdýk" dedi. 28 Þubat, el örgüsü kazak giyen Anadolu çocuklarýna hadlerini bildirmek için giriþilmiþ bir darbedir. Sanki bir þey düþürmüþüz elimizden, eðilmiþiz almaya da, bir deniz geçivermiþ sýrtlarýmýzýn üzerinden, 20 yýl akmýþ gitmiþ...
Yazýyý yazarken oðlum yanýma geldi. Ona 28 Þubat'ý hatýrlayýp hatýrlamadýðýný sordum, o zamanlar birisi 3 birisi 5 yaþlarýndaydý. Belki çok az þey hatýrlýyorlar o günlerden ama bizim yanýmýzda yetiþtiler, onlarýn da bir hikayeleri var; 15 Temmuz... 15 Temmuz'da ülkemizi, 28 Þubat'ýn maðdur ettiði kiþilerin çocuklarý korudu...
Yasaklardan, yeni yeni kurtuluyor Türkiye. Bizden sonraki kuþaklarýn bizim çektiðimiz çileleri çekmemesi için yasal teminatlar kadar hukuk bilinci de gerekiyor.