‘Yedikule Zindanları'ndaki iki akşamdan notlar...

İstanbul Surları'nın Zeytinburnu sahilindeki köşesinde yer alan bölüm önünden, tarihten biraz haberdar olarak geçenler üzerine herhalde bir kasvet, bir hüzün çöküyor ya da tarihten gelen çığlık sesleri bir gulgûle çınlama meydana getiriyordur. Çünkü, binlerce yıllık geçmişi olan bu zindanlar, nicelerinin boğuldukları, katledildikleri ya da hapsedildikleri, işkenceler altında tutuldukları yerlerdi.

Yedikule Zindanları da bunların en ünlüsü olsa gerek...

Genç Osman diye bilinen 16'ncı Osmanlı Padişahı 2. Osman da, bir yeniçeri ayaklanması sonunda, milâdî takvimle, 1622'de, -yani, tam 400 sene önce, yine böyle bir Mayıs ayında-, henüz 18 yaşında iken, tahttan indirilip bu zindanlarda katledilmişti.

Yeniçerilerin 'Hurrâaa!..' sesleri altında Topkapı Sarayı'ndan alıp, uyuz bir at'a, yarı çıplak vaziyette bindirilerek ve ellerindeki sopaları bedeninin hassas yerlerine vurarak götürdükleri ve Genç Osman'ın, 'N'olur, yapmayın.. Dün Padişahınız idim... Bugün üryan kaldım... Bu dünya size de kalmaz...' şeklindeki yalvarmalarına rağmen el çekmedikleri işkenceler sonunda, onu boğarak öldürdükleri bir mekândır, burası...

*

Bu mekânda, 27 Mayıs 1960 Askerî Darbe Cinayeti'nin 62'nci yıldönümü akşamında, Fatih Belediyesi'nin de desteğiyle T. Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi'nin tertib ettiği bir ödül verme töreni vardı... Benim zihnimde ise, o saatlerde, Genç Osman'ın çığlıkları zihnimde yankılanıyor gibiydi...

Ama, sadece o değil, 62 yıl önce, zamâne -bozguncu- yeniçerileri olan darbeci askerlerin Adnân Menderes ve arkadaşları'na yaptıkları zulüm de Genç Osman'a yapılandan geride değildi... (O akşam TRT 1'de 'Elli Kelime' ismiyle yayınlanan ve Adnân Menderes ve arkadaşlarının ailelerine yazdıkları mektupların 50 kelimeyle sınırlı tutulmasını ve askerler tarafından okunmasını ve yapılan yargılamalardaki her türlü kanunsuzlukları yansıtan film izlenebilir.)

Yedikule Zindanları'nın bulunduğu surlarlarla çevrili iç alan, Fatih Belediye Başkanı Ergün Turan Bey'in özel ilgisiyle, bir mezbelelikten kurtarılmış... O geniiiş alan, daha şimdiden bir gezinti yeri olarak görülmeye değer güzellikte... O geniş mekânın ortasında geçmişte var olan, ama sonra yıkıldığı anlaşılan câmiin de yeniden inşaasına başlanmış...

Programda, çeşitli alanlardaki eserleri ödüle lâyık görülenlerden fikir adamı ve şair Bülent Yavuz Bakiler ağabey'in konuşmasına kısaca değinmek isterim. Bülent Yavuz ağabey, adetâ feryad edercesine, içindeki yanardağdan bir miktar lâvlar püskürttü...

Bülent Yavuz ağabey, 'kimseye hakaret edilmemeli, evet ama, tarihimizin bir kesiminde etkili olmuş bir kimsenin yanlışlarının, bir tuhaf 'koruma kanunu' ile ve hemen hakaret suçu sayılarak, hâlâ da tartışılamamasına isyan ediyordu, adetâ...

*

VE, YEDİKULE ZİNDANLARI'NDA 'TEKBİR' SADÂLARININ YÜKSELDİĞİ BİR PROGRAM...

Ve Yedikule Zindanları'nda dün akşam da, başka bir program vardı. Program öncesinde, mehter takımı, güzel marşları terennüm ederek bir ziyafet sundu...

Devamında ise, Yücel Arzen Bey'in şefliğindeki bir orkestra ile nefîs bir Fetihnâme şöleni vardı... Bu güzel güzel program da Fatih Belediye Başkanı Ergün Turan'ın özel çabasıyla düzenlenmişti. Yücel Arzen Bey, 'Fetihnâme' olarak isimlendirilen ve birkaç şair tarafından Kıvamî ortak ismi ile yazıldığı anlaşılan 'fetihnâme'lerden bir buket sundu...

Yüzlerce davetlinin doldurduğu Yedikule Hisarı denilen surlarla çevrili bölüm içindeki çimlendirilmiş açık alanda, Ahmed Yesevî, Celâleddîn Rûmî, Şemseddin Sivasî, Niyazî-i Mısrî, Ali Ulvî Kurucu, Mehmed Âkif, Ârif Nihad Asya ve Necîb Fâzıl gibi isimlerden gönül telimizi ihtizaza getiren nefîs ilâhîler, münacaât ve nâ'tlar, kasideler, cihad ve kahramanlık duygularıyla bezeli bir şiirlerden hazırlanmış şarkılar her halde, ancak o kadar güzel sunulabilirdi...

Yücel Bey'in yürümekte bir hayli zorluk çekerek, bastonuyla sahneye güç-belâ çıkıp yerini almasından sonra, kesintisiz 1,5 saati aşkın bir süre sergilediği performans, abartı değil, gerçekten büyüleyiciydi... Çünkü Yücel Arzen Bey sadece mesleğinin bilgi ve tecrübesini sergilemiyor; adetâ bütün hücrelerine varıncaya kadar, yüreğinden kopan bir aşk feryadı halinde okuyordu, o güzel eserleri...

0 ilâhî ve na'tlardan küçük bir demet:

'Yâ ilâhî sensin ol Hayy'u Kadîm,

Âlim u Settâr u Gaffar-u Rahîm...

*

Yâ Habiballah, yâ Resulullah...

Yâ Nebiallah, yâ Şefiallah...

*

Ey gaafil uyan, rıhlet-i nâgâhı unutma,

Yol korkuludur, korkusu çok râhı unutma...

Mağrûr olup dayanma devlet u dünyaya,

Sakın yitirip dinini, Allah'ı unutma...

*

Yücel Arzen'in, aynı eserleri bugün A. Havaalanı'nda tesis edilecek olan Millet Bahçesi'nde Tayyib Bey'in de katılacağı '29 Mayıs Fetih Şenlikleri'nde tekrar sunacağından söz edildi. 1,5 saati aşkın o musîkî ziyafetinin tamamının, hattâ, bu akşam TRT'den de yayınlanması çok münasib olur.

*

Hürriyet'ten Ahmet Hakan Bey'e NOT: Dünkü yazınızda, san'atçı denilen birisinin konserinin Isparta Belediyesi tarafından ibtal edilmesine itiraz etmişsiniz...

Sizin yazınızdan önce, o konserindeki, kadınlık haysiyetini ayaklar altına atan iğrenç görüntüler ve en terbiyesizce sözlerin videosunu derin bir istikrah duygusu ile görmüştüm. O kadar aşağılık görüntü ve sözleri görüp dinledikten sonra o pespâyeliği, iğrençliği, san'at ve 'özgürlükçülük' adına sizin de sahiplenemiyeceğinizi düşünüyorum.