9 Eylûl günü, Ýzmir'in 3,5 yýl süren Yunan Ýþgali'nden kurtarýlmasýnýn 100. Yýldönümü'ydü.
Birinci Ordu Kumandaný Sakallý Nureddin Paþa komutasýndaki askerlerimiz, bir yýldýrým hýzýyla gitmiþlerdi Ýzmir'e.. Ama, M. Kemal Paþa, Ýzmir'e zafer giriþini baþkumandan sýfatýyla kendisi yapmak istiyordu. Çünkü, Edirne'nin Enver Paþa tarafýndan kurtarýlmasýnýn ona kazandýrdýðý itibarý biliyordu.
Yunan Kralý Alexander'in, bir hayvanat bahçesini gezerken bir maymun tarafýndan ýsýrýlýp kuduz olmasý ve ölmesinden beri, Yunanistan'ýn iç siyasî karar mekanizmalarý bir sarsýntý geçiriyordu.
Ama, 'Yunan'ýn denize dökülmesi' deyimi yanlýþ; gemilere binip gitmiþlerdi.
Bir diðer konu da, Yunan ordusunun 9 Eylûl 1922'de Ýzmir'den kaçmasýndan 4 gün sonra 13 Eylûl günü meydana gelen büyük yangýný kim çýkarmýþtý?
Önce Cemal Paþa'nýn, sonra da M. Kemal Paþa'nýn en yakýn adamý olarak bilinen Fâlih Rýfký, daha geniþ tafsilât vermeden, 'Ýzmir'i biz yakmýþtýk..' demiþtir ve kimse de onun bu sözü üzerine gitmemiþtir. Ayrýca Fâlih Rýfký, 'Eðer Ýzmir'e giren muzaffer ordunun baþýnda M. Kemal deðil de, Enver Paþa olsaydý; Selânik'e de giderdi, Haleb'e de.. Ama, sonunda her þey kaybedilebilirdi..' .. demiþti. Bu durumu, temkinlilik olarak mý görmeli, yoksa...
*
Fâlih Rýfký, M. Kemal Paþa'nýn, Ýzmir'e girip, Kadifekale'de yorgunluðunu gidermek için raký içerken, 'Erzurum'dan buraya kadar geldik, düþmaný kovaladýk; þimdi de Ýzmir'den Erzurum'a kadar yeni bir cephe açacaðýz..' dediðini de aktarýr. Dediði gibi de yapmýþtýr..
Ýzmir'in Yunan iþgalinden kurtuluþunun etkinliklerinde konuþan Ýzmir BÞ Belediye Baþkaný Tunç Soyer, Osmanlý'yý suçlamýþ ve "100 yýl önceydi bu topraklarý yönetenler gaflet, dalâlet ve hattâ hýyanet içindeydiler. Sadece saraylarýndaki saltanatlarýný korumak için bütün bir milleti ateþe attýlar ve teslim oldular." demiþ.. O kiþi, M. Kemâl'i, askerî ve mülkî erkân üzerinde geniþ yetkilerle donatarak Anadolu'ya gönderenin Sultan Vahiduddin olduðunu bilmiyorsa, o cehaleti için de ayrýca bir tahsil görmüþtür veya 'Nutuk' okumuþtur.
*
*Ve, bir-kaç konuda, bir-iki söz..
1- Yaklaþan kýþ dolayýsýyla üst derece yetkililer ülkenin, 'doðalgaz depolarý'nýn dolu olduðunu ve bir sýkýntýnýn söz konusu olmadýðýný' açýklarken, depolama bölgelerini de zikrediyorlar. Bunlar yanýltmak için mi söylenmiþtir, bilmiyorum; ama, bunun açýklanmasýnýn son derece tehlikeli olduðunu söylemeye ne gerek var? Günümüz teknolojisinde, koordinatlarý verilerek fýrlatýlan bir füzeyle, binlerce km. uzakta da olsa, vurulamayacak bir hedef olmadýðý bilinmiyor mu?
2- Amerikan Dýþbakaný Blinken, 'Yunanistan'ýn adalar üzerindeki egemenliði sorgulanamaz..' diyor. Sen Amerika olarak Lozan'da taraf da deðildin, imzalayan ülke de.. Sadece gözlemciydin.. Ayrýca, hem Lozan'da ve hem de Ýkinci Dünya Savaþý sonunda, adalarýn Yunanistan'a devri konusundaki '1947- Paris Andlaþmasý'nýn 11'nci maddesinde, bu adalarýn silâhsýz ve askersiz olacaðý temel kural deðil miydi? Þimdi bu kurallarýn çiðnenmesine Türkiye itiraz edince, 'Yunanistan'ýn o adalar üzerindeki hâkimiyeti sorgulanamaz..' diyen Amerika, bütün bunlardan sana ne?
3- 'Kara Sularý', sahil devletinin sahilden itibaren denizdeki hâkimiyet alanýný ifade eder. Bu genel olarak 3 veya 6 mil þeklindedir. Ancak komþu ülkeler bu mesafeleri andlaþmalarla deðiþtirebilirler.
Ve, Türkiye ve Yunanistan, iki taraf da kendi kara surlarýný 6 mil olarak belirlemiþ bulunuyor. Hava sahasý da, denizdeki karasularý ile sýnýrlýdýr. Ancak, Yunanistan, bu konuda, 10 millik bir hava sahasýndan söz ediyor; buna karþý, hareket alaný iyice kýsýtlanan ve savaþ uçaklarýnýn eðitim uçuþlarýna bile radar kilidi atan Yunanlýlar karþýsýnda, Türkiye bu durumu kabul edilemez olarak niteleyip, Baþkan Erdoðan da, 'Bir gece ansýzýn gelebiliriz..' diyor.
Bu basit bir tehdit olmayýp, 'býçaðýn kemiðe dayandýðý'nýn ilâmý ve konunun ciddiyetinin anlaþýlmasý için dünyaya, bir tehlikeyi haber vermiþ oluyor; kontrollü bir gerginlik yöntemi ile...
Nitekim, 'Bir gece ansýzýn gelebiliriz..' söylemini, Tayyib Bey, Suriye'de bir 'harekât' yapýlabileceðinin iþareti olarak verirken de, iskandil atýp, gelebilecek tepkileri almaya çalýþýyordu.
Ancaak, ava giden de avlanabilir.. Nitekim, 'Haziran-1967'deki '6 Gün Savaþý' öncesinde, küçücük Ýsrail rejimini avlayacaklarýný hesap edenler kendileri av oldular; kezâ Saddam Irak'ý da Ýran karþýsýnda ve Amerikan emperyalizmi Vietnam'da, ve de Sovyet Rusya Ýmparatorluðu da Afganistan'da..
Tayyib Bey ve baþkomutaný olduðu Ordu da bu hususlarý asla göz ardý etmiyordur, elbette..
*
Kezâ, Yunanistan'a Ýzmir'i hatýrlatýyoruz.. Ama, onlar da 'Polatlý'ya kadar geldiklerini' hatýrlatýyorlarmýþ.. Öyle de olmamýþ mýydý? Hattâ, -pek hatýrlatýlmak istenmese de-, 'Kütahya -Eskiþehir Hattý'nda Temmuz-1921'de aðýr bir bozguna uðrayýp da geri çekilmemiþ miydik?
Ve bugün, Yunanistan, sýrtýný Amerika'nýn Ege adalarýnda ve Meriç'in öte yakasýnda bulunan 10 kadar Amerikan Üssü'ne dayamasýna güveniyor. Ancak, bir çýlgýnlýk olan savaþýn kapýsý bir kez açýlýnca, neyin nerede duracaðýný, nasýl bir sonuca varacaðýný kim kestirebilir ki?
*
Yunanistan Dýþbakaný Nikolas Dendias, 5 gün önce, Ankara'ya yaptýðý resmî ziyaretten dönen Fransýz Dýþbakaný Catherine Colonna ile Atina'da bir deðerlendirme yaparken, Erdoðan'ýn Yunanistan'a olan ihtarlarýný, Türkçe'deki 'dayýlanmak' sözünü telâffuz ederek eleþtiriyordu. Halbuki, sýrtýný Amerika, Fransa, Ýngiltere ve diðer bütün mâlûm dünyaya dayayarak asýl 'dayýlanan' bizzat kendileriydi. Ki, Anadolu'daki Yunan ordularýnýn komutaný General Trikopis'in esir düþtükten sonraki, 'Bizi kullanan Avrupalý güçlerin oyununa geldik, ne iþimiz vardý Anadolu'da..' sözlerinden ders alabilirdi.
Evet, Yunanistan, Anadolu'ya sürülmekle, 'Küçük Asya Faciasý'ný yaþamýþtý; ama, biz de o 'zafer'e dayanýlarak, Ýzmir'den Erzurum'a doðru açýlan cephenin aðýr harabiyetinden henüz de bütünüyle kurtulabilmiþ deðiliz.
*
*