Yaþadýðým coðrafya kökleriyle buluþurken

Demokratikleþme paketinin herkeste farklý duygular, farklý anýlar uyandýrdýðý bir gerçek.

Ben de her nedense yaþadýðým coðrafyayý düþündüm. Yer isimlerinin iadesi denildiðinde aklýma doðup büyüdüðüm köy geldi. Köyümün içinde yer aldýðý coðrafya kültürel ve tarihsel olarak o kadar zengin ki, bu zenginlik benim dört yýl önce yayýnlanan ‘Affet Bizi Marin’ isimli kitabýmýn konusu oldu.

Süryaniler’i ve aslýnda eski bir Süryani köyü olduðunu düþündüðüm köyümü, Mor Gabriel Manastýrý’ný ve manastýrýn topraklarý hakkýnda açýlan haksýz davalarý anlatmýþtým o kitabýmda.

Ne güzel, Mor Gabriel’in topraklarý iade edilecek, Andýmýz artýk ilk okullarda okutulmayacak.

Altmýþ marþla gelen ‘Ant’

Çocukluðumda okullarda okuduðumuz ‘andýmýz’dan ben yakamý gençlik yýllarýmda da kurtaramadým. Andýmýz ezberlenmesi mecburi tam altmýþ marþla beraber geldi beni ve benimle beraber binlerce insaný Diyarbakýr Cezaevi’nde de buldu. Her sabah andýmýzý okuyarak güne baþlardýk.

Türktük, doðruyduk, çalýþkandýk, varlýðýmýz Türk varlýðýna armaðandý!

Usulen, cebren ve hileylen de olsa dört yýl boyunca durum buydu..

Aradan çeyrek asýrdan fazla bir zaman geçti. 11 yýldýr, insanlarýn ve coðrafyanýn kendisi gibi, yani aslý gibi görülerek adlandýrýlmasý ve bu adlandýrýlmaya saygý gösterilmesi  için reformlar yapýp duruyoruz. Hayatýnda hiç damdan düþmemiþ olanlar dýþýnda, insanlar bu gidiþattan memnun.

Ben de memnunum. Kitaplarýmda ve yazýlarýmda uzun uzadýya anlattýðým sorunlarýn çözülüyor olmasý, beni fazlasýyla memnun ediyor. Aþaðýdaki kýsa metni sözünü ettiðim kitabýmdan alýp yeniden paylaþma arzusu duymamýn temelinde bu memnuniyet var. Doðduðum ve yaþadýðým coðrafya kendi kökleriyle buluþuyor ve daðý taþý, insaný Türkleþtirme politikalarý sona eriyor, az þey mi bu?

Dostlar Kalesi’nin öyküsü

‘Bir Omeryan köyü olan Kordis’te doðan babaannem, Mezopotamya tarihi hakkýnda ‘Haute Mesopotomie Oriantale’ adýyla bir kitap yazan ve bunu 1962 yýlýnda Paris’te yayýnlayan, tarihçi Louis Dillemann’a göre, çok eski zamanlarda asýl adý Birta-Habres olan Kafer-Hewar’da öldü.

Ben bu köyde doðdum. Köyümün eski adý bu iþte, Birta-Habres. Süryanice’den gelen bir birleþik sözcük Birta-Habres, “Dostlar Kalesi” anlamýna geliyor. Burada yaþayan insanlar, kendilerini dýþarýdan gelecek saldýrýlara karþý korumak için, bir zamanlar, Birta-Habres’de yani bugün bilinen adýyla söylersek Keferhavar’da bir kale inþa etmiþlerdi. Louis Dillemann’ýn anlattýðýna göre çok eski zamanlarda, Doðu Romalýlar bu yerleþim yerini koruyan kaleye Pirtaxabreas diyorlardý. Sonra kale yýkýlýnca, bu yerleþim yerinin askeri bir özelliði kalmadý.

Bu adla ilk kez, biraz kendimi, ama daha çok Süryaniler’i anlattýðým bir kitaba hazýrlanýrken rastladým. Mor Gabriel Manastýrý için yazdýðým “Kardeþlim Kuryakos” adlý yazýmdan sonra bana yazan bir Süryani dostum Abrahom Garis, Keferhavarlý olduðumu öðreniyor ve bana Keferhavar hakkýnda yazýlmýþ bu bilgileri aktarýyordu.

Bin yýllýk tarih

Doðrusu benim Birta-Habres adýný ilk duymam böyle oldu. Ve yine doðrusunu söylemek gerekirse, dünyanýn en önemli þehirlerinin bile en fazla bin yýla dayanan tarihleri karþýsýnda, bugün birkaç yüz kiþinin yaþadýðý ama tarihi neredeyse Hz. Ýsa’nýn doðumu ile baþlayan bir tarihe sahip bir köyden olduðumu bu vesileyle öðrenmek epey hoþuma gitti. Sanýrým bugün dahi, en eski Keferhavarlýlar’ýn bile ne bu isimden, yani Birta-Habres’den haberleri vardýr ne de bu ismin ifade ettiði anlamdan...

Kafr-Hewar adý ise az çok biliniyor. Bir hayli de eski bir ad bu. Birta-Habres’ten sonra kullanýlmýþ olmasý kuvvetle muhtemel. Keferhavar da aslýnda Süryanice bir sözcük. Turabdin bölgesinde yer alan birçok köyün asýl yerleþik halký Süryaniler’di. Kafr Süryanice’de köy, yerleþim yeri anlamýna geliyor. Hewar da ayný þekilde dost, arkadaþlar manasýndadýr. Sonra bu ad deðiþti, Gelinkaya oldu. Birta-Habres’ten Keferhavar’a gelinceye kadar herhalde birkaç yüzyýl geçti. Ama Keferhavar’dan Gelinkaya’ya geçmek için bu kadar uzun bir zaman gerekmedi. Bir gün bir yasa çýktý dediler ve Keferhavar’ýn ismi, Gelinkaya oldu.

Oldu olmasýna ama Türkçe bilen ve konuþan insanlarýn parmakla gösterildiði zamanlarda Kafr-Hewar’ýn terk edilip Gelinkaya adýnýn benimsenmesi çok kolay deðildi. Gelinkaya resmi yazýþmalarda ve devletle olan iliþkilerde geçiyordu sadece ama Kafr-Hewar, ya da Kefer Havvar hiç unutulmadý. Köyün adý deðiþmiþti, ama çevresinde yer alan daðlarýn, ovalarýn bölgelerin ve ormanlarýn adý olduðu gibi kalmýþtý. Gýngýrês Vata Estel, Elef, Imdavvara, Heblýþevk, Hatmiyat, Lýskaylê, Talðýtrabia, Þiemiyê, Kablýssen ve daha baþka yüzlerce ad olduðu gibi kalmýþtý. Köyün adýný deðiþtirenler hiçbiri Türkçe olmayan bu yer adlarýnýn farkýndaydýlar kuþkusuz. Bunlarý da deðiþtirme yetkileri olmasýna raðmen, þöyle düþün müþ olabilirler:

Estel’i yakan mucize ýþýk

Hiçbir isim Türkçe’ye, az da olsa benzemiyor, bu isimlerin hangi birini deðiþtirelim ki! Doðal olarak, sadece Keferhavar köyü sýnýrlarý içinde yer alan coðrafyada bile deðiþiklik yapmak yüzlerce yeni Türkçe ad bulmayý gerektirebilirdi. Sonra bu adlar bulunsa bile, ortaya çýkacak karmaþayla kimsenin baþa çýkmasý mümkün olmazdý. Bir günde adý deðiþen yüzlerce yerin yeni adýný Türkçe bilmeyen insanlarýn öðrenebilmesi imkânsýzdý. Biz yine ilk iki ada dönelim... Birta-Habres ve Kafr-Hewar adlarýna. Hem Türkçe’ye hem de Kürtçe’ye bir hayli yabancý olan bu kelimelerin farklý bir dil grubundan geldikleri çok açýk. Mezopotamya gibi, göçler, sürgünler, savaþlar ve talanlar coðrafyasý olan bir yerde, dillerin ve anlamlarýn köküne inebilmek çok kolay deðildir. Ama yine de çok iyi biliyoruz ki, inkâr siyasetinin egemen kýlýnmak istendiði yýllardan bu yana, insanlarýn kökleriyle buluþmaya dair kuvvetli bir isteði vardý. Ve içimizde belki de farkýna varamadýðýmýz bir yavaþl ýkla ilerleyen bu istek, bu yakýcý arzu, Estel’e (Midyat’ýn bir mahallesi) 1950’li yýllarda baðlanan elektrikle birlikte sanki canlanmýþ gibiydi.

O gece Estel’i yakan bu mucizevi ýþýðýn ilk yandýðý aný ben de görmüþtüm...

Sonraki günlerde deðiþen bir þey yoktu. Keferhavar köyünde damlara çýkýyor, gün ýþýðý sona erdiðinde Estel’i aydýnlatan bu mucizevi ýþýðýn yeniden yanmasýný bekliyorduk.

(Affet Bizi Marin-Orhan Miroðlu, Everest Yay.)