Yaygara yapma iş yap

Davos’ta Recep Tayyip Erdoğan’ın, işgalci İsrail’in katil lideri Şimon Peres’e “Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” sözünün söyleyip toplantıyı terk ettiği andan itibaren olanları hatırlar mısınız? Canlı yayına bağlanan monşerler, eyyamcı köşe yazarları ve televizyon yorumcuları “İsrail bunu yanımıza koymaz, mahvolduk” diye ağlaşıyorlardı. Alışık değillerdi böyle şahsiyetli bir tavra. Bizlerin de maalesef cenderesinden geçtiği Kemalist eğitim sistemi Batı’ya kesin teslimiyeti öğretti. Bunu da “Yurtta sulh cihanda sulh” diye gayet insancıl bir ambalajla bizlere yutturdular. Hani evde hanımına ve çoluk çoğuna kan kusturup dışarıda centilmenlik gösterisi yapmaktan iki büklüm olan insan müsveddeleri vardır ya işte bizdeki devlet yöneticileri de öyleydi. Halkına karşı zalim ama Batı’ya karşı ezik. Batı ne yaparsa doğru yapar, onlar üstündür. Bu ezik anlayış devletin her kademesine sinmişti. Birisi çıktı ve bu kahpe düzene çomak soktu.

Gerek Davos’taki tavır, gerek hafta içi hududumuzu geçen Rus uçağının düşürülmesi devlet olmanın mânâsını kavramış insanlarda bir telâşa, bir korkuya sebep olmamalıydı. “Devlet olmanın gereği yapıldı” denilip karşıdan gelecek hamleyi beklemeden karşıyı hamle yapamayacak hale getirecek yeni adımlar ne olabiliri konuşmamız gerekiyordu. Ama torun torba sahibi adamlara “Ağlama, bir şey olmaz” demekle ve onların kendi korkaklıklarını cemiyete sirayetini önlemeye çalışmakla vaktimizi ziyan ediyoruz. Dönüp dolaşıp aynı şeyleri yazmak ve konuşmak zorundayız çünkü, henüz safralardan atılmamış Kemalist memur zihniyeti ve sığ muhafazakâr sağ anlayış dik durmanın önündeki en büyük engel. Maaş, ikramiye, avanta seyahat, rüşvet çarkında sefil hayat sürenler “Aman efendim şöyle olur, amam efendim böyle olur” diyerek bacaklarımızdan tutup bizleri kendi foseptik çukurlarına çekmeye çalışıyorlar.

Dünya değişiyor, değişen dünyada Türkiye, köklerinden gelen misyonla lider bir ülke olacağı aşikâr. Pasif, karaktersiz, emperyal kuvvetlerin emrine âmâde bir ülke olmaktan çıkmayı arzu eden bir irade var. Bu yolda hatalar yapılıyor, şu oluyor bu oluyor. Nihayetinde hatadan ve günahtan beri insanlar değiliz. Hedefe giden yolda başımıza her şey gelebilir. Mühim olan hedefin doğruluğu ve samimiyet.

Solcuların ağızlarına sakız yaptıkları “antiemperyalist bayrak” Müslümanlar’ın eline geçmiştir. Bugün nerede zulüm, işgal varsa orada Müslümanlar’ın direnişi vardır. Hatalar, düşmanın yönlendirmeleri, provokasyonlar, paralel yapılar araztır. Hayat arazlardan ibarettir. Düşman, “gel benim düzenimi boz” demez. O da elinden geleni yapacaktır.

Bugün sadece Müslümanlar’ın değil ezilen tüm halkların umudu, geçmişte olduğu gibi tekrar Türkiye olmuştur. İnşaallah tam mânâsıyla da Türkiye aslî hüviyetine kavuşacaktır. Kök tekrar meyve vermeye başlıyor. Bu yolda yürümek, dik durmak kolay değil. Bedeli ağır. Bazen en yakının sandığın kişi bile derdini anlamaz da bedel ödemekten kaçar ve ayak bağı olur. Türkiye’nin şu anki duruşundan taviz vermemesi diğer halklara da umut olacak; “demek ki bunların zulmüne karşı konulabilirmiş” anlayışı dünyanın dört bir tarafına yayıldığını düşünün...

Bir yerden başlanmalıydı ve Türkiye başladı. Allah tamamına erdirmeyi nasip eylesin. Bu yolda atılacak doğru adımlara destek, illaki olacak yanlış adımlara da engel olalım. Uzaktan martaval okumak kolaydır, “Gel işin ucunda tut” dendiğinde adamlık ortaya çıkar. Buyrun “Amerika’ya karşı gelinmez bedelini ödeyemeyiz”, “İsrail’e karşı gelinmez mahvoluruz”, “Rusya’ya karşı gelinmez hesabı ağır olur” yaygarası yapacağınıza er meydanına çıkın da görelim boyunuzu posunuzu!