Üç gündür bu konuda ifâde edilebilecek þükran ve övgü duygularýnýn muhtemelen hepsi ifâde edildi.
Yapýlabilecek en aklý baþýnda ve profesyonelce analizler kaleme alýndý.
O bakýmdan bunlara bütün kalbim ve zihnimle katýldýðýmý ekleyerek, bu baþarý öyküsü altýnda imzâsý (yâhut sâdece ‘parafý’) bulunan her ilgili ve yetkiliyi ayakda alkýþladýðýmý eklemekden baþka bir þey kalmýyor.
Ayakda alkýþlýyor ve (pek de tab’ýma uymadýðý halde!) gür bir sesle haykýrmakdan kendimi alamýyorum:
“Yaþasýn Türkiye! Yaþasýn Hâriciye! Yaþasýn “MÝLLΔ Ýstihbârât Teþkîlâtýmýz!”
* * *
Ben garib bir neslin mensûbuyum.
Bizler, yâni 30’lu ve 40’lý yýllarda dünyâya gelmiþ olanlar, ömürlerimizin ilk yarýsýnda ve ikinci yarýsýyla, kýsmen benim gibi sonlarýna doðru, ayný sebeblerden ötürü önce aþaðýlandýk sonra da gýbta edilmeye baþlandýk.
Bu “sebeb” Türk olmaklýðýmýzdý.
Aslý aranýrsa bir insanýn þu veyâ bu kavme mensub bulunmasý, hiçbir þekilde kendi irâdesinde olmayan bir hususdur.
Gerçi reþîd oldukdan sonra, isterseniz baþka bir milletin mensûbu olmaya karar verebilirsiniz ama o politik bir meseledir.
Hattâ ülkenizdeki bir baský rejiminin zorlamasý sonucu buna mecbur bile kalabilirsiniz, ama o da politik bir mevzûdur.
Ben hiç böyle bir duruma dûçâr kalmadým.
Evren gibi alçaklarýn en aðýr zorlamalarý dahî beni böyle bir karâr almaya sevkedemedi. Çünki o ve kuyruðundaki meymenetsizlere ve þerefsizlere bu zevki tattýrmak istemiyordum.
Onun için direndim, inâd etdim!
Derler ki inad da bir muraddýr!
Ýþte bütün bu buruk yýllar boyunca Türk olmak Batýlý “demokratik” (!) ülkelerde daha peþînen ya bir aþaðýlanma ya da en azýndan bir acýnma sebebiydi.
Bunu herhalde normal olarak hiç kimse “sadique” eðilimlerden ötürü yapmazdý ama belki gayrý-þuûrî olarak içinden öyle gelirdi.
Bu duygunun ve algýnýn tedrîcen deðiþmeye baþlamasý 2000’lerin ilk yarýsýndan îtibâren kendini hissettirmeðe baþladý.
Ben moruðun biri olduðum için iþin evveliyâtýný da bilirim:
1959’dan bu yana, kýsa denilebilecek aralýklarla, ki en uzunu iki yýllýk subaylýk dönemimdir, mütemâdiyen hep Almanya’da ve daha az da Fransa ve Belçika’da yaþadým. Dikkat buyrulsun, “bulunmadým, yaþadým”!
1970 baþlarýna kadar da durum farklýydý ve Türk olmak o sýralar da, nasýl söylesem, “iyi” bir þeydi...
Îtibarlý bir konumdu...
Sözü çok fazla da uzatmaksýzýn þu tesbîti yapayým istiyorum:
Türkiye, kendisini yöneten, yâhut yönetdiðini sanan birtakým zavallýlarýn elinde Batý karþýsýnda bel ve boyun kýrýp el-pençe dîvan durduðu sürelerde mütemâdiyen aþaðýlanmýþ ve dahî kaþaðýlanmýþdýr!
Böyleleri, aþaðýlýk duygusundan kývranan birtakým Tanzîmat süprüntüsü molozlardýr.
Türkiye, Baþbakan Erdoðan’ýn deyiþiyle “diklenmeden (DE!) dik durmanýn” mümkin olabileceðini daha yeni, yeni hatýrlamaya baþlýyor.
HAYIR! Tabii ki biz mahallenin kabadayýsý deðiliz!
Türkiye, sâdece biz Batý (Oðuz) Türklerini hesâba katsak bile, 1040’dan bu yana tam 974 yýllýk köklü bir devlet geleneði ve göreneðine sâhib bir devletdir.
Baþka bir deyiþle biz bu mahallenin gecekondusundan gelmiyoruz; en mûtenâ konaðýnda doðup yetiþdik!
Onun için kimse bizden öyle taþkýnlýk ve sergerdelik umarak mastürbasyon yapmasýn!
Biz, bâzý komþularýmýz misâli avaz avaz baðýrmadan, þamataya baþvurmadan ve ortalýðý lüzumsuz yere velveleye vermeksizin de sâdece kaþýmýzla gözümüzle problem çözmeyi biliriz!
Hem de iyi biliriz!
Bu arada MHP nâm fýrkanýn gedikli Önderi Sayýn Devlet Bahçeli de bermûtâd isilik dökerek yine çýðlýk çýðlýða soruyor:
Müzâkerelerin içyüzü nediiiir?
Onlara neler vaat edildiði ne zaman fâþedileceeeeek?
Yoksa bizden gizli memleketi mi sattýlaaaar?
Bakýnýz Devlet Bey!
Deðerli Baþvekîlimiz Erdoðan Bey bunca iþi arasýnda vakit bulup da sizi muhâtab alýr mý bilemem. Ama ben sevâbýna merâkýnýzý giderivereyim bâri!
O keratalara vaat edilenler þunlardýr:
Ýspanya’da bir þato (kaloriferli!),
Beykoz taraflarýnda bir plato,
Köfteci Râmiz’de bir rosto,
Üzerine de bir kâse komposto!
Müzâkereleri, Sayýn Büyüðüm Davutoðlu’nun ricâsý üzerine bizzat ben yürüttüðüm için bütün teferruata vâkýfým.
Ýsteðiniz müvâcehesinde protokollerin bir kopyasýný da takdîme hazýrým.