Yazının başlığı: YAZI

Ne yapayım; aklıma şöyle çarpıcı bir başlık gelmedi. Bir kere de başlık ‘Yazı’ olsun!

Bugün iki husûsu düzeltmek istiyorum. Önce, uzun zamandır görüşemediğim ve şimdi kendisini anarken özlediğimi fark etdiğim hoşsohbet ahbâbım Ertuğrul Özkök’e hitâben...

ERTUĞRUL ÖZKÖK’E NOT:

Sevgili Ertuğrul, dünki yazında bizim ‘STAR’ için ‘tirajı yerlerde sürünen’ tâbîrini kullanmışsın. Kardeşim, nerden çıkarıyorsun, anlayamadım. Bizim 29 Nisan - 04 Mayıs haftası ortalama net tirajımız 128.503 nüsha. ‘Amiral Gemisi’ diye kendi kendisine asâlet (!) ünvânı tevcîh eden sizinkinin, yâni ‘Hürriyet’inki ise 388.115 nüsha.

Artık nasıl bir amirallikse... Fâzıl Ahmed’in ‘Ördeklerden bir filo - Bir de kazdan amiral...’ diye başlayan bir şiiri vardır, bildin mi?

Biz geçen hafta, bir önceki haftaya kıyasla 595 nüsha daha az satmışız; siz ise 3.889 nüsha daha az.

Sen bize poz atmayı bırak da şu Bâbıâlî’de amiral gemisi ünvânına herhalde sizlerden daha fazla lâyık olan ‘Zaman’la bir kıyâs et kendinizi istersen.

Bak geçen hafta onun net tirajı 958.050 nüsha!

Gerçi bir önceki haftaya göre o da 19.002 nüsha kaybetmiş ama yine de aranızda ‘bir mikdar’ (!) fark gözüküyor.

Haftaya seni ararım; vaktin olursa berâberce bir öğle rakısı içeriz...

Denk gelirse yeni flörtün ‘Muhâfazakâr Kadın’ı da alırız. Ben masanın altından dizlerine dokunmayı denerim.

Bu yöntem bâzen başarılı olabiliyor.

Bâqî selâm...

NÂMIK ÇINAR’A DÂİR NOT:

Dedim ya bu şahısla adam gibi tartışmak imkânsız. Hem müz’ic hem câhil hem müfterî hem mütecâviz...

Bir kere durup dururken işe Babamı da karıştırmış.

Tabii bu durumda bana da meselâ onun anasını karıştırma hakkı doğuyor ama bu hakkımı, şimdilik kullanmaya gerek görmüyorum. İleride bakarız...

Konumuzla ne alâkası olduğu belli değil ama bana cevab yetiştireceğim diye Büyük Atsız’ın ‘kafatasçı’ olduğu iftirâsını da araya sokuşturmadan edememiş.

Yalan!

Atsız gerçi Irkçılık denen garib akımın sâliklerindendi ama ömründe hiçbir zaman, evet hiçbir zaman, öyle kafatası şeklinden veyâ kan tahlîlinden soy sop saptamak gibi gayrı-ciddî bir fikre kapılmamışdır.

Bu meyandaki tek bir cümlesini, tek bir satırını gösteremezsiniz.

Üstelik bunu reddeden yazıları

vardır!!!

Zâten kafanın hangi şekline bakıp kanın içinde hangi maddeyi arayacaksınız?

Nâmık Çınar câhilin biri olduğu için Türkiye’de (kısa bir süre için!!!) ‘Kafatasçılık’ eden yegâne şahısların Rahmetli Atatürk ile Kızkardeşi Âfet İnan olduklarını bilmiyor.

Bu vesîleyle sevâbına ben öğretmiş olayım.

Kafataslarını Âfet Hanım ölçer biçerdi.

Büyük Atsız ise, işte bu saçmalıkla dalgasını geçmek için, Mânevî Pederi Dr. Rızâ Nur’dan mîras kalan bir ‘Havsala Ölçme Âleti’ ile misâfirlerin kafataslarını ölçerdi.

Bu âlet eski yıllarda hekimlerin, rahat doğum yapıp yapamayacaklarını anlamak üzere, hâmile kadınların leğen kemiklerini ölçdükleri bir âletdi. Pergel gibi bir nesne.

Nasıl kullanıldığını ben de seyrede ede öğrenmişdim.

İstiyorsa Emekli Yüzbaşı Nâmık Bey bana uğrasın, onun kafatası ölçüsünü de ben alıp bakalım Türk mü değil mi kendisine bildirebilirim.

Ama kan tahlîli işine karışmam. Aramızda iş bölümü yapdık; ona Kardeşim

Buğra bakıyor.

Ha, bir de Emekli Yüzbaşı Nâmık, Ordu’dan kovulmadığını, bil’akis “izzet ü iqbâl ile” bizzat kendi isteği üzerine ayrıldığını eklemiş.

Adı Nâmık ya kendini Nâmık Kemâl sandı zâhir...

Bundan bana ne, ulan?

İster kovulmuş ol ister kendi isteğinle ayrılmış bulun, seni oraya ben mi sokdum ki bana îzahatda bulunuyorsun?

Bak, üstelik ‘Taraf’ gibi gazetede kendine yer de bulmuşsun! Kemâl Tâhir olsa derdi ki “Sevin, Köpoğlusu...”

Öte yandan cunta kurup darbeye hazırlanırken işleri yüzüne gözüne

bulaştırdığını ve yakalandığını yine kendin yazmışsın.

Yâni demek bunun üzerine kumandanın yanağını okşayarak seni tesellî etdi ve dedi ki “Üzülme, evlâdım! Bu sefer beceremedin ama inşallah bir dahaki sefere daha iyi hazırlanıp muvaffak olursun...”

Hani tıpkı Talât Aydemir’e yapdıkları gibi, öyle mi?

Anlat, anlat! Heyecanlı oluyor...

Nasıl olsa bizim alnımızda ‘enâyi’ yazılı...

Feshübhânalaaaah!