‘Yaşam tarzı’na başörtüsü himayesi

Laikliğin kısmen kendine mahsus bir yorumunun benimsendiği Türkiye’de örtünme konusuna ekstra bir direnç gösterildi. İslam’ın başka pek çok kamusal görünürlüğü söz konusu olduğunda istemeye istemeye de olsa razı gösterildi, sıra örtülü kadına geldiğinde ise rejimi koruma refleksi ile hareket edildi.

Bobby Seyyid, seküler algının örtü konusundaki bu direncine yerinde bir izah getiriyor Fundamentalizm Korkusu adlı kitabında.

Bir kere örtülü kadın ne kadar modernleşirse modernleşsin örtü onu seküler dünyanın uyruğu olmaktan alıkoyuyor. Örtüyü açmaya zorlamak ile örtmeye zorlamanın aynı şey olmadığının düşünülmesi de bundan. (İran’da olduğu gibi) örtünmeye zorlamak kötü iken örtüyü açmaya zorlamak ‘özgürleştirmek’ olarak görülüyor. Çünkü “örtülü kadın özsel kadın değil”. Yani aslında “biraz kadın”. Seküler algıya göre kadının özsel formu yani “ideal kadın” başı örtülü olmayan, modern-Batılı yaşam tarzının gerektirdiği yeme içme, giyinme, üreme, tatil vb. tüketim formlarını devam ettiren kadındır. Bu devamlılık hayati önemdedir. Bu sayede tekil hayatlardan özsel-ideal-evrensel kadına ulaşılır. Örtülü kadın bu algıda ketegori dışıdır.

‘Biraz kadın’ kadınlar...

Yine bu yüzden feminizm bile örtülü kadınının çiğnenen haklarını kadın hakları kategorisinde ele almamıştır.

Düne kadar Türkiye’de örtülü kadına bakış, sayısal olarak kadınların yaklaşık yüzde 70’ini oluşturmalarına rağmen, bu Avrupa merkezci filtreden geçiyordu. Tümden değiştiğini söylemek mümkün değil ama bugün artık seküler algıyı yırtan bir “yaşam tarzı kaygısı” kendi meşruiyetini başörtüsüne özgürlük söyleminde arıyor.

Bu temel bir kırılmanın işaretidir.

Bu yırtılma Gezi eylemleri sürecinde gün yüzüne çıktı. Yaşam tarzı kaygısının sahih bir gerekçesinin olup olmadığı ayrıca tartışılır; ama dile gelen bu kaygı, kendi meşruiyetini Kürtlerle ortak bir anlam dünyası oluşturarak, “yeryüzü iftarları” tertip ederek, Kandil kutlamalarını olumlayarak, başörtüsü yasağının şartsız sonlandırılmasını isteyerek kurmaya çalışıyor.

Gezi eylemleri boyunca, bir taraftan başörtülü kadınlar sokak ortasında küfür ve şiddete maruz kalırken, kendilerini vandalizm ve illegal örgütlerin eylem biçimlerinden ayrıştırmaya çalışan bir kesim başörtülülere karşı sergilenen bu nefret pratiklerinin yarattığı algıyı tersine çevirmek için gayret sarf etti. Bu çaba,”makul çoğunluk” nezdinde “Gezi ruhunun” hüsnü kabulünü sağlamak içindi. “Başörtülüler de Gezi’ye destek verdi” mesajını her fırsatta dile getirmeleri en çok da bundandı.

Başörtüsüne seküler onay!

Başörtüsü yasağının hala pek çok alanda devam ediyor oluşunu bugün artık AK Parti ve Başbakan Erdoğan’a karşı bir koz olarak dile getirenler “yaşam tarzıma karışma” diyen bu kesim. Örtünme yasağı hakkındaki samimi fikirleri ne olursa olsun son tahlilde bu çıkışın Başbakan Erdoğan’a karşı bir hamle olduğu çok açık. 

Milli Eğitim Bakanlığı Hukuk Müşaviri’nin Danıştay’ın başörtüsü lehine verdiği karara itiraz etmesi örneğinde de gördük ki hükümet “yasakçı” parantezine alınmaya çalışılıyor. Başörtüsü yasağı devam ettiği müddetçe Başbakan’ın elini bükemeyeceğiz düşüncesi örtünme konusundaki seküler algıyı parçalıyor. Bugün Başbakan’a yüksek sesle “kaldır yasağı” diyenlerin yarın bir gün sıranın altına saklanmaları imkansız hale gelmiştir.

Seküler onay” da alındığına göre, hükümet bundan böyle yasağın tümden kalkması hususunda daha hızlı davranabilir!