Yaşama sanatı hayatın nasıl yaşanacağı ile ilgili gerilimleri iyi yönetebilmektir. Üstelik esas beceri ideal şartların olmadığı, özgür seçimlerimizin sosyal ve ekonomik şartlar tarafından kısıtlandığı ortamda bunu yapabilmektir. Bu işin zor ama başarılması gereken bir mesele olduğunu düşünüyorum. Kendi adıma bu gerilimleri güçlü bir şekilde hissediyorum. Bugünkü yazım kendi dünyamdaki gerilimlerden kalkarak yazacağım.
En büyük gerilimlerden biri kişinin ne kadar iç dünyasında ne kadar dış dünya gerçekliğinde yaşadığıdır. Yalnız kalarak tefekkür etmek, hayal kurmak, ana dalmak, öylesine vakit geçirmek gibi durumlar kendi iç dünyamızda kalmaktır. Dış dünya; çalışmak, okula gitmek, eğlenmek, sosyal aktivitelerde bulunmaktır. Dengeli bir hayatta iki taraftan da unsurlar bulunmalı, bir taraf diğerini devre dışı bırakacak kadar ağırlıklı olmamalıdır. İki alanda insanı girdap gibi çekebilir. Denge girdaba girmeden özgürce hareket edebilmektir.
Çalışma hayatı insan hayatının temel belirleyicilerinden biri. Çalışmamak ve işsizlik en büyük stres. Aşırı çalışmaktan bunalacak hale gelmekte stresli. Bir nevi optimal çalışma süresi var. Esas sorun gerçek hayatın sorumluluk ve ihtiyaçları içinde çalışma miktarını ve şeklini belirleyebilmek. Zaman zaman hızı arttırmak zorunda kalsak bile yavaşlatmayı da başarmak gerekiyor. Özellikle aşırı çalışmaya bağlı ailenin ihmali ağır neticeler oluşturduğunu unutmamak lazım.
Benim gerilimlerimden biri de teorik ilim ile uğraşmak ile topluma hizmet çıktısı olan pratik meseleler arsındaki dengeyi yönetmek. İki tarafında çekim gücü var. Teorik ve ilmi düzeyde derinlere dalmak hem iç tatmini sağlıyor hem de ilim adamları arasındaki saygınlığı getiriyor. Toplumsal sorunlara deva olacak şeyler üretmenin de duygusal ve sosyal sonuçları var. Bu gerilimi ilmi temelleri olan orta düzey bir sorunu uygulamalı hale getirerek çözmeye çalışıyorum.
Gerilimlerden biri de varoluşsal meselelerle uğraşmak ile sosyal ve siyasal meselelerle uğraşmak arasında oluşuyor. Hayatın anlamını derinlemesine hissetmek, yeryüzünde varoluşun zihinsel düzeyde anlamak, sezgisel düzeyde manevi tecrübesini yaşamak sahici bir ihtiyaç. Hem hayata derinlik katıyor hem de ölüme hazırlanmayı sağlıyor. Sosyal ve siyasal meselelerde aktör olma sorumluluğunu hissetmek de bir o kadar sahici bir mesele. Sosyal ve siyasal alanda olup bitenler sahiden can acıtıyor. Mücadele ihtiyacı gerçekçi. Siyasal olarak hayatta kalma gerçek bir mesele.
Sonuçta gerilimler arasında sıkışmadan hareket edebilmenin yollarını bulmak gerekiyor. Zaman zaman bir tarafa ağırlık verilse bile bir denge hali yakalamak gerekiyor. Uçlara gitmiş haller yolsan sapmalara da sebep olabiliyor. Tüm bu gerilimleri sahici bir şekilde yürütebilmek işte bu sebeplerle tam bir yaşama sanatı.