Yatay zindanda ‘eyvah’ demeden

28 Şubat darbesine giden günlerde, Müslümanlar’a yapılan baskılara karşı durduğu için zindana atılan kardeşlerimizin mağduriyetlerinden bahsetmeye başladığım yazıma (Aydın Doğan’ın Evinde Kurulan Mahkeme) devam edeceğimi belirtmiştim. Ankara’daki patlama sebebiyle ara verdiğim gerçek gündemime tekrar dönebilirim.

Benim gündemim, zindanlardaki Müslümanlar. Hani derler ya “Dünyanın işi bitmez”, hâliyle dünyanın gündemi de bitmez. Bitmeyen gündemler arasında önceliğimiz mağduriyetler olması gerekmiyor mu? “Mağduriyet” kelimesinin yüklenemeyeceği, altında ezileceği 20 yıla varan zindan hayatlarından bahsediyorum.

Zamanla konuşmanın unutulduğu, pencere olmadığı için hep yakın mesafeye bakmak sebebiyle görme kabiliyetinin yitirildiği bir hayattan bahsediyorum. Bu yazdıklarım, en basit sağlık sorunları!.. Varın gerisini, kendi gündeminizi bir kenara bırakıp siz düşünün. Konuşmayı unutmamak için duvarla bağıra bağıra dertleşmeyi hiç denediniz mi? Bağırmamıza gelen gardiyanların mazgaldan bizlere bakarken “Bu da kafayı yedi” diye gülmeleri mapushaneleri çok yaşanılır kılıyor!

Anlaşılan, o kalın zindan duvarlarından mahkûmların “Adalet istiyoruz” sesleri değil de gardiyanların gülmeleri geliyor dışarıdaki Müslümanlar’ın kulaklarına ki gündemlerinde zindandaki Müslümanlar yok. Ne garip! Kendine en uzak gördüğün şey aslında en yakın olandır. 10 yıllık hapislik hayatımda “Aklıma cezaevine girmek gelmezdi” diyen çok kişi gördüm. Nihayetinde etliye sütlüye karışmayan, “mutfakla helâ arasında bir hayat” süren bir adamın hapishanede ne işi olabilir değil mi? Oluyor işte... “Hocam sizlere yapılan zulümlerden hiç haberim yoktu burada öğrendim” diyen çok insan da gördüm; Allah’ın sevdiği kullarıymış ki zulmün farkına yatay zindana girmeden dikey zindanda vardılar. Hatalarını telafi etme şansları var! Ya yatay zindanda, kabirde “Müslüman kardeşlerin zindanda zulüm altındayken niye yardım etmedin” sorusuna muhatap olsaydı. Eyvah ki eyvah!..

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu, yoğun işkencenin ardından getirildiği İstanbul DGM’de yaptığı tarihî savunmada mühim hatırlatmayı sizlerle paylaşmayı elzem görüyorum: “Yassıada mahkemeleri sırasında, konulduğu hücre için “burada insan nasıl yaşar?” diye serzenişte bulunan bir Milletvekili’ne, gardiyan “Aman efendim! Buralar sizin Meclis’teki oylarınızla yapıldı!” diyor... Kıssadan hisse!..” Hisse alabilene ne mutlu! Şu an yaşadığımız Fethullahçı Terör Örgütü vakası bile ne ibretlerle dolu. Yazdıkları bir haberle insanları cezaevlerine attıran ve yapacakları darbe sonrası cezaevlerinin yetmeyeceğini düşünüp yeni cezaevleri yaptırtan FETÖ mensupları şimdi nerede? Yaptıkları cezaevlerinde “Buralar da amma kötü yerlermiş” diye hayıflanarak volta atıyorlar; kendi yapan ağlamaz!..

Her şeyin her şeyle alâkası içinde, zindandaki Müslümanlar’ın analarının, çocuklarının 20 yıldır döktükleri gözyaşları üzerimize bela yağmuru olarak yağıyor olabilir mi! Bu gözyaşlarını silersek Anadolu üzerindeki bela yağmurunu dindirmiş olmaz mıyız! Ne dersiniz hacı ağabeyler, şallı ablalar... Bana sorarsanız, bir düşünün derim!