Türkiye’de 1960’dan itibaren baþlayan ‘vesayet düzeni’ ile Türkiye’yi ‘uydu ülke’ olarak gören küresel güçlerin kontrol arzularý arasýnda doðrudan iliþki vardýr.
Belli bir ideolojik yapýdaki asker-sivil bürokrasinin milli irade ve siyaset üzerinde kurduðu kontrol iliþkisi aslýnda, küresel güçlerin kurmaya çalýþtýðý bir kontrol iliþkisinin yerel ayaðýydý. Bizdeki yerli vesayet odaklarý dýþarýdaki vesayet odaklarýnýn mümessili durumundaydý. Onlar adýna ülkeyi kontrol, siyaseti dizayn eden bir ‘uþak’lýk durumu. Sahiplik iddiasý aslýnda daha üst bir sahiplik iddiasýnýn sadece yerel uzantýsýydý.
AK Parti iktidarý ve 15 Temmuz’da sonra Erdoðan’ýn büyük baþarýsý yereldeki vesayet düzenini ve millete tasallut eden güçlerin kontrol giriþimlerini sona erdirdi. Ama bu odaklarýn sýrtýný dayadýðý ve adeta taþeronluk yaptýðý dýþ güçlerin kontrol çabalarý sona ermedi. Bugün uluslararasý zeminde yaþadýðýmýz sancýlar bunun neticesidir.
Milletin iradesine dayanan, özgür ve baðýmsýz bir iktidar ve yönetim anlayýþýndan küresel güçler fena halde bozulmuþ durumdalar. Darbeleri ve vesayet düzenini destekleyen güçler yaþadýklarý hezimeti hazmedemiyorlar.
Nasýl olur da Türkiye’de halkýn seçtikleri ülkenin geleceðini þekillendirebilir?
Nasýl olur da Türkiye’de seçilmiþ iktidarlar ulusal çýkarlarýný esas alarak dýþ politikada baðýmsýz adýmlar atabilirler?
Nasýl olur da Türkiye’de sivil bir yönetim, ülkeyi bölgesel bir güç haline getirip bölge halklarýnýn gönlünde taht kuran bir ahlaki duruþ sergileyebilir?
Bugün ABD ile yaþanan gerilimin temelinde yatan saik de budur.
ABD’nin her yaptýðýna onay veren, destekleyen, en azýndan sesini çýkarmayan bir Türkiye bekleniyor.
Vesayet dönemlerinde Türkiye’nin ulusal çýkarlarýna aykýrý adýmlar atýldýðýnda bile yerli iþbirlikçiler seslerini çýkarmazlar, zayiatý sineye çekerlerdi.
Þuanda ise menfaatine halel geldiðinde, vicdani ve insani hassasiyetlerine dokunduðunda, bölgesel çýkarlarý zedelendiðinde yapýlanlarý kabullenmeyen bir Türkiye var.
Türkiye’nin yaþadýðý sýkýntý diplomaside, ekonomide veya baþka bir alanda iliþkileri yönetememe sorunu deðildir. Temel sorun, içerideki odaklarýn zayýflatýlarak vesayet düzeninin sona erdirilmesine raðmen, dýþarýdaki odaklarýn vesayet iliþkisini býrakmak istememesidir.
Vesayetin içerdeki ayaðýný ve aktörlerini hallettik, ama dýþarýdakilerin ýsrarý devam ediyor.
Ýstenilen Türkiye’nin uydu ülke olmasýdýr. Biz ise onurlu bir iliþki istiyoruz. Karþýlýklý güvene ve samimiyete dayanan, dostluk temelinde, ortak çýkar ve hedefleri merkeze alan bir iliþki…
Küresel vesayet odaklarý sorun olarak Erdoðan’ýn bir güç odaðý haline gelmesini gösteriyorlar. Oysa sorun Erdoðan’ýn güç odaklarýný tasfiye ederek Türkiye’nin baðýmsýzlýðýný perçinlemesidir.
Mesele Erdoðan’ýn güçlenmesi deðil, Türkiye’nin güçlenmesidir.
Mesele Türkiye’nin birilerinin hoþuna giden veya gitmeyen bir tavýr takýnmasý deðil; Türkiye’nin kendine özgü bir tavrý, tutumu ve perspektifi olmasýdýr. Ülkelerin her konuda ayný düþünmeleri, ayný politikayý izlemesi elbette mümkün deðildir ama bir ülkenin düþünme kabiliyeti, politika üretme kapasitesi yadsýnmak istenirse bu muhal bir durumdur.
Ýliþkilerin düzelmesinin yolu, 1960’dan itibaren Türkiye’ye biçilen ‘kontrol altýndaki ülke’ rolünün deðiþmesidir.
Türkiye kabýný kýrmýþ, ulusal çýkarlarý ve hedefleri baðlamýnda uluslararasý konumunu yeniden tanýmlamýþtýr. ABD, AB, NATO, BM veya diðer ülkeler/kurumlar… Herkesin kabullenmesi gereken Türkiye’nin onurlu bir ortak ve paydaþ olarak güven temelinde bir iþbirliði geliþtirmek istediðidir.
Türkiye kavga etmek, gerilmek, kriz yaþamak istemiyor. Türkiye’nin istediði tehditle hizaya getirilebilecek, baskýlarla kontrol edilebilecek, göz boyamalarla ayýrtýlabilecek bir ülke olmadýðýnýn anlaþýlmasýdýr.
ABD, Almanya, Fransa veya diðer ülkelerle iliþkiler de, AB veya NATO gibi kurumlarla iliþkiler de Türkiye için elbette çok deðerlidir. Ýliþkilerin deðerli olarak kalabilmesi ve geliþmesi ise karþýlýklý güvenin ve iþbirliðinin samimiyet temelinde geliþmesine, bir vesayet deðil dostluk zemininde inþa edilmesine baðlýdýr.