Yasadışı bahse teşvik ve bağımlılığının feci boyutları

"Evimi barkımı aldı, paramı aldı, evliliğimi aldı, sağlımı aldı bir de adliyeye düşürdü. Bu kumarı daha nasıl kötüleyeceğiz? Çok pişmanım, topluma kötü örnek olduysam Allah beni affetsin. Millete nasıl anlatacağız? Bu işi bilmiyorum.."

Bunları söyleyen şarkıcı Serdar Ortaç. Ünlü ve toplumun önündeki insanların zayıf yönleriyle karşılaşmak toplumda şok etkisi uyandırır çoğu kez. Ama ne Ortaç'ın ne de M. Ali Erbil'in kumar belası üzerinden sorgulanmaları yeterince ilgi uyandırdı, diğer facia haberlerinin içinde yutuldu gitti... Oysa iddia büyüktü; 'yasadışı bahse teşvik'. Bunu işiten pek çok kişi gibi ben de; ''acaba yasal bahis var mı?'' diye sordum...

Bağımlılıklar üzerine ciddi zihin yoran insan hakları aktivisti ve yazar Osman Atalay, tıpkı uyuşturucu veya alkol bağımlılığı gibi bahis ve kumar bağımlılığı hakkında da ciddi bir dosya hazırlamış. Rakamlar cidden ürkütücü: ''2014 yılında internet sayesinde yaygınlaşan çevrimiçi kumarın, dünyanın pek çok ülkesinde korkunç boyutlara ulaştığını belirten ilgili kuruluşlar, Türkiye'de 2 milyon sanal kumar bağımlısı bulunduğunu, dünyadaki kumar gelirinin yüzde 2.5'inin de Türkiye'den sağlandığını ifade ediyorlar' diyor Atalay.

Ve hemen ''yasal bahis olur mu?' şeklindeki hayretli sorumuza hepimizi düşündürtecek bir cevap veriyor: 'Çevrimiçi şans oyunlarının Milli Piyango bünyesinde de hızla ve çok çeşitlenerek artması ile "online" sanal kumar yasal hale gelse de bu durum, bağımlılığın önünde bir engel teşkil etmiyor' diyor.

Bu bahislerle ilgili reklamlar, neredeyse hemen her sosyal ortamda karşımıza çıkıyor, telefonlarımızdaki reklamlarda, sosyal ağlarda, X'te, Instagram'da, Facebook'ta, yüklenen videolar arasında... Her yerde karşımıza çıktığı gibi, şehrin ana arterlerinde, otobüs duraklarında, billboardlarda bile rastlıyoruz bu davetkar kumar reklamlarına, sanki masumlarmış gibi...

Devletin, siyasal partilerin, yerel yönetimlerin, sivil toplum kuruluşlarının, hukuk gruplarının bu konuda çok daha uyanık olması gerekiyor. Sessizce metastaz yapan bir tümör gibi bu kumar belası...

2017 yılında yapılan bir araştırmaya göre, İsveçli sanal kumar şirketlerinin gelirlerinin sadece 1/4'ünü Türkiye'den elde ettikleri bildiriliyormuş, feci bir sonuç öyle değil mi? Aynı araştırmaya göre; dünyadaki 5 milyar dolarlık kumar gelirinin %2,5'i de Türkiye'den geliyormuş. Bizde olmaz demeyin!

Psikologlarla bu konuda yaptığım görüşmelere göre; her tür aileden, her kesim yaşam tarzından gençler kumar bağımlılığıyla boğuşuyor. Aileler çok dikkatli olmalılar, okullar, arkadaş çevreleri, öğretmenler, imamlar, toplumun güvendiği kişilikler bu konuda hassasiyetlerini, farkındalıklarını arttırmalı, değil mi?

Elbette küresel bahis, kumar ağları ile zenginliklerine zenginlik katan şirketler 85 milyonluk nüfusu ve gençleriyle Türkiye'yi önemli bir pazar olarak görüyorlar... Bir toplumun gençlerini çökertmek, beyinlerini bukağı altında kıstırmak da cabası, ekonomik olduğu kadar ciddi dezavantajlı politik sonuçları da var bu bağımlılık bahsinin...

Osman Atalay şu önerilerde bulunuyor ki altını ben de imzalıyorum:

'Türkiye, artık 5 bağımlılık illeti olan tütün, alkol, kumar, teknoloji ve uyuşturucu sorununu tek çatı altında irdelemek zorunda. Bağımlılıklarla Mücadele Başkanlığı kurulması elzem bir durumdur.

Mevcut mücadele yöntemleriyle gerek kamu, gerek sivil toplumun sağlıklı, başarı bir sonuç elde etmesi mümkün görünmüyor.

Bağımlılıklarla mücadelede başarılı olmanın yolu sağlık, sosyal, hukuk, özel sektör, medya, üniversiteler, kamu ve sivil toplum ile sonuç odaklı bir işbirliğini sağlamaktan geçiyor.'